12 Eylül öncesi kardeşin kardeşi vurduğu günlerin karanlık günler hatırlatılıyor! O günlerin unsurlarından biri, Sincan cezaevinde bile gündem olmaya çalışmıştı. Bugün ise, tıkanan AKP siyasetini rahatlatan gündem değişikliğine neden oluyor!

Günümüz iktidarı, tükenmişliğin eşiğine gelmiş. “Cambaza bak” taktiğiyle halkın dikkatini başka alanlara yöneltmeye çalışıyor. Demokrasiye inanmadığından, sürekli ana muhalefet partisi ve liderini hakaret düzeyinde eleştirerek ayıplarını gizlemek, ülkeyi getirdiği darboğazı unutturmak istiyor.

Bu anlamdaki son hüneri; kirli ve acımasız fiilleri nedeniyle uzun süre Sincan ceza evinde yatmış biriyle gündem saptırılıyor. 14 Nisan affı ile serbest bırakılan Alaattin Çakıcı gündem yapıldı. Türkiye’nin iktidar alternatifi olan ana muhalefet liderine sosyal medya üzerinden saldırmasını ellerini ovuşturarak izliyor!

Oysa bu durum, başta iktidar olmak üzere Türk siyasetine ve demokrasisine açık bir saldırıdır.

Aynı kişinin geçmişte kendilerine yaptığı hakaretleri; partili Cumhurbaşkanı ile MHP lideri unutmuş gözüküyorlar. Muhalefet liderini küçük düşürmeyi demokratlık sanıyorlar!

17 Kasım günlü TBMM grup konuşmasında CHP Genel Başkanı Kemal Kılçdaroğlu bir konuşma yaptı. AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı ile Adalet Bakanı’nın “yargı reformu” söylemini eleştirdi.

Dedi ki; “AKP yargıda reform yapacağını söylüyor. 18 yılda yargıyı getirdiği yer ortadadır. Mafya liderlerini, uyuşturucu kaçakçılarını bırakıp düşünce suçlularını hapsetmekten vaz geçecek misin?” dedi.

AKP suskun kalırken, 16 Nisan 2020’de hapisten çıkmış Alaattin Çakıcı alındı. Twitter üzerinden iki ayrı mektup ile Kemal Kılıçdaroğlu’nu hedef aldı. Hakaret ve tehdit etti:

“Gafil, muhbir, şerefsiz, üst akıl ve PKK talimatlı, köpeklik yapma; hayatının büyük hatasını yapmış olursun. Beyin hücrelerini yurt dışında ve içerde Türk düşmanlığının esiri , Hacivat gibi oynuyorsun. Vatan hainleri ile Bahçeli’yi aynı kefeye koyarsan… seni bakla kazığı ile tanıştırırım, akıllı ol (…)” dedi. İkincisinde de; “… sen ve avenende yürek varsa beni öldür” diyerek meydan okudu.

Tıpkı Başbakan Tansu Çiller’e, Başbakan Mesut Yılmaz’a, Başbakan Recep T. Erdoğan’a ve Devlet Bahçeli’ye yaptığı gibi.

Kemal Kılıçdaroğlu, “çakalların uluması” dedi geçti.

Ama AKP Genel Başkanı Recep T. Erdoğan gibi Kılıçdaroğlu’nu düşman gören MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli; hakaret ve tehdit edene sahip çıktı: “Habis ve hastalıklı konuşmalar, hezeyan ve melanet üslubun kindarlığı, hakaret ve hıyanetle cevap veren,, müfterilik, seviyesizlik, rezillik… Çakıcı ülkücü şehidin çocuğu, ülke ve millet sevdalısı. O benim dava arkadaşım. Ona mafya demek rezillik…” sözleriyle hakaret edene sahip çıkarak hakarete uğrayan hakaret etti.

Kendisini unutturmak istemeyen AKP eski milletvekili ve kronik Kılıçdaroğlu düşmanı da fırsatı kaçırmadı. Mehmet Metiner; “gıyaben tanıdığım A. Çakıcı özü sözü bir olan mert, delikanlı bir adam. Kazığa oturturum sözü hangi anlamda kullanıyor, bakmak lazım” diyerek Bahçeli gibi sahip çıktı.

İki gün sessizliğe gömülen AKP, Grup Başkan Vekili Bülent Turan’la ses verdi. Cumhuriyet. Savcılarının yapması gerekeni yaptı: “Savcılık soruşturma açtı” dedi. Adalette reformun nasıl yapılacağını da göstermiş oldu!

Ardından da; “hakaret, küfür, kötü söz kimden gelirse, kime karşı yapılırsa bu yanlıştır, doğru değildir. Hukuk çerçevesinde gereği yapılır, yapılmalıdır. Bu tartışmanın başladığı yer, Kemal Kılıçdaroğlu’nun gurup toplantısıdır. Esas maksadı, yakalandıkları Anayasa çalışmalarını gizleme, Türkiye’nin temel kimliğini bozma iddiasının ortaya çıkması, eyalet tartışmalarının açılması telaşıdır… ” diyerek adeta Kılıçdaroğlu’nun hakareti hak ettiğini ima etmiş oldu! Mecliste Çakıcı’nın daha önce başkalarına da hakaret ettiğini hatırlatması ise; memnuniyetini göstermektedir.

Oysa Anayasa ile ilgili çalışma; 2012’de AKP, CHP, MHP, HADEP ile TBMM’de kurdukları komisyon ile yapılmış, ama AKP’nin masayı devirmesiyle kadük bırakılmıştı.

Demokrasi yanlısı partilerin bir demokratik anaysa yapması sanki suçmuş!

A. Çakıcı; 2014’de de Başbakan Recep T. Erdoğan’a benzer şekilde hakaret etmişti: “Yezit kişilikli onursuz, dinimizi kullanan, hırsı için ülkemizin fidanlarını telef ettiren, ruhunu şeytana teslim etmiş kişi…” demiş. 2018 seçimlerinden sonra da; “Potamya asıllı Erdoğan… Sokak çocuğu, sokak çetesi olmadığımı da o beyninin derinliklerine sok” demişti. Bu yüzden 16 ay 20 gün hapis cezası almıştı.

2015 yılında ise Devlet Bahçeli’ye iki hakaret mektubu göndermiş: “Beni dinle; adamsan ceza evinde yatıyorum. Daha evvel de sayın Cumhurbaşkanımızı tahrik ederek hapishanede beni öldürecek gücün yok mu dedim. Şimdi sana söylüyorum yürüyen Buda kılıklı herif. Yüreğin varsa beni ceza evinde öldürtürsün” demişti.

Sanki kanını eline bulaştıracaklar varmış gibi; kendisini öldürmeye davet etti!

Eski Başbakanlardan Tansu Çiller’i tehdit etmişti.

Eski Başbakan Mesut Yılmaz’ı tehdit etmişti.

Bütün bunlara rağmen A. Çakıcı; MHP Genel Başkanı D. Bahçeli’nin ısrarı ile partili Cumhurbaşkanı Recep T. Erdoğan’ın isteğiyle çıkarılan af ile serbest bırakıldı. CHP liderine gönderdiği tehdit ve hakaretler ile de adeta af çıkaranlara teşekkür etmiş oldu!

Bu Twitter mektuplarından yaklaşık bir ay önce de 1990’ların aktörlerinden Mehmet Ağar, Engin Alan ve Korkut Eken ile olan fotoğrafı sosyal medyaya sızdırılmıştı. Ki bu da hem kendisini sürekli gündemde tutmak istediğini gösterir. Hem de hükümet eden ile destekçisine 1990’ların karanlık günlerini hatırlatır!

Öyleyse Kılıçdaroğlu’na hakaret ve tehdit denerek ne AKP ve ne de MHP’nin geçiştirememesi gerekir. Çünkü adeta “kızım sana söylüyorum gelinim sen işit” der gibidir.

Üstelik devleti yönetme iddiasında olan kimselerin böylesi hezeyan dolu söylemlerle toplumsal barışın sağlanamayacağını bilmeyecek kadar aymaz saymak olası mıdır? 12 Eylül öncesinde olduğu gibi kardeşi kardeşe vurdurma koşullarını anımsamazlar mı? Sormak gerek.

Cumhur koalisyonunun küçük ortağı, AKP Genel Başkanı’nın ilk günden itibaren yurttaşları ayırıp ötekileştirdiğini bildiğine göre; “dava arkadaşım” tabiriyle gerçekte kime ne ifade ediyor?

***

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na AKP hükümetleri döneminde yapılan hakaret ve tehditler, sadece bu değildir:

AKP Genel Başkanı ve Başbakan olarak Recep T. Erdoğan’ın 19 Şubat 2012’deki isteği bir milattır aslında. Demişti ki; “dininin, dilinin, evinin, kininin, kalbinin davası bir gençlik istiyorum” demişti. Böylece AKP’nin “dindar-kindar” bir nesil yetiştirme amacını ortaya koymuştu. Necip Fazıl’ın şiirini Atatürk’ün “egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” ilkesine karşı “şeriat şeriat” diye bağıran alternatifliği gündeme taşımış. AKP’li TBMM Başkanı İsmail Kahraman da Anayasa’da laiklik yer almamalı” sözleriyle laik cumhuriyet karşıtlarına mesaj verdi.

AKP lideri ve sözcüleri her konuşmasında CeHaPe’yi din düşmanı, camileri “ahır yapan” olarak gösterir. Kemal Kılıçdaroğlu’nu da; “kökenini söyle kökenini” diye zımnen mezhebi bakımından hedef gösterdi. “Dindar ve kindar” olanlar, aleyhte ajite edildi. İçişleri Bakanı ağzından şehit cenazelerine gitmesi bile önlenmek istendi.

Partili Cumhurbaşkanı 2016’daki Ensar Vakfı genel kurulunda söylediklerini; 2019’da da bir üniversite açılışında yineledi: “Hazmettire ettire dindar-kindar nesil yetiştireceğiz” dedi. Bunun için eğitim araç edilmiş. Devletin maddi manevi bütün olanakları seferber edilmiş. İmam Hatipliler ile belli vakıflar etkin kılınmış. 12 yıllık ilköğrenim, 4+4+4 olarak bölünerek ilk 4’den sonra çocukların devlet okullarından uzaklaşması yolu açılmış. Necip Fazıl’ın “kim var” dendiğinde her yandan “ben varım” diyecek dindar-kindar yetiştirme yolu açılmış. Demokratik sivil toplum örgütleri olarak dinci vakıflara; 20’yi aşan “Sibyan Mektepleri” ile bir milyondan fazla öğrencinin eğitim görevi verilmiştir.

Böylesi gelişme ve ajitasyonlar sonunda Kılıçdaroğlu’nun başına gelmeyen kalmadı. Örneğin;

. 2014’de TBMM’de grubunda konuşma yapmak üzere salon girişinde, yumurtalı saldırıya uğradı. Saldırgan; “Kılıçdaroğlu’nu vatan haini olarak görüyorum, kendisine gıcık oluyorum” dedi.

. 2016’da Fatih Camii’ndeki şehit cenazesine katıldığında, önüne mermi çekirdeği atıldı.

. Aynı yıl Artvin Ardanuç ilçesini ziyaret ettiğinde, konvoyuna silahlı saldırı yapıldı. Bir Mehmetçik şehit oldu.

. 2017’de Ankara’dan İstanbul’a “Adalet Yürüyüşü” yaptığında; IŞİD militanının suikastına uğradı.

. Düzce’de yoluna kamyonla gübre döküldü. Yapılan, yapanın yanına kaldı!

. Yanlı medya her gün eleştiri adına hakaret ediyor, hedef gösteriyor.

. Hükümet, kendi yetersizliklerine neden olarak O’nu gösteriyor.

. Ulucanlar cezaevinde yayın gerçekleştiren bir TV kanalı; darağacı göstererek; “Türk kamuoyu Kılıçdaroğlu gibi bazı isimlerin bu darağacında idam edilmesini bekliyor” dedi.

. 2019’da Ankara Sincan’daki şehit cenazesine katıldığında, linç girişimiyle karşılaştı. Çenesine yumruk aldı. Saldırgan güruh karşısında bir eve sığındı. Ev abluka alınarak taşlandı. Ancak bir zırhlı araçla güvenlik görevlileri tarafından kaçırıldı.

. 18 Kasım 2020 günü ise; Aydın İHL’de sarıklı ve şalvarlı olarak sınıfta oturan üç öğrenci, sarığını çıkartmasını söyleyen öğretmene saldırdı. ”Sen benim sarığımı çıkaramazsın, okul beni böyle kabul ediyor. Kadın başına konuşma. Sus, seni döverim. Zaten saçın başın açık gelmişsin…” diyerek tehdit etti. Araya giren diğer öğrencilere de; “siz bunları bilmezsiniz, bunların dedeleri bizim dedelerimizi astı. Eğer Müslüman iseniz araya girmeyin” diyecek kadar cüretli oldu!

CB danışmanlarından Adnan Tanrıverdi’nin İstanbul merkezli İslam Devleti kurma çalışmalarını alenilikle yoğunlaştırıldığı bu zamanda, laik ve Cumhuriyetçilere yaşama hakkı verilir mi?

. Alaattin Çakıcı’nın tehdit ve hakareti de artık olağan sayılır oldu!

Bakalım Devlet Bahçeli, “hukuk reformu” ve Selahattin Demirtaş ile Osman Kavala’nın tahliyesi konusunda açıklama yapan CB Yüksek İstişare Kurulu üyesi Bülent Arınç’a da saldırtacak mı?

Çünkü Bülent Arınç, 18 Kasım günü “hukuk reformu” ile ilgili açıklamalarda bulundu. Habertürk’teki program çıkışında Deniz Zeyrek’e şunları söyledi: “Selahattin Demirtaş ile Osman Kavala tahliye edilmeli. İddianameyi okuduğum için söylüyorum. Demirtaş’ın Devran kitabını da covud-19’lu günlerimde okudum. Herkesin okumasını tavsiye ederim. Hakimler özgür karar vermelidir (…) Bu tehdit (A. Kırcı’nın yaptığı), Kemal Kılıçdaroğlu’nu hedef almış görünse de aslında demokrasiye yapılmıştır. Tasvip edilecek bir tarafı yok. Hem meclise, hem demokrasiye yapılmıştır. Meclis Başkanının bu işe sahip çıkması lazım. Bir milletvekiline, bir siyasi parti liderine yapılmış tehdide sessiz kalmaması lazım ”

Geçen hafta ise, Adalet Bakanı; “mahkemeler doğru karar versin de isterse kıyamet kopsun” demişti. Ama K. Kılıçdaroğlu’na yapılan hakaret ve tehdit konusunda, İçişleri Bakanı gibi duymazdan geliyor!

Hukuk reformu konusunda CB Yüksek İstişare Kurulu üyelerinden Cemil Çiçek de röportaj verdi: “Bize yargı reformundan önce insan ve ahlak reformu lazım. Kanunda ne eksik? Bize topyekûn bir “tevbe-i nasuh” (samimi tevbe duası) lazım. Reform kelimesi çok aşındı, kimse bir şey beklemesin…” dedi.

Her konuda görüş beyan eden partili Cumhurbaşkanı Kılıçdaroğlu’na hakaret ve tehdit konusunda sessiz kalırken, Adalet ve İçişleri bakanları duymazdan geliyorken Arınç ile Çiçek’in izinsiz konuştuklarına inanılır mı?

Ya da bu tavırlar; olası seçimde kaybedeceğini fark eden Cumhur Koalisyon Hükümetinin ömrünü uzatmaya yönelik manevralar olarak mı görmek gerekir?

Çünkü 7 uçakla Kıbrıs’ta “pikniğe” gidildiğinde birlikte bir kare resim bile vermeyen Erdoğan-Bahçeli ikilisinin gizlenen anlaşmazlığın ve çatırdayan ortaklığın “Çakıcı” ve Reform” manevraları üzerinden restore etme izlenimi kamuoyunda seslendirilmektedir…

(Kasım 2020)