Avrupa’da 19. yüzyılın başından itibaren esmeye başlayan Napoléon rüzgarı, kıtanın siyasi haritasını, politik dengelerini altüst etmişti. #tarihten Muzaffer Albayrak'a göre İstanbul’da bulunan İngiliz elçisi Arbuthnot, Osmanlı Devleti’ni Fransa’dan uzaklaştırmak ve kendi saflarına çekmek için 1806’nın son aylarından itibaren yoğun bir çaba içindeydi. İngiltere ve Osmanlı Devleti arasında baş gösteren bu diplomatik kriz, sıcak çatışmaya dönüşecek ve payitaht tarihinde ilk kez doğrudan doğruya düşmanın taarruzuna uğrayacaktı.

1807 yılının Şubat 19’unda bir İngiliz donanmasının Çanakkale’yi aşıp İstanbul’a yaklaştığı duyulunca halkta büyük bir telaş başlamış, varlıklı olanlar konakları bırakıp içeri kaçmış, devlet ricali tophanede ne kadar top varsa alelacele çıkartıp sahillere mevzilendirtmişti. Endişe içinde bir bekleyiş başladı. Kurban Bayramı’nın üçüncü günü olan 20 Şubat 1807 Cuma günü İngiliz donanması İstanbul önlerine varmıştı. Başlangıçta ahali fazlasıyla telaşa düşmüş, ancak sonradan bazı cesur kişilerin önayak olmasıyla halk silahlanarak sahillere inmişti. Yeniçeri ve diğer ocaklar başta mukavemet etmeye gönüllü olmadılarsa da sonradan ahalinin gayrete gelmesi sebebiyle mecburen savunma hazırlıklarına katılmışlardı. Gemilerde yeterli asker olmadığından görevlendirildikleri gemilere binmekte nazlanmışlar, 'Bizler kalyoncu askeri değiliz, kara askeriyiz.' diyerek kaçmaya çalışmışlar veya 'Önce orta kazanımız gemiye girmedikçe yoldaşlar girmez' diyerek işi yokuşa sürmeye başlamışlardı. Sonradan gemilerde bulunmaları faydadan çok zarar verdiğinden, günler ilerledikçe birer ikişer firar etmeleri gemi kaptanları tarafından görmezden gelinmişti. 2 Mart günü İngiliz donanması bombardımana girişmeden Adalar’a doğru şöyle bir dolaşıp, Ege’ye açılarak gözden kaybolmuştu.

Herkes rahat bir nefes almıştı ancak iki asır sonra ilk kez yabancı bir donanmanın Çanakkale’yi aşmış olması çok üzücüydü. Gerçi bu İstanbul’a denizden yapılan ilk baskın değildi. Kazak akıncıları 16. yüzyıl sonlarından beri şayka adı verilen hızlı kayıklarıyla sayısız kez Boğaz’ın yukarı köylerini, Beykoz’u, Tarabya’yı basıp yağmalıyor; sonra da aynı hızla Osmanlı donanmasından kaçıp gidiyorlardı. Ama Çanakkale nasıl olup da aşılmıştı? Amiral John Duckworth, birkaç gemiden atılan az sayıda etkisiz atışın dışında direniş görmemişti. Donanmamız neredeydi? Deniz tarihçimiz Amiral A. Büyüktuğrul, İngilizlerin gelişi bayram haftasına rastladığı için personelin izinli çıktığını, kalan birkaç kişinin tek tük top attıktan sonra gemilerini karaya oturtup kaçtığını yazıyor. Kıyı topları da vazifelerini yapmamıştı.

Birçok sorumlu için işlem yapılmazken kurban seçilen ise mühendis ve matematikçi Boğaz Nazırı Feyzullah Efendi olmuş; suçlu bulunarak idam edilmişti. Başsız vücudunun defnedildiği Kilitbahir’deki mezarı, sonraki yıllarda yok edildi; bir köşeye atılan mezar taşı 1980’de Mecidiye Şehitliği yanına nakledildi. İdamdan sonra İstanbul’a gönderilen başı ise, defnedildiği İstanbul’daki hazirede, Kilitbahir’deki mezar taşının aynısı olan ikiz mezar taşının altında.