Demokrasilerde seçimi kazanarak yönetime elen siyasi parti; kendi vaatlarına göre göre yönetim sağlamak için, kadro kurar. O nedenle müsteşar ve genel müdürleri değiştirir.

Ancak bunu yaparken, öncekilere saygıda kusur etmez.

Partizan kimseleri göreve atamaz.

Oysa AKP, ilk günden beri devleti partizan ve liyakatsız kimseleri göreve getirmeye özel çaba gösterdi. O kadarki, kadrolaşmalarla devleti kendi parti teşkilatı durumuna dönüştürdü.

Bu anlayışın bedelini, Türk milleti ödüyor. Sonunda yoldaşı FETÖ’ye kendisi de bedel ödemiş oldu!

Devlet kadrolarnın partiznlaşması; gerçekte herhangi bir düşman devletin vereceği zarardan daha büyüktür.

kalabilmek uğruna devlet partileştirilirken, devletin varlıkları da “darül harp” anlayışıyla ganimet edildi.

Partizan yapılanma, siyaseti mabede, orduya, adliyeye, güvenliğe, dışişlerine soktu. Özellikle etnisite kaşınarak yurttaşlık yerine ümmet ve biat olgusu geliştirildi. Uygar eğitim yerine teolojik eğitime önem verildi. Bunun doğal sonucu olarak partizanlık, dinci kadrolaşmalar halini aldı.

Önce tuzun bozulması gibi adalet bozuldu.

Sonra, FETÖCÜ yapılanmayla Ordu ve Dışişleri tarumar edildi.

Fesi islami başlık kabul ederek kasket ve fötre karşı çıkıldığı gibi; bu kez de Katolik benzeşmesi olarak türban, başörtüye tercih edildi. Kıravat “batı” boyunbağı değilmiş gibi, papyona tecih edilerek saldırılar başlatıldı. Nitekim Dışişleri mensupları; papyon taktıkları için “monşer” denerek aşağılandı. Yerine şalvarlı, sakallı veya türbanlı kılıklı partidaşlara rağbet edildi.

Ve tam bağımsızlık ile saygın devlet adamlarının yeri; yabancı dil bilmeyen, deneysiz, inanç ile dünyevi işleri birbirine karıştıran partizan partililere bırakıldı.

Öylece Türk Dışişleri politikası; deneme tahtasına dönüştürüldü. Bırakın uygar ve gelişkin devletler nezdini, aynı inançta olan devletler indinde de itibarsızlaştırıldı.

Birinci ve ikinci dünya savaşlarına rağmen herkesin saygı duyduğu Tük Dışişleri siyaseti; ciddiye alınmayan ve devletini yalnızlaştıran bir araç oldu. ABD, AB ve Rusya karşısında; mehter takımı gibi iki ileri bir geri- hafifliğine büründü. İhvan-ı Müslim aşkıyla hedefe oturtulan Suriye’de olduğu gibi; Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’de batağa saplanıldı.

Üstelik “Halet Efendi”(Osmanlı’daki rüşvetçi) devri ihya edildi.

Dışişleri’nde gerçekleşen liyakatsız ve partizan atamalar; iktidarı ayakta tutacak taktik olarak uygulanırken, dıştan nasıl görüldüğüne önem verilmedi.

O yüzden ABD vatandaşıyken türban simgesiyle TBMM’e seçilen ve İngiliz ajanı Şeyh Nazım Kıbrısi önünde diz çöken Merve Kavakçı; Malezya Büyükelçisi yapıldı.

Rüşvet suçlamasıyla Bakanlıktan alınan AKP eski milletvekili Prağ Büyükelçiliği olarak atandı.

AKP milletvekilinin kardeşi Kuveyt Büyükelçisi olarak atandı.

Yeni Şafak yazarı İmam Hatipli Mahmut Erol Kılıç, Endonezya’ya atandı.

AKP eski mlletvekili Abdülkadir emin Önen, Pekin Büyükelçisi olarak atandı.

AKP eski milletvekili Murat Mercan, Japonya Büyükelçisi yapıldı.

AKP eski milletvekili ve FETÖCÜ kalkışmanın öncülerinden olan Mehmet Dişli’nin ağabeyi olan Şaban Dişli; hakkında “bir milyon dolar komisyon almak” tutanağı düzenlenmiş olmasına rağmen Lahey Büyükelçiliğine atandı.

Yabancı dil bilmeyenler, dış elçilik görevlerine atandığı için bir de bunlara tercüman verildi.

Saymakla bitmeyen bu tür atamalarla Dışişleri Bakanlığı “monşerler”den temizlenerek AKP’lileştirildi.

AKP il, ilçe başkan ve yöneticiliği yapmış birçok kimse, savcı ve yargıç olarak atandı.

Cumhuriyet temellerinin aşındırılması; Cunhuriyet bayramının kutlandığı 29 Ekim’de Barzani peşmergeleri Türkiye toraklarından PYD’ye katılacakları Suriye’ye geçirilmekle sürdürüldü.

Keza Türkiye düşmanı tescilli Papa İnnocenzos heykeli önünde AB’ye giriş sözleşmesi 29 Ekim’de imzalandı; havai fişeklerle yurtta kutlanması sağlandı!

Birçok müftü, imam ve ilahiyat öğrenimli okul müdürleri; AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı’nın, “bizle dine uyacağız” mesajının anlayışı içinde Emevileşme saltanatının taşları, FETÖ sonrasında da sürdürülüyor!

Demokrasi nimetlerinden yararlanarak demokrasiyi tramvay olarak kullananlar; teokratik bir yönetimin son çalışmaları sergiliyor!...