Son zamanların en çok kullanılan kelimelerinden  “korku”. Korkunun tanımı var mıdır? Hissettiğimiz en güçlü duygulardan biri olan korkunun tanımını tam olarak yapamayız ama nelerden çok korktuğumuzu biliriz.  

Korkuları çeşitlerken genetik korkular ve sonradan kazanılmış korkular olarak iki gruba alırız. Son zamanlarda yaşadığımız korkuları ise üç gruba almaya başladık. Deprem korkusu, Ref(reyon), "Bana bir şey olursa" korkusu. Korkuyu öğrenirsek, yani korkuya karşı kendimizi nasıl koruyacağımızı bilirsek korku hissi yararlı olmaya başlar. Korkular bazen bizleri tehlikelerden korur. Yanlış karar almamıza engel olur.  Belli sınırlarda kalır. Bazı korkular ise orantısız olurlar ve yaşamımızı etkisi altına alırlar. Korku, beynimize verilen en güçlü emirdir.

Deprem korkusu duyuyoruz. Peki, deprem korkusunu tehlikeli olmaktan nasıl çıkarırız ve bizi kölesi yapmasına nasıl engel oluruz? Korkulara ses çıkaramıyoruz. Korkunun sesi yok. Biz sessiz harflerle cümleler kurarken, televizyon kanallarının yarış halinde konuk ettikleri ve sorular sordukları jeologları dinliyoruz. Sorduğu sorunun cevabını anlamayan modaratörlerin anlatımı korkuları büyüterek  karmaşıklık hissimizi artırıyor.  Jeologları rekabet haline getiren ve de magazine dönüştüren medya  anlatımları bizlere günlük hayatta kullanacağımız yeni kelimeler 'kazandırdılar.' 

Sınavlarda istediği başarıyı bulamayanlar “deprem etkisi yaptı sınav, enkazı altında kaldım “ gibi cümleler kuruyorlar. Herkes yazılı ve görsel basında öğrendiği birkaç kelime ile adeta deprem bilimci olmaya başladı. Genetik korku ve sonradan kazanılan korku birbirini besliyor.