Bu Arapça sözü, günde beş kez okunan ezanda toplam olarak 30 kere duyuyoruz. Ezandan sonra kıldığımız namaza yine Allahu Ekber diyerek başlıyoruz. Allahu Ekber’i namazın içinde de defalarca söylüyoruz.

Rukûya varırken, secdeye varırken, secdeden kalkarken, bir rekatı tamamlayıp öbür rekat için ayağa kalkarken…

Ayrıca bilindiği üzere, bu söz hayvan keserken de söyleniyor. Ama bir eklemeyle: Bismillahi Allahu Ekber!

Peki, neden bismillahirrahmanirrahiym değil de Bismillahi Allahu Ekber diyoruz?

Niyesi, rahman ve rahim sözü, esirgemek ve bağışlamak anlamına geliyor. Hayvan keserken bir canlının yaşamına son veriyoruz. Bu durumda esirgeme ve bağışlama sözünü söylemenin saçma ve çelişik olmasından ötürü böyle diyoruz.

Bir de savaşa giderken ve savaş sırasında da bu sözün zaman zaman söylendiğini İslam tarihinden biliyoruz. Gerçi bizim ordumuz hücuma kalkerken “Allah Allah Allah Allah…” diyerek bağırır.

Peki, nedir bu sözün anlamı?

Allah en büyüktür!

Ekber sözü Arapçada kebir sözünün “İsm-i tafdil” biçimidir. Kebir, büyük demek iken ekber en büyük demektir. Ancak Arapçada daha büyük demek için de yine ekber sözü kullanılır. Ne var ki burada bir karşılaştırma olduğu için “…den daha büyük” sözü “ekberu min…” biçiminde söylenilir. Elbette bu eril / nüzekker kullanımlar için böyle. Bir de dişil / müennes kullanımlar var. O da; kebîra ve kübrâ biçimindedir.

Sözün özü, Arapçada en büyük ile daha büyük aynı biçimde söylenir. Türkçemizde ise, bilindiği üzere ikisi farklı biçimde dile getirilir. Niyesi, Türkçemiz çok varsıl bir dildir.

Gerçek şu ki, Allahu Ekber diye bağırmak, müminlere güçlülük duygusu verir. Ancak yerinde ve zamanında kullanılmak koşuluyla…

Ne demek yerinde ve zamanında kullanmak?

Şöyle örnek vereyim…

Nasıl ki “sadakalllahulazıym” sözünü Kur’an okumaya başlarken değil de okumayı bitirdiğimizde diyorsak aynı biçimde Allahu Ekber sözünü de yerinde kullanmalıyız. Kur’an okumayı bitirdiğimizde Bismillahirrahmnirrahiym demiyoruz, onu başlarken diyoruz. Öncesinde euzubillahimineşşeytanirraciym dediğimiz gibi…

Allahu Ekber sözü Kur’dan’da geçmez. Ancak çağrıştıran bir diyem (ifade) vardır. Örümcek Bölümü 45. Sözde / Ankebut Suresi 45. Ayette geçen “ve le zikrullahi ekber” diyemi şu anlama gelir: “Ve Allah’ı anmak en büyüktür.”

Dolayısıyla Allahu Ekber sözü Kur’an’da yoktur.

Neden? Ekber hem en büyük, hem de daha büyük demek olduğundan Allah’a daha büyük denmemesi için...

Öte yandan şu gerçeği de bütün açıklığıyla dile getirelim ki, Allahu Ekber sözünü Emevici dinbaz örgütler siyasal bir slogana dönüştürdüler.

Peygamberimizin torunu Hazreti Hüseyin’in mübarek başını Kerbela’da Şimr denen lanetli, Allahu Ekber diyerek kesti…

Gerici dinbazlar Menemen’de Kubilay’ın başını da kör testere ile Allahu Ekber diyerek kesti.

Madımak’ta 33 canı ateşe vererek yakanlar da Allahu Ekber diyerek bağırıyordu.

İki askerimizi diri diri yakan IŞİD teörö örgütü de Allahu Ekber diye bağırdı.

Verilecek çok örnek var.

Ancak yalın gerçeği söyleyelim artık:

Yeri ve zamanı dışında Allahu Ekber denildiğinde insanlar korkuyor, ürperiyor. Acaba kimi kesecekler, kimi ateşe verecekler, diye sarsılıyor.

Biz Müslüman Türk ulusu olarak sevindirici bir olayla karşılaştığımızda ya da bir sorundan, sıkıntıdan kurtulduğumuzda; “Şükürler olsun Allah’ım!” deriz.

İşte bu nedenle depren yıkıntılarından bir canımızı kurtardığımızda da şükürler olsun Allah’ım, diyoruz.

Ama Emevici dinbaz örgütler böyle demiyor. Onlar sanki hayvan kesiyormuş gibi; Allahu Ekber diye bağırıyor. Onların sevindirmek, müjdelemek diye bir dertleri yok. Onların derdi korkutmak, gözdağı vermek, sarsmak ve dehşet saçmaktır.

İnsanlar can derdindeyken onlar slogan derdinde.

Öyle alçaklar ki, Allahu Ekber başka yerde denilir, burada “Şükürler olsun Allah’ım” denilmeli, dediğimizde, bize “Allahu Ekber sözünden rahatsız oluyor, dinsiz bu,” diye kara çalmaya çalışıyorlar.

Dilerim Allah cehennemini o iftiracı alçaklarla doldursun.

Öte yandan deprem nedeniyle dolaşıma sokulan bir hurafe var:

Yıkıntı altında kalan çocukları melekler yedirip içiriyormuş. O nedenle yıkıntıdan çıkan çocuklar aç ve susuz değilim, diyorlarmış. Gerçek şu ki o çocuklar, yaşadıkları sarsıcı anın etkisiyle öyle konuşuyor. Olası ki o çocuklar yıkıntı altındayken sanrı (Halüsinasyon) görüyorlar.

Bilimden habersiz cahiller çocukların gördüğü sanrılar üzerinde tepinip hurafe propagandası yapıyor.

İşte bu hurafeyi gözler önüne sermek için biz de şöyle soruyoruz:

Peki, çıkamayıp ölen çocukları neden yedirip içirmemiş melekler?

Peki, bağrına demir saplanıp tarifsiz bir acıyla can veren binlerce bebeği neden korumamış melekler?

Peki, kundakta tecavüze uğrayan bebekleri neden kurtarmamış melekler?

Evet, bunları sorunca da melekleri inkâr etti, diye yalan söylüyorlar.

“Kurtulanları melekler kurtardı” demek, “kurtulamayanları melekler öldürdü” demek kadar beyinsizcedir.

Evet, bu beyinsizliktir.

Biz bu beyinsizlikle mücadeleyi sürdüreceğiz. Biz, Muhammedî İslam’ı ve arı duru tevhid inancını Emevici dinbaz müptezellere karşı savunmaya devam edeceğiz.

Akıl diyeceğiz, bilim diyeceğiz, vicdan diyeceğiz, insanlık diyeceğiz…

İlenç olsun inkârcılara!

Esenlik olsun inananlara!