“İnsanlık, bir yüreğin attığı yerdir.” - Victor HUGO
İnsan olmak, kendinle barışıp dünyaya iz bırakmaktır , Prof. Dr. Hatice Nur Beyaz Erkızan’ın dediği gibi, insan, kendisinden başlayarak kendisi ve başkaları için yaşadığında insan olur. Kusurlarını kucaklayıp “Ben buyum, ama daha iyisini yaparım” demek belki de bu yolculuğun ilk adımı.
Ama asıl mesele, barış, özgürlük, adalet gibi değerlerle parlayıp inkâr, kibir, hamaset gibi tuzaklara düşmemektir, sevgi, tevazu, metanetle yürümek; hoşgörü, dürüstlük, zerafetle ışımaktır.
İşte, her bir değer ya da tuzaklar, toplumsal olarak bir iz bırakır ya da silinir, ki Mustafa Kemal Atatürk’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh” sözünden ilhamla diyebiliriz ki barış, toplumda kutuplaşmayı körüklemek yerine farklılıkları uzlaştırır.
Mesela, bir mahallede etnik gerilim yükselirken, komşuların diyalog kurulmasını sağlaması barışın tohumlarını ekmez mi?
Kutuplaşmış bir toplumda, öfke yerine anlayışı seçmek, sadece bir mahalleyi değil, bir ülkeyi birleştirmez mi?
Unutmayın, barış, kalpleri yumuşatan, umudu yeşerten bir köprüdür, her daim...
Nelson Mandela’nın “Özgürlük sadece zincirlerin kırılması değil, başkalarının özgürlüğünü yüceltmektir” diyor ve insanların haklarını savunuyor. Mesela, sansüre uğramış bir sanatçının eserini kamuoyuyla paylaşmak o'nun sesini duyurmak, özgürlüğün bayrağını yükseltir, ki toplumda baskıcı kurallara karşı durmak, gençlerin fikirlerini özgürce ifade edebileceği bir alan açar ve bu her insanın kendi rengini korkusuzca göstermesi demektir...
Hz. Ömer’in dediği gibi “Adalet mülkün temelidir." ve haklının yanında dimdik durmaktır... Diyelim ki, bir iş yerinde mobbinge maruz kalan bir çalışanın hakkını aramak da adaletin sesini güçlendirmektir. Toplumda güçlünün değil, haklının kazandığı bir düzen için mücadele etmek, güveni yeniden inşa eder.
Unutmayın, adalet vicdanın terazisidir.
Konfüçyüs...
“Yetenekli olanı seç, işi ehline ver.” diyor ki bu ilkesinden ilhamla, liyakat, torpile karşı yetkinliği savunmaktır. Mesela, bir kamu ihalesinde ehil olmayan bir firmanın seçilmesine karşı kamuoyu oluşturmak, böylece toplumda işlerin ehline verildiği bir sistemi inşa etmek başarıyı ve güveni artırır, yani liyakat her daim hak edeni de onurlandırır.
Mevlana’nın “Kibirle değil, tevazuyla yükselin” sözü ... Gerçekten asalet, krizde bile nezaketi korur, bir toplumsal protestoda şiddete başvurmadan haklı talepleri dile getirmek, asaletin gücünü gösterir, öfkenin yükseldiği anlarda bile saygıyla hareket edebilmek de toplumu yüceltir. Kısaca, asalet, karakterin zarif bir yansımasıdır.
Cesaret mi?
Malala Yousafzai’nin “Korktuğumuzda sessiz kalırız, ama konuştuğumuzda korku kaybolur” sözünden ilhamla, cesaretli olan doğruyu söylemekten çekinmez, mesela yolsuzluk yapan bir yöneticinin usulsüzlüklerini ifşa eden bir gazetecinin yanında durabilmektir cesaret ... Toplumda haksızlığa karşı risk alarak gerçeği savunmak, bir değişimi başlatır ve korkuyu dizginleyen bir adım olur...
Sokrates’in “Bildiğim tek şey, hiçbir şey bilmediğimdir” demiş ve cehalete meydan okumuş...Bir köyde çocuklara ücretsiz bilim atölyeleri düzenleyerek ufuklarını açmak ve bilginin ışığını yaymak dahi toplumda öğrenme kültürünü güçlendirmektir, karanlığı dağıtmaktır... Bilginin, aklın özgürlüğü olduğunu unutmayın...
Empati, Dalai Lama’nın “Şefkat, insanlığın ortak dilidir” sözünden hareketle mesela başkalarının acısını yürekte hissetmektir...Depremzede aileler için bir yardım kampanyası başlatıp yaralarını sarmak, empatiyle dayanışmayı büyütmez mi?. Toplumda farklı hayatlara dokunmak, birliği güçlendirip kalpler arasında köprü kurmaz mı?
Dirayet ne demektir? Winston Churchill’in “Başarı, başarısızlıktan başarısızlığa hevesle yürümektir” sözünden ilhamla, krizlerde umutsuzluğa kapılmamak olabilir mi? Bir ekonomik buhranda işsiz kalanlar için meslek edindirme kursları organize edebilmek, dirayetin gücü olabilir.Yani toplumda zorluklara karşı sabırla çözüm aramak, yeniden doğuşu da mümkün kılar, ki dirayet dediğimiz ruhun sarsılmaz bir kalkanıdır.
Hz. Ali’nin “Sevgi, kalbin anahtarıdır” der. Sevgi, insanları birleştirmektir, mesela farklı inançlardan insanların bir arada yaşadığı bir festival düzenlemek dahi sevginin sıcaklığını yayar. Toplumda ayrışmayı değil, kucaklaşmayı seçmek, umudu çoğaltır, ki sevgi, hayatın en güçlü bağlarından birisidir.
Tevazu, Lao Tzu’nun “En büyük lider, halkın kendi kendini yönettiğini sandığıdır” sözünden hareketle başarıyı abartmaz. Bir sivil toplum projesinde lider olsan bile, ekibindeki herkesin fikrine kulak vermek, tevazunun erdemini gösterir, o toplumda eşitlikçi bir duruş, saygıyı büyütür ve tevazu, ruhun sade güzelliğidir.
Victor Hugo’nun “En karanlık geceler bile sabahla biter” sözü metanetle ilgili olup felaketlerde sabırla direnmeyi ifade ediyor . Bir sel felaketi sonrası mahallenin yeniden toparlanması için gönüllü çalışmalara öncülük etmek, gerçekten metanetin zaferi olarak görülebilir...Toplumda yıkımlara karşı umutla yeniden inşa edebilmek, geleceği kurtarır. O halde, metanet, dayanıklılığın sessiz gücüdür, diyebiliriz.
Hoşgörü, Voltaire’in “Fikrine katılmıyorum, ama onu savunmak için canımı veririm” sözünden yola çıkarak, farklılıkları kucaklamaktır. Mesela, bir okulda mülteci çocuklara karşı önyargıları kırmak için kültürler arası bir etkinlik düzenlemek, hoşgörünün kapısını aralar, böylece toplumda çeşitliliği zenginlik saymakla barışı güçlendiririz. Gerçekten hoşgörü, insanlığın ortak dilidir.
Dürüstlük ise, Abraham Lincoln’ün “Dürüstlük, en iyi politikadır” sözü gereği yalana karşı gerçeği savunmak, mesela bir sosyal medya kampanyasında manipülatif haberlere karşı doğruları paylaşmak, dürüstlüğün ışığını yakacaktır. Zira,toplumda güveni yeniden inşa etmek, dürüstlükle mümkündür ve dürüstlük karakterin aynasıdır.
Coco Chanel’in “Zarafet, sadece kıyafette değil, ruhtadır” sözünden ilhamla, zerafet, en zor anlarda bile incelikle hareket edebilmektir, bir tartışmada hakaretlere rağmen soğukkanlılıkla fikrini savunmak da zerafetin gücünü göstermektir.
Unutmayın ,toplumda nezaketle davranmak, saygıyı çoğaltır ve o zerafet, ruhun ince dokunuşudur.
George Orwell’in “Gerçekleri inkâr etmek, özgürlüğü zincire vurmaktır” der...
İnkâr, doğruları reddetmek yerine yüzleşmeyi seçmektir.. Bir toplulukta çevre kirliliği sorununu inkâr etmek yerine, temizlik kampanyası başlatmak, o inkârı yenecektir. Toplumda gerçeklerle barışmak, ilerlemeyi sağlar. Bilelim ki; inkâr, gerçeğin gölgesidir.
Hz. Ebubekir’in “Kibir, kalbi kör eder” sözünden hareketle, bir iş yerinde yeni mezun çalışanların fikirlerini küçümsemek yerine, onları dinleyip desteklemek, kibri alt eder. Toplumda eşitlikçi bir duruş, birliği güçlendirir. Kibir, ruhun en büyük tuzağıdır.
Bertolt Brecht’in “Boş sözler, boş mideleri doyurmaz” sözünden ilhamla, bir siyasi tartışmada sloganlar atmak yerine, eğitim reformu için öneriler geliştirmek, hamaseti siler, toplumda gerçekçi adımlar, güveni yeniden kurar. Hamaset ise aklın sığ sularında kaybolmaktır.
Galileo’nun “Hakikati sorgulamadan kabul etmek, insan olmaktan vazgeçmektir” diyor. Yani biat etmekten söz ediyor, ki körü körüne itaati reddedmelisiniz...Toplumda sorgulayıcı bir duruş, özgürlüğü korur. Biat ise aklın zinciridir.
Yalakalık, Shakespeare’in “Dalkavukluk, gerçeğin düşmanıdır” sözünden hareketle, mesela bir belediye toplantısında, hatalı bir kararı övmek yerine yapıcı şekilde itiraz etmek, yalakalığı yener, toplumda dürüst eleştiri, değişimi başlatır. Yalakalık, onurun gölgesidir.
Simone de Beauvoir’ın “Özgürlük, kimsenin iznine muhtaç değildir” sözünden ilhamla başkalarının iznine bağımlılığı reddetmek... Toplumda kendi yolunu çizmek, özgüveni yükseltir ve icazet, iradenin prangasıdır.
Kıskançlık, Oscar Wilde’ın “Kıskançlık, kendi eksikliklerimizin gölgesidir” diyor. Bir meslektaşının terfisini kıskanmak yerine, onu tebrik edebilmek kıskançlığı yenecektir. Toplumda bu gibi dayanışma, başarıyı da çoğaltır. Hem kıskançlık, ruhun karanlık köşesidir, unutmamak gerekir...
Thomas Edison’ın “Deha, yüzde bir ilham, yüzde doksan dokuz terdir” sözünden hareketle, tembellik, çabayı ertelemektir... Basit bir örnek , mahallede çöp sorununa şikâyet etmek yerine, düzenli temizlik günleri organize etmek, tembelliği alt edecektir...Toplumda üretkenlik, değişimi hızlandırırken, tembellik, hayallerin erteleyici düşmanıdır.
Albert Einstein’ın “Bilgi, cehaletin panzehiridir” sözünden ilhamla, cehaleti yenebilmenin yolu bilgiden geçer. Bilgisizliğe teslim olmak yerine öğrenmeyi seçmeliyiz. Toplumda aydınlanma, ilerlemenin temelidir. Cehalet ise aklın en büyük engelidir.
NmHz. Mevlana’nın “Vefa, kalbin borcudur” sözünden yola çıkarak, nankörlük iyilikleri unutmaktır, ki vefayla karşılık verilmesi gerekmez mi?Toplumda vefa, güveni güçlendirirken, nankörlük kalbin körlüğüdür.
Martin Luther King Jr.’ın “Haksızlık karşısında sessiz kalmak, zalimin tarafını tutmaktır” sözünden hareketle, haksızlığa sessiz kalmak kabul edilemez, diyebilmelisiniz...Toplumda adalet için mücadele, insanlığı yüceltir. Zulüm ise vicdanın düşmanıdır.
İhanet, Dante’nin “En karanlık yerler, güveni satanlar içindir” sözünden ilhamla, ihanet, güveni sarsmaktır...Bir toplumsal projede verilen sözleri tutmayıp kaynakları kötüye kullanmak yerine, şeffaf bir yönetim sergilemek, ihaneti yok eder, ki toplumda güven, birliğin temeli, ihanet ise kalbin en ağır suçudur.
İşte,insan olmanın dayanılmaz hafifliği, bu değerleri yaşayıp karşımıza çıkan tuzaklardan da kurtulurken ortaya çıkar. Her adımında bir iz bırak: Bir hakkı savun, bir umudu yeşert.
Unutma ki, bu değerlerle yaşadığında, hayatı paylaştığın o insanlar sana bakacak ve “Sen bir insansın.”
Ve Sen!
O an, hem hafifsin hem de dünyayı taşıyacak kadar güçlü...
Unutma,
“İnsan, insan olarak doğar; fakat insan olarak yaşamak, çalışmak ve faziletle dolmak lazımdır.” - Mustafa Kemal Atatürk