İBB’ye ait Büyükada vapur iskelesinin üst katını mahkeme kararına rağmen boşaltmamasıyla gündeme gelen TÜGVA’nın (Türkiye Gençlik Vakfı) paralel devlet yapılanmasına benzetilen icraatları bir bir ortaya dökülüyor. Cumhurbaşkanın oğlu Bilal Erdoğan'ın kurucuları arasında yer aldığı bu vakıf üzerinden son olarak yüzlerce kişinin ordu, emniyet, yargı ve diğer kritik devlet kadrolarına yerleştirildiğini gösteren sicil listeleri basına sızdırıldı. Gazeteci Metin Cihan bu konulara ilişkin birçok belge yayınladı ve yeni belgelerin gelmeye devam ettiğini açıkladı. Vakıf eski ve yeni yöneticilerinin bunları doğrular beyanları oldu.

Tartışmalar sürerken gazeteci Murat Ağırel bir skandalı daha ortaya çıkardı. TÜGVA’nın, Kenan İmirzalıoğlu'nun sunduğu "Kim Milyoner olmak İster" isimli programa bazı kadın üyelerini yarışmacı olarak gönderdiği, yarışmadan kazanılan paraların da vakfa aktarıldığı öğrenildi.

Bu vakıflar kamuoyunda halen yoğun olarak tartışılmaya devam ediyor. Bu gelişmelere bakınca TÜGVA yöneticileri ve iktidar; “keşke Büyükada’daki mekanı mahkeme kararına rağmen İBB’ye teslim etmemekte bu kadar direnmeseydik!” diye düşünmüş olabilirler mi acaba?

DEVLET DESTEKLİ ORGANİZE HUKUK DIŞILIK
Eski bir TÜGVA çalışanının kendisine ulaştırdığı belgeleri gazeteci Metin Cihan sosyal medya hesabından paylaşınca ortalık karıştı. Belgelerde, "subay aday listesi", "özel harekât aday listesi", "astsubay aday listesi" gibi başlıklar, bu kişilerin ne zaman sınava girecekleri ve mülakat tarihlerinin de listelendiği görülüyor. Bu kişilerin referansları olarak da TÜGVA yöneticileri ile eski AKP milletvekili Mahmut Kaçar gösteriliyor. Metin Cihan, kendisine belgeleri gönderen kişinin TÜGVA'nın bir dönem ERP adı verilen, Bylock benzeri bir programı kullandığını da söylüyor.

Yayımladığı belgelerin içeriklerini açıklarken Cihan; "Yapılanma TÜGVA'dan ibaret değil. 15 Temmuz’un ardından yedi dernek ve vakıf toplantı yapıp, FETÖ’ye ait yurtları ve binaları kendi aralarında bölüşmüşler. TÜGVA’nın yanı sıra bunlar; TÜRGEV, KADEM, ÖNDER, İlim Yayma Cemiyeti, Ensar Vakfı, İnsan ve Medeniyet Hareketi. Çökülen binalara ait ilk listede 821, ikincide 285 bina var" diyor.

Ayrıca bu dernek ve vakıflara verilen diğer taşınmazlar ile kamu binalarının kiralarının AKP’li belediyeler, valilikler ve kamu kurumları tarafından ödendiğini, “Mali destek raporu” başlıklı dosyaya dayanarak açıklıyor gazeteci Cihan.

HUKUK DIŞI PARTİZAN FAALİYETLERDE NASIL BU KADAR RAHATLAR?
Medyaya sızan bu belgelerde görüyoruz ki, işe alım referansları dosyalara iliştirilen küçük not kâğıtları şeklinde değil, kurum bilgisayarlarında muhafaza edilen ayrıntılı Excel tabloları ile kayıt altına alınmış. Vakfın her an resmi denetime açık bilgisayarlarında illegal faaliyetlerin bu kadar rahat kayıt altına alınmış olması, bu işlerde ne kadar fütursuzca ve korkmadan faaliyet gösterdiklerini ortaya koyuyor.

Partizanlığı ve siyasal kayırmacılığı bu denli aleni yapmaları, hesap sorulamaz tek adam yönetim gücünü kullanma ayrıcalığından kaynaklanıyor olsa gerek. Diğer taraftan da, 15 Temmuz sonrası FETÖ yapılanmasından boşalan alanlara kendilerinin oturmasının meşruiyetinin sorgulanamayacağı gibi bir özgüvene sahip oldukları da anlaşılıyor.

TÜGVA Başkanı Enes Eminoğlu yaptığı ilk açıklamada gazeteci Metin Cihan'ın yayınladığı torpil listesi ve usulsüz tahsis gibi belgeler için “sahte” dedi. Eminoğlu "Bu yeni kumpas operasyonunda hedef sadece TÜGVA değildir. Milli ve manevi değerlere hizmet eden tüm vakıf ve derneklerimiz hedeftedir." dedi. Vakıf başkanı bir gün sonraki bir röportajında ise "Bu adam içerden belgeleri almış, sızdırmış, ifşa etmiş" diyerek belgelerin doğruluğunu zımnen ikrar etmiş oldu.

Suçüstü yakalanan tüm iktidar girişimlerinin ardından yapılan izahatlarda mutlaka “ezan, bayrak, toprak, mili ve manevi değerlerimiz…” klişelerinden vazgeçilmediği dikkatinizi çekmiş olabilir!

TÜRGEV VARKEN TÜGVA NEDEN KURULDU?
2013'te Gülen cemaati ile yaşanmaya başlanan gerginlik sonrası AKP hükümeti, kendi kontrollerindeki yeni yapılanmalarla cemaatin faaliyet alanlarına yönelmeye başlamıştı. Türkiye'nin dört bir yanında evler, yurtlar, dershaneler ve okullarla eğitim alanında hegemonya kuran Gülen cemaatinin tasfiyesi sonrası oluşacak boşluğu doldurmaları gerekiyordu.

1996’da kurulan ve ilk günden itibaren AKP'nin eğitim alanındaki gençlik yapılanması şeklinde faaliyet gösteren TÜRGEV (Türkiye Gençlik ve Eğitime Hizmet Vakfı) zaten vardı. Ancak 17-25 Aralık 2013 “Yolsuzluk ve Rüşvet Soruşturma Dosyasında” adı fazlaca yer alan ve imajı hayli zedelenmiş TÜRGEV benzeri faaliyetleri sürdürecek yeni bir örgüte ihtiyaç duyuluyordu.

TÜRGEV fezlekesinde yer alan “rüşvete aracılık etme ve kamu otoritesinin vakıf yöneticileri tarafından kullanıldığı” gibi iddialar sebebiyle bu vakfın bir süre gözden uzaklaştırılması düşünüldü. Ayrıca TÜRGEV, bu fezlekeye konu yöntemlerle elde edilecek mal-mülk ve serveti tek başına taşıyamayacak kadar büyümüş ve kirlenmişti. Yeni bir römorka ihtiyaç vardı, bu sebeplerle 2014’te TÜGVA (Türkiye Gençlik Vakfı) kuruldu.

Bakanlar Kurulu kararıyla vergi muafiyeti ayrıcalığı da tanınan TÜGVA'nın halen 81 il temsilciği, 570 ilçe temsilciliği, 306 binden fazla kayıtlı üyesi ve 38 yurdu bulunuyor. Akşam gazetesi 2018 tarihli bir haberinde TÜGVA'yı, "Türkiye'nin en büyük gençlik yapılanması" olarak tanımlıyor.

TÜGVA BİR SİVİL TOPLUM ÖRGÜTÜ MÜ?
TÜGVA, TÜRGEV ve benzeri oluşumlar devlet dışı sivil toplum örgütleri midir acaba? Bu sorunun yanıtını verebilmek için “Sivil Toplum Örgütü” ne demektir, bunu bilmek gerekir.

Batıda NGO (Non Governmental Organisation – Hükümet Dışı Organizasyonlar) denilen sivil toplum örgütleri hükümet, devlet ve resmî kurumların tamamen dışında olan bağımsız yapılanmalardır. Bu tür kuruluşlar politik,sosyal, kültürel, hukukî ve çevresel amaçları doğrultusunda lobi çalışmaları yaparlar. Sivil toplum kuruluşları üyelerini ve çalışanlarını ikna ve gönüllülük usulüyle alırlar. Bunlar kâr amacı gütmezler, gelirlerini bağış veya üyelik ödemeleri ile sağlarlar ve tam anlamı ile şeffaf yapılanmalardır.

TÜGVA, TÜRGEV tarzı sivil toplum kuruluşu görünümlü, yurt çapında örgütlü yapıların ciddi mali desteğe ihtiyaçları vardır. Bunların doğrudan belediyeler ve/veya bakanlıklar gibi devlet desteği ile veya devletle iyi geçinmek arzusundaki sermaye gruplarının mali desteği ile faaliyetler yürüttüğü görülüyor. İster doğrudan devlet tarafından, ister sermaye gruplarının (maliyet hesaplarına ekledikleri) zoraki destekleri tarafından olsun; bu yapılanmaların tüm giderleri sonuçta toplumun vergileri ile karşılanmaktadır.

Sosyal devletin ihtiyaç sahibi vatandaşlarına adil ve eşit şekilde vermesi gereken sosyal destekleri bu tür kuruluşlar eliyle kendi siyasal tabanına sunduğu görülüyor. Vakıflar bu hizmetleri karşılığında iktidarlarının geleceğinin teminatı olarak gördükleri orta ve alt ekonomik seviyedeki gençleri siyasal örgütlerine dâhil ediyorlar. Bu kesimlerin ideolojik altyapılarını oluşturup bağlılıklarını garanti altına alıyorlar. Böylece (devlet gücüyle) hem mevcut seçmen tabanlarının siyasal desteğini konsolide etme, hem de siyasal tabanlarını genişletme imkanını elde ediyorlar.

YÖNTEMLERİ FETHULLAHÇILARLA AYNI
Genç Cumhuriyetin temel değerlerinin yeni kuşaklara eğitim yoluyla benimsetilmesi çabasını “toplum mühendisliği” olarak eleştirenler iktidara gelince, kendilerince ideal toplum mühendisliğine başladılar. “Kindar ve dindar nesiller” yetiştirmek hedefleri için önce tüm eğitim sistemini ve gençliği dönüştürmeye başladılar. Toplumu dönüştürmekte Milli Eğitim sistemine ve mevcut devlet kurumlarına tam güvenemediklerinden bir taraftan da vakıf, dernek ve cemaat faaliyetlerine hız verdiler.

Kendisine destek veren tüm cemaatlerle iyi geçinmeyi tercih eden AKP iktidarı belli ki bunların hiçbirine tam olarak güvenmediğinden kendi “cemaatlerini” kurma yoluna gitti. TÜGVA-TÜRGEV gibi vakıf görünümlü oluşumlar bu manada bir nevi “iktidar partisi cemaatleri” işlevini üstlendiler.

Daha önce Fettullah cemaatinin amaç ve yöntemleriyle çalışan bu tarz yapılanmalarla siyasal İslamı benimseyen bir gençlik oluşturmaya çabaladılar. Buralarda yetiştirdikleri gençliği devletin önemli kademelerine getirerek, arzu ettikleri yeni toplum yapısının inşasını sağlayacaklarını düşünüyorlardı.

Doğrudan siyasal iktidar tarafından kurulup suni şekilde palazlandırılan bu tür yapılanmaların, siyasal iktidarın düşmesi ile birlikte etkinliklerini tümüyle yitirecekleri de çok açık. Oysa gerçekten sivil toplum örgütü olarak toplumsal tabanın ihtiyaç ve talepleri doğrultusunda kurulup gelişen yapılanmalar olsalardı, tüm siyasal dönemlerde varlıklarını bir şekilde sürdürebilirlerdi.

Kendilerini “devlet” gibi gören siyasal iktidar ve uzantılarının yargıyı tamamen umursamaz tutumlarının sonuçları artık daha sık görülüyor. TÜGVA benzeri (sözde “devlet dışı”) yapılanmalarda da kendini gösteren hukuktan azade pervasızlıkları, foyalarının dökülmesine ivme kazandırıyor.

Artık iktidarlarının son dönemini yaşadıklarını kavramış durumdalar. Bu tür usulsüz faaliyetlerden bekledikleri sonuçları alamadan gitmeleri bir yana, tüm hukuksuzluklarının hesaplarını vermek zorunda kalma ihtimalleri şu anda en öncelikli dertleri olsa gerek!