Anlam itibarıyla
cahil;…
eğitimi,
bilgisi,
görgüsü
olmayan veya yetersiz olan insanlar demektir…
Dolayısıyla…
Dünyanın
gelişmemiş,
gelişmekte olan
toplumlarında…
tüm yanlışlıklar,
tüm aksaklıklar,
tüm hatalar,
tüm kötülükler;
“cahil” dedikleri
kişi ve kişilere yüklenir ve sorumlu tutulur…
+
Ama!
Ne hazindir ki!?…
Oysa cahillik?…
Önce doğmadan,
sonra doğarken
ve doğduktan sonra…
dilini,
dinini,
coğrafyasını,
anasını,
babasını
seçme şansı olmayan insanların…
aile eliyle,
çevre eliyle,
üstün kılınan imtiyazlı sınıflar eliyle
geleceklerinin tayin edildiği gerçeğinin
göz ardı edilmesidir…
Bu işin
doğasal cahilliği…
Ya sonrası?
Bir de,
cahil insanları yönetip yönlendiren
okumuş cahiller var?…
İşte
asıl vahim olan da bu ya!…
En büyük cahil?
Kendi çıkarı ve konforu için…
kullanılmaya elverişli,
korumasız, kimsesiz cahillerin çoğalmasını ve ezilmişliğini
görmezden gelen,
daha çok kullanan
okumuş cahiller sürüsüdür…
Bilinmelidir ki;…
tahsil,
servet,
şöhret,
makam
insanı insan yapmaz…
İnsanı…
devlet,
toplum yasalarından önce
kendi vicdani iç yaptırımları insan yapar…
Bunun adı?
Vicdani terazidir,
vicdani sorumluluktur…
Yani;
iyiyi…
doğruyu…
güzeli…
referans alan manevi duygulardır…
Başka bir deyimle,
asalet vurgusudur…
Doğasal cahillik
neyse ne de…
okumuş cahillerin
liyakatsizliği gündeme hâkim olunca…
ahlak,
adalet,
vicdan
yerlerde sürünmeye başlar…
Toplum çürür,
devlet otoritesi çöker…
Sonra mı?
Dün bugünü,
bugün yarını,
yarın meçhulü
aratır…
Bağımsızlığını kaybederken…
sadece
seyretmekle yetinirsin…
+
Sonuçta;
doğuştan cahillere değil,
sonradan okumuş cahillere dikkat!…