Yunanistan Parlamentosu’nda kabul edilen yeni yasa ile Batı Trakya’daki Alevi ve Bektaşi toplulukları, İslam dini içinde ayrı bir dini topluluk olarak kurumsal olarak tanındı. Yasaya göre bu topluluklar artık müftülüğe bağlı kalmadan kendi dini temsilcilerini seçebilecek, ibadet ve örgütlenme haklarını serbestçe kullanabilecek.

PASOK - Değişim Hareketi milletvekili İlhan Ahmet’in girişimleriyle desteklenen yasa, Eğitim, Din ve Spor Bakanlığı’nın hazırladığı geniş kapsamlı düzenlemeler arasında yer aldı. Yasanın 49-58. maddelerinde, “Alevi ve Bektaşi yurttaşların dini ve kültürel kimliklerini özgürce ifade etme, örgütlenme ve kendilerini tanımlama hakları” açıkça tanımlandı. İlhan Ahmet bunu “binlerce yurttaşın inancına, kimliğine ve onuruna duyulan bir saygı” olarak nitelendirdi.

Ahmet, parlamentodaki konuşmasında şunları vurguladı:

“Aleviler ve Bektaşiler artık görünmez değildir. Cinsiyet eşitliğine ve farklılıklara saygı duyan, barışçıl ve hoşgörülü bir İslam anlayışını savunan bu yurttaşlarımız, artık yasal güvence altındadır.”

Yasanın kabulü sadece dini özgürlük açısından değil, Batı Trakya’nın sosyoekonomik sorunlarına yaklaşım açısından da dikkat çekici. İlhan Ahmet’in konuşmasında altını çizdiği gibi, bölge genç nüfusun göçü, ekonomik durgunluk ve kurumsal güvensizlikle mücadele ediyor. Yeni yasal düzenlemeyle “Trakya artık bir gözetim bölgesi değil, Avrupa ile Doğu arasında bir köprü” olarak tanımlanıyor.

Türkiye İçin Aynaya Bakma Zamanı

Bu yasa, Alevi-Bektaşi yurttaşların hâlâ tanınmadığı, Cem Evlerinin “ibadethane” sayılmadığı Türkiye için düşündürücü. Diyanet’in sadece Sünni-Hanefi anlayış üzerinden organize olduğu bir sistemde, inanç özgürlüğü adına hâlâ kat edilmesi gereken uzun bir yol olduğu açık.

PASOK’un yayınladığı açıklama “özel ayrıcalık değil, eşit katılım” talebine vurgu yaparken, bu adımın Türkiye’deki farklı inanç gruplarına yönelik politikaları da sorgulatması kaçınılmaz.