Türkiye Cumhuriyeti’nde bu zamana kadar cumhurbaşkanları, devletin temel değerlerini koruyan  baş yetkili olarak görev yaptılar. Tayyip Erdoğan ise başına geçtiği devletin temel değerlerine savaş açmış gözüküyor.

Bunun en son örneğini dünkü konuşmasında gördük. Diyanet Akademisi denilen ve AKP’ye propaganda elemanı yetiştiren kuruluştan mezun olanlara seslenirken demokratik sisteme meydan okudu ve şeriat propagandası yaptı. Ve TC Anayasası’nı açık açık çiğnedi. Şeriat propagandası yapan AKP Başkanına soruyorum: Aşağıdaki anayasamızın temel maddelerinin neresinde şeriat var?

Madde 1 – Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.

Madde 2 – Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.

ŞERİAT, İSLAM DEĞİLDİR

Konuşmasında herkesi cahillikle suçlayan Erdoğan daha şeriat ile İslam’ın ayrı ayrı şeyler olduğunu bile bilmiyor. İslam dini; Hz. Muhammet’in o zamanki zulüm ve talan düzenine karşı getirdiği daha adil bir yaşam biçimidir. Bu dinde devlet malını yağmalamak, en büyük günahtır. Gösteriş için ibadet edenler, Cehennemliktir. Sayın Erdoğan’ın Maun Suresi’ni okumasını ve anlamına ermesini dilerim…

Şeriat ise tam aksine, Müslümanları saray yönetimlerine baş eğdirmek için oluşturulmuş kurallar bütünüdür. Emevi Sarayı’nda zalim Muaviye’ye ve oğlu katil Yezit’e hizmet edip kese kese altın kapan sözde din adamları icat etmiştir şeriatı… Aynı zihniyetteki din adamları Abbasi saraylarında da halkı zalim sultana baş eğdirmek için din adına, Hz. Muhammet adına yalanlar uydurmuşlar; buna şeriat demişlerdir. Ve uydurma din şeriat Muhammedî dinin yerine geçirildiği için İslam dünyası zamanla gerilemiş ve çökmüştür.

Bugün eğer Müslümanlar sürünüyorsa, İslam coğrafyası sömürü alanı ise bunun temel nedeni İslam dininin unutturulup yerine şeriat denilen sahte dinin konulmasıdır. Erdoğan, dün İslam dinini değil, şeriat denilen sahte dini savunmuştur.

Diyor ki: “İslam’ın hayata dair kurallarının bütününü temsil eden şeriata düşmanlık, esasında dininin bizatihi kendisine husumettir. 

Türkiye’de, sayıları az da olsa kimi çevrelerde "şeriata" yönelik sergilenen pervasızlıkların temelinde cehalet ve bilgisizlik hastalığı vardır. Ülkemizde, en azından bir kesimin, içinde bulunduğu cehalet karanlığında giderek daha fazla boğulduğunu görmekten üzüntü duyuyoruz. İnşallah el ele verip, sizlerin de samimi çabalarıyla milli bünyemize tehdit teşkil eden bu cehalet karanlığını yırtıp atacağımıza inanıyorum.

Şeriatı, İslam’ın hayata dair kurallarının bütünü diye öven Erdoğan’a soruyorum:

Şeriatta 9 yaşındaki bir kızın evlenmesine izin veriliyor; sen de buna izin verir misin?

Şeriatta bir erkek 4 kadın alabilir; bunca zenginliğinize karşın siz neden almadınız?

Şeriatta, erkekler 4 kadının dışında istediği kadar cariye (kadın köle) alabilir; kadınların köleleştirilmesine izin veren bu şeriata siz İslam mı diyorsunuz?

Şeriatta, evrim kuralını savunanlar dini inkar etmiş sayılıp katledilmeleri istenir; çünkü evrim ilkesi, kutsal iktaplardaki yaradılış kuramına terstir. Siz de böyle mi bakıyorsunuz?

Şeriat, başka dinden ülkelerin talan edilmesini, kadınlarının, kızlarının köleleştirilmesini onaylar; siz de öyle mi görüyorsunuz?

Şeriatçılar sarık sarar, cübbe giyer, sakal bırakır; siz neden bu kurala uymuyorsunuz?

Kravatlı şeriat olur mu Sayın Erdoğan?

NEREDE YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCISI?

AnayasaMadde 24 Son Fıkra: “Kimse, Devletin sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasi veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz.”

Anayasanın bu açık hükmü ortada iken açık açık dini ve dinsel duyguları sömüren bir siyasetçi var ortada… “Köpürte köpürte” şeriatçı insan yetiştirdiklerini vurgulayan bir siyasi parti lideri var karşımızda. Bu açık suç karşısında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı görev yapmalıdır. Ama bu başsavcı, şeriat propagandacası Erdoğan tarafından atandığı için anayasal suçu görmezden-duymazdan gelmektedir. Tehlike büyük ama önlem sıfırdır. TBMM’deki partiler tıpkı Yargıtay Başsavcısı gibi üç maymunları oynamaktadır.

Sadece ATA Parti bu büyük tehlikeyi görmüş; AKP’nin kapatılması için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na baş vurmuştur. Ülkesini sevenleri bu başvuruya destek olmasını bekliyoruz.

ŞERİAT BAYRAĞI

AKP Lideri şeriat propagandası yaparken bu anayasal suça karşı çıkan hukukçulara da ağır hakaretlerle saldırdı.  Dediğine bakın: “Düşünebiliyor musunuz? Bu ülkenin hukuku savunmakla görevli olan kimi baroları çıkıyor, Kelimeyi Tevhit lafzının yazılı olduğu bayraktan rahatsız oluyor, hatta son derece edepsiz ifadelerle suç duyurusunda bulunabiliyor.”

Erdoğan, yine çarpıtıyor. Kimse kelime-i tevhide karşı çıkmıyor; karşı çıkılan şey şeriat bayrağıdır…

İslam tarihinde ve Türk ve Osmanlı tarihinde kelime-i tevhid bayrağı diye bir bayrak asla olmamıştır.

Türkiye’ye doldurulan IŞİD militanlarının ve AKP eliyle yetiştirilen şeriat yanlılarının taşıdığı bayrak, kelime-i tevhid bayrağı değil, şeriat bayrağıdır. Bu yeşil renkli bayrağı, Osmanlılar şeriat bayrağı olarak kullanmışlardır. Daha sonra hilafet yanlıları da aynı kelime-i tevhid yazılı bayrağı saltanat ve hilafeti kurmak için açmışlar; cumhuriyete isyan etmişlerdir.

Hemen belirtelim ki İsrail’e tek kurşun atmadığı halde Şii Müslümanların kellelerini kesen IŞİD terör örgütü de bu bayrağı kullanmaktadır. Yani, İslamcı terör örgütlerinin tümü bu kelime-i tevhid yazılı bayrağı kullanmaktadırlar. AKP Lideri Erdoğan, kelime-i tevhid kutsallığı üstünden İslamcı teröristleri yücelttiğinin farkında değil mi acaba?

12 EYLÜL DARBECİLERİNİN AĞZI İLE…

Her şeyi bilen havasıyla bizlere hakaretler yağdıran AKP’nin şeriatsever başkanı tarih işine girerek iyice saçmalıyor. Belli ki 12 Eylül darbecilerinin geliştirdiği Türk-İslam Sentezi’ni canlandırmak peşinde. Benim gibi İslamsız Türklükten söz edenleri lümpen faşistler diye aşağıladıktan sonra diyor ki: “Türk demek, aynı zamanda Müslüman demektir.”

Erdoğan ve onun konuşmasını yazan lümpen şeriatçılar bilmeli ki ortada İslam diye bir din yokken Türklük vardı ve Türkler imparatorluklar kurmuşlardı.

Araplar ilahlara taparken Türkler “Bir Tanrı” diyerek tek Tanrı inancına ulaşmışlardı.

Arapların  Allah inancı 1400 yıllık olmasına karşın Türk’ün Tanrısı en az 6000 (altı bin) yıllıktır.

Yani, Allah kavramı yokken veya bilinmiyorken Türkler vardılar ve onların Tanrısı biliniyordu.

Arap toplumuna hitap eden İslam dinini Türk ile eşitlemeye kalkışmak hem tarihi hem sosyolojiyi çarpıtmaktır ve cehaletin zirvesidir.

ORBAN KIZABİLİR

“Türk demek, Müslüman demektir!” sözünün yanlışlığını hem geçmiş hem bugünkü durum göstermektedir.  Müslüman Türkler çoğunlukta olmasına karşın; Şamanist, Yahudi, Hıristiyan Türkler milyonları bulmaktadır. Macaristan’ın lideri Viktor Orban kendisini Türk saymaktadır. Macarların bir bölümü, “Biz Türk’üz; Atilla’nın torunlarıyız!” demekte, Türklük şöleni düzenlemektedir. Ne yani; Erdoğan Beyefendi, Macarlar Hıristiyan diye onları Türklükten atacak mı?

Aynen bizim gibi konuşan Kırım Türkleri Hristiyan diye yok mu sayılacak? Rusya içindeki Tanrıcı Türkleri imha mı edecek?

Türkiye’deki Alevilerin hepsi Türk’tür. Bunlar insanlık tarafından artık suç sayılan şeriata karşıdırlar. Ne yapacak; Sayın Erdoğan Alevileri ve Azerbaycan Türklerini şeriatı istemiyorlar diye Türklükten atacak mı?

Orta Asya’daki Türk devletleri ve Kıbrıs Türk Devleti de şeriata karşıdır. Erdoğan Beyefendi bu devletleri de Türklükten atmak niyetinde midir?

Bütün bunlar derin bir bölücülüktür. Erdoğan milleti inancından yakalayarak bölmekte; milli birliğe büyük darbeler indirmektedir.

Üstüne üstlük, aynı konuşmasında ırkçılığı lanetler gözüküp Türkçüleri lanetlerken bize Türklük dersi mi verecek?

Türk ulusunu, şeriatçılara direnerek kendi kimliğine ve devletine sahip çıkmaya çağırıyorum.

BİLGİ: Erdoğan’ın konuşmasını yazan cahil şeriatçı öğrensin: "İnsan bilmediğinin düşmanıdır." özdeyişi, Hz. Ali’nindir. Doğrusu: “İnsan, bilmediğine düşmandır.”