1978–1991 yıllarında…
Dünyayı,
kasıp kavuran Teksas dizisi vardı.
Dallas ailesi…
Aile içinde…
Entrikalar,
kavgalar,
ihanetler,
kurnazlık, acımasızlık,
yalnızlık hissi, dram…
Para ve güç için
her yol mübahtı…
Kısaca,
iyi–kötü çatışmaları sahnelenirdi…
Yattık,
kalktık,
baktık?
Günümüz Türkiye’si…
Dallas dizisinin senaryosunu çalarak,
sanatsal hırsızlığı
toplumsal hırsızlığa dönüştürmüş…
Senaryoyu harfiyen,
hatta fazlasıyla uygulamış…
Çünkü artık Türkiye’miz…
küresel organize suç örgütleri adına
Avrupa birincisi,
dünya 12’ncisi olmuş…
+
Suçlu kim mi?…
Siyasetçi değil!
Bürokrat değil!
Sermaye değil!
İktidar ve muhalefet hiç değil!…
Ya kim?
Vergi veren,
askerlik yapan,
verdiği oyun
başına neler açacağını bilemeyen,
derin yoksulluğa mahkûm edilen,
halk oğlu halk…
+
Bu arada…
suçu
halkın sırtına yamayan
yönetenler ve muhalefetçiler ne yapıyor derseniz?…
Yaptıkları yanlışları değil,
birbirlerine verdikleri
danışıklı tepkileri dile getirip,
sokak siyasetiyle halkı kandırıp uyutuyorlar…
Kendilerinin
ne kadar uzun süreli sefa süreceklerinin hesabını yapıyorlar…
Oysa yaşam,
ne kadar uzun süreli değil;
ne kadar
iyi–doğru–güzel geçen sürelerin
tarihe kaydolacağı envanterdir…
+
Sağcılık,
solculuk,
liboşluk,
ümmetçilik
çarklarında sahte dans edenleri…
Hem canlılık
hem de cansızlık yaşamlarında
insanlık tarihi asla affetmeyecektir…
Derin yoksulluğu,
acımasızlığı,
açlığı,
dramı
reva gördüğünüz halk…
Farkında mısınız?…
HALK!…
Hırsızlık yaptığınız
Dallas senaryosunun
diliyle sizlere sesleniyor artık:
I’m hungry…
Yani,
AÇIM…
I’m tired…
Yani,
YORGUNUM…
I’m bored…
Yani,
SIKILDIM…
+
Unutmayın?…
Aç insanın…
Dini, imanı;
duruşu, felsefesi;
namusu
olmaz, olamaz…
Yine unutmayın?…
Son pişmanlık fayda etmez…
Hırsızlık yerine…
aklınızdaki bildiğiniz yanlışları,
kalbinizdeki yanlış hissedişleri
doğruya yöneltmenin zamanı
geliyor, geçiyor bile…