Ercan Çankaya

Boykot bir Hip Hop grubu olarak 2005 yılında aynı lisede okuyan 7-8 arkadaşın bir araya gelmesiyle kuruldu. Bu yeni katılımlara açık 7-8 kişilik grupta sadece rap yapanlar değil; Hip-Hop kültürünün farklı dallarından gençler, grafiti yapanlar, break dans yapanlar da mevcuttu. Zamanla bu gruptan geriye iki kişi, Emre Olkun ve Gökhan Uzgider kaldı.

Emre ve Gökhan, ilk günkü amatör ruhlarıyla Hip Hop için profesyonel bir şekilde üretmeye devam ediyorlar. Onlarla 15 yılı aşkın Hip-Hop maceralarını, ‘Türkçe rap’i ve geldiği son noktayı konuştuk.

Bu söyleşiyi gerçekleştiren bendenizin dinlemekten sıkılmadığı 'Geri Dönmek Yok' şarkılarında da söyledikleri gibi Emre ve Gökhan, 'Yok bize ölmek yok/Geri dönmek yok' demeye devam ediyorlar. Toplumsal ailesi olarak kendi deyimleriyle bu iki politik rapçiye, 'Gecenin karanlığından şafağın kızılına' yolculuklarında uzun, seslerinin daha gür çıktığı bir yürüyüş diliyoruz.

GECELERİ İZMİR SOKAKLARINDA GEZERDİK

> Öncelikle merhaba. Biraz sizden, bir rap grubu olarak Boykot’tan bahsedelim. 2005’de 7-8 kişi bir araya geliyorsunuz. Şimdi iki kişisiniz. Bu 15-16 yıl içinde ne oldu, ne yaşandı da 2 kişi olarak devam ediyorsunuz?

Merhaba. Boykot’u kuran arkadaşlar olarak 2005 yılında bir araya geldik. Hepimiz aynı lisede okuyorduk. Birbirinden bağımsız olarak öncesinde de Hip Hop kültürünün değişikunsurlarıyla ilgilenenler vardı aramızda. Bir grup olarak çalışma fikri daha sonra ortaya çıktı. Yani sadece rap yapan bir topluluk olarak değil, graffiti, break dans gibi diğer dallarda da çalışmalar yapan bir grup olarak kurulduk. Amacımız toplumsal konulardaki duyarlılığımızı, fikirlerimizi insanlara bu yolla aktarmaktı başından beri. O zamanlar Hip Hop’la ilgilenenlerin tamamına yakını gibi biz de amatör olarak yapıyorduk. Çevreden üçer beşer lira para toplayıp bir mikrofon ve bir ses kartı almıştık. Uyduruk bir programın demo sürümüyle şarkılar yapar, kendi arkadaş çevremize dağıtır, kendimiz dinlerdik. İzmir sokaklarında geceleri gezer, graffiti yapardık. Kendi okulumuz Karşıyaka Lisesi’nin bahçesine bir gece gizlice girip ‘Adalet yoksa barış da yok’ yazmıştık örneğin, ‘Yurtta sulh cihanda sulh’ yazısının hemen yanına. Tabii zaman ilerledikçe, hayatını devam ettirme kaygısı birçok arkadaşımız için büyük bir sorun olmaya başladı. Bazıları yeterince hırslı ya da bu alanda yetenekli olmadıkları için, bazıları da ‘ekmek parası’ için farklı yollar çizmek zorunda kaldılar. Sonunda da bu işi ne olursa olsun, dişinden tırnağından artırarak yapma konusunda bu kadar ısrarcı olan iki kişi kaldık. Ama hâlâ hepsiyle beraberiz. Boykot’u kuran herkes hâlâ arkadaşımız, hâlâ yanımızdalar. Belki bir gün tekrar şarkılarda görürüz onları da



>  Yaptığınız müziği nasıl tanımlıyorsunuz? Siz protest rapçi misiniz?

Özelllikle son birkaç yıldır tartışılan bir konu var. “Rap protest olmadığında zaten ona rap denmez” diye düşünenler var. “Rap eğlence amacıyla doğmuş bir müziktir, Hip Hop eğlence kültürüdür” diye düşünenler var. Biz her iki görüşe de hak veriyoruz aslında. Çünkü bunu kendi görüşümüze hizmet edecek şekilde, nasıl işimize geliyorsa oraya yontmak bizi gerçeğe götürmez. Hip Hop kültürünün doğuşu itilmişlik, ezilmişlik hissini iliklerine kadar yaşayan bir topluma, ABD’deki siyahilere dayanıyor. Evet, bilinçli bir politik tutum yok. Söylemlerde bugün anladığımız biçimiyle protest içerikler ağırlıklı değil. Ama o düzeyde ezilen, ikinci sınıf insan muamelesi gören, eğlenmeye bile hakkı olmadığı düşünülen insanlar için eğlencenin kendisi de başlı başına bir protestodur. O nedenle hem protesttir hem de eğlence amaçlıdır. Ama bugünkü şartlar altında bu müziğin daha politik, daha toplumsal bir yerde durması gerektiğini düşünüyoruz. Bu açıdan baktığımızda bizim yaptığımız müzik için ‘protest’ tanımı tam karşılayıcı olmuyor. Daha net olması bakımından ‘politik’ demeyi tercih ederiz. Ama sanatın genel kavramları içerisinde kendimize bir yer arayacaksak evet, ‘protest rapçi’leriz.

BU DÜZENİ KURAN AKP DEĞİL; DÜZEN BEKÇİSİ

>  Gezi günlerinde Gazapizm’le ‘İnsanlar Ölü’yü yapmıştınız? Orada sizin “verse’lerinizde ‘Sivas’ta duman tüter sıvazlanır sakal/ Yirmi sene sonra olur Bakan” deniyor mesela. Bunu şimdi söylemek kolay. Ama anladığım siz ilk günlerinden itibaren AKP gericiliğine karşı çıktınız. Bana biraz sosyalizm ve muhalefet anlayışınızdan bahseder misiniz?

O şarkı doğrudan AKP’ye ithafen yazılmadı aslında. Bu düzeni kuran AKP değil, o sadece bu düzenin devamlılığı için görevlendirilmiş bir bekçi, düzen bekçisi. Biz insan hayatının çürümüş, kokuşmuş bir düzende ne kadar değersiz olduğunu anlatmaya çalıştık. İktidarlar gelir, gider. Ama insan hayatını, insanı merkezine koyan bir sistem olmadığı sürece o arabanın direksiyonunda kimin oturduğu çok önemli değil. Şu bir gerçek tabii, bugün ülkemiz Cumhuriyet tarihinin en insanlık dışı dönemlerinden birini yaşıyor. Hukukun, insan haklarının bu kadar ayaklar altına alındığı başka bir dönem daha varsa o da anca 12 Eylül dönemi olabilir. Ama bizi bu durumdan kurtaracak olan şeyin yine varolan düzen içerisinde kurulacak daha biraz daha insancıl, bir miktar daha insan haklarına saygılı bir ülke olacağına inanan muhalefet anlayışını samimi bulmuyoruz. AKP’den önce de bir sürü iktidar geldi gitti. Hep insanlar öldü, hep insanlar sömürüldü. O yüzden ‘belirli sınırları aşmamak kaydıyla’ yapılan muhalefeti ciddiye almıyoruz.

‘ARGO İZMİR GENİŞ BİR AİLE’

> Kayıtlarınızı Argo İzmir Stüdyosu’nda alıyorsunuz. Gazapizm’le, Cashflow’la, Zeze’yle feat attınız. Sizi bir araya getiren ne? Ticari çıkar mı, aynı kentten, İzmir’den olmak mı, rap anlayışınız mı?

Bizim Argo İzmir’le herhangi bir ticari bağımız yok. Kimsenin yok. Oradaki kimsenin bu oluşumdan ticari bir çıkarı yok. Herkes kendi müziğini yapıyor. Argo klasik anlamıyla bildiğimiz stüdyolar, label’lar gibi geçici heveslerle, çıkar gözetilerek toplanmış bir oluşum değil. Bizi bir araya getiren müziğe bakış açımız ama daha da önemlisi insani anlamda kurduğumuz bağlar. Argo’da hiç müzik yapmayan arkadaşlarımız da var. Dünya görüşü birbirine tamamen zıt insanlar da var. Ama geniş bir aile gibi, insani anlamda kurduğumuz bağlar Argo İzmir’i var ediyor.

‘BİZ BU DÜZENE ADAPTE OLAMIYORUZ, OLMAK DA İSTEMİYORUZ’

> Şarkılarınız yüz binlerce kişi tarafından dinlenmiş Youtube’da. Fakat internet ortamında pek resminiz yok, adınız sizinle aynı dönemde rap müziğe başlamış diğer rapçilere kıyasla daha az duyuluyor. Neden?

Ne yazık ki artık yaptığınız müziğin karşılık bulması o müziği ne kadar iyi yaptığınızla alakalı değil. Daha çok pazarlama stratejinizle alakalı. Artık girişimciler paralarını ticarete yatırırken en karlı sektör olarak müziği, özellikle de rap müziği görüyorlar. Büyük paralar dönüyor. Bırakalım bizimle aynı dönemde müziğe başlamış olanları, müziğe geçen hafta başlamış birisi bile yeterince yatırım, tanıtım yapıldığında Türkiye’nin en ünlü rapçilerinden biri olabiliyor. Kaset, CD gibi yöntemler eskide kaldı. Artık dijitalde yürüyor işler. Ve bu işlerin tekeli olan belli başlı platformlar var. Buralarda kara paralar aklandığına dair, gerçekte varolmayan hayali sanatçılar üretilip milyonlarca dinlenme kasıldığına dair birçok haber görüyoruz. Biz bu düzene adapte olamıyoruz, olmak da istemiyoruz. Az önce de bahsettiğimiz gibi biz bu işe kişisel herhangi bir çıkar gözeterek başlamadık. Yıllarca kendi çapımızda, hiçbir platformda yayımlamadan yaptık. Bu işten para kazanmayı, ünlü olmayı değil, sadece doğrusunu yapmayı düşünerek yaptık. Kısa bir süre öncesine kadar sosyal medya hesaplarımız bile yoktu. İnsanlar YouTube’da şarkılarımıza yorum yapıyordu, “Abi sizi sosyal medyada bulamıyoruz” diye. Elbette müziğe bakış açısı bizim gibi olan insanların daha çok kişiye ulaşmak gibi bir hedefi olmalı ama biz hâlâ bu işin pazarlama kısmına adapte olabilmiş değiliz. Yani aslında bunu biz tercih ettik. Çizdiğimiz yol bizi buraya getirdi.

‘ÇOĞU ANLATACAK DERTLERİ OLDUĞU İÇİN RAP YAPMIYOR’

> Türkçe rap 3 yıldır en parlak devrini yaşıyor desek yanlış olmaz herhalde. Satışlar anlamında, dinlenme anlamında... Ezhel’le başlayan, Ben Fero’yla devam eden, daha sonra Norm Ender’in hem onlara hem de Elif Cemal gibi o güne kadar ilgililer dışında kimsenin bilmediği isimlere kadar pek çok kişiye diss atmasıyla rap bayağı anaakımlaştı. Rap dinlemeyen kimse kalmadı desek yeridir. Siz bu gelişme hakkında ne düşünüyorsunuz. Olumlu bir gelişme mi sizce?

Herkesin rap dinliyor olması başlı başına düşünüldüğünde olumlu bir gelişme aslında. Çünkü biz rap’e ilk başladığımız zamanlarda rap dinleyenlerle, Hip Hop’çılarla dalga geçilirdi. Giyimleri, kimsenin ilgisini çekmeyen işlerle uğraşmaları makara konusu edilirdi. Birisine “rapçiyim” dediğimizde “yeee-yooo” der, saçma sapan el kol hareketleri yaparak rap’in de öyle saçma birşey olduğunu iddia eder ve aşağılardı. Dolayısıyla bu durum bizim açımızdan bir handikaptı çünkü biz anlattıklarımızın insanlar tarafından anlaşılmasına önem veren bir müzik yapıyoruz. İnsanlar bizi hor görürken ne dediğimizi nasıl ciddiye alacaklar? Ama bu olumluluğu getiren durum beraberinde çok ciddi bir olumsuzluk da getirdi. Rap’in anaakım olması, yaptığı dandik müziklerle artık kendini var edemeyecek duruma gelmiş insanların rap’e yönelmesi, artık bu müzikte de başarının yetenekle hiç ilgisinin olmaması işleri zorlaştırdı. Artık rapçilerin çoğu anlatacak bir dertleri olduğu için rap yapmıyorlar. Kolay yoldan para kazanmak için, şöhrete kavuşmak için bir fırsat olarak görüyorlar bunu. Evet, belki artık halk rapçileri aşağılamaktan vazgeçti. Ama buna karşılık rap’in özü, onu var eden ruhu feda edildi. Bu kültürün gurur duyulacak, topluma aşılanması gereken tüm ilkeleri feda edildi. Yıllarca magazin programlarında empoze edilen ama aslında bu ülkede yaşayan insanların yüzde 90’ının asla ulaşamayacağı lüks yaşam dayatılarak insanların hayal dünyasında yaşamaları, asla ulaşamayacaklarıbir hayat için herşeyen vazgeçecek noktaya gelmeleri sağlandı. Gerçekçilik feda edildi. Şirketler, tekeller ele geçirdi bu müziği. Sanat bakkal hesabına bağlandı. Bağımsızlık feda edildi. Hayatın her alanında olduğu gibi burada da bireycilik öne çıkartıldı. Dünyanın kendi etrafında döndüğüne inandırıldı insanlar. Toplumculuk feda edildi.

Boykot-Emre/Gökhan