Değerli okuyucularım,
Ne acıdır ki bu satırlarda içinizi ferahlatacak cümleler kuramıyorum. Çünkü dünya yine yangın yeri. Savaş, açlık, yoksulluk… Barış, huzur, insan onuru… Bunlar uzak hayallere dönüşmüş durumda.
Emperyalizm bir kez daha sahnede. Yöntemi değişiyor belki, ama niyeti asla. Bir zamanlar Vietnam’da köyleri napalm bombalarıyla yakan zihniyet, Irak’ta “kitle imha silahları var” yalanıyla milyonlarca insanın ölümüne sebep oldu. Suriye’de kardeşi kardeşe kırdırdı. Afganistan’da bir halkı yirmi yıl boyunca işgal altında tuttu, sonra bir gece yarısı çekip gitti. Şimdi aynı karanlık senaryo İsrail ve İran üzerinden sahneleniyor.
İsrail’in son 6 gündür İran topraklarını vurmasıyla yeni bir cephe açıldı. Dünya yine seyirci. Amerika bildiğiniz gibi: Savaş çığırtkanlığını sürdürüyor, ateşe benzin döküyor. Oysa bu senaryoyu defalarca izledik. Yugoslavya’da NATO bombalarıyla şehirleri yerle bir ettiler. Lübnan’da, Gazze’de çocukların üzerine bombalar yağdırdılar. Irak’ta ölen masum sivillerin hesabını kimse sormadı.
Bütün bu oyunların arkasındaki güç hep aynı: Emperyalist çıkarlar. Osmanlı'nın son döneminde Anadolu'yu paylaşmaya gelenler, Türklere Servi ‘dayatanlar, Kıbrıs'ta ambargo uygulayanlar… Şimdi de bölgeyi yeni haritalarla dizayn etmek istiyorlar.
Ve ne yazık ki sevgili okuyucularım, biz bu kanlı oyunun tam orta yerindeyiz. Sınırlarımızın dibinde savaş, içeride ise ekonomik enkaz... Dolar 40’a dayanmış, enflasyon mutfaktaki tencereyi boşaltmış, gençler işsiz, çiftçi borç içinde, sanayici iflasın eşiğinde.
Bir yanda İsrail-İran çatışması; öte yanda Türkiye’nin derinleşen yoksulluğu, bitmeyen hayat pahalılığı... İnsanlar bırakın ev, araba almayı; artık bir kilo eti rüyasında görür oldu. Asgari ücretlinin cebi delik, emeklinin cebine giren para bir hafta dayanmıyor.
Bu topraklarda yaşayan milyonlar açlık sınırının altında hayatta kalmaya çalışırken televizyon ekranlarında savaş naraları atanlar dünyayı ateşe veriyor. Savaş lobilerinin, silah tüccarlarının yüzü gülüyor; ama halkların gözünde hep aynı korku, aynı yoksulluk, aynı umutsuzluk var.
Emperyalistlerden dost olmaz sevgili okuyucularım. Hiç olmadı, hiç olmayacak. Bize de düşen gözümüzü açık tutmak, bu kirli oyunları görmek. Ama içeriye de dönüp bakmak zorundayız. Çünkü emperyalist kuşatmanın en güçlü silahı; bizi içeriden yoksullaştırmak, umutsuzlaştırmak ve dayanışmamızı parçalamak.
Bu yüzden iktidar ve muhalefet bir an önce kutuplaştırıcı ve ayrıştırıcı politikalarından uzaklaşmalı. Gerçek gündemine, yani yoksulluğa, işsizliğe, gelir adaletsizliğine odaklanmalı. Çocuklarına aş, gençlerine gelecek, yaşlılarına huzur sunacak bir düzen kurmanın yollarını bulmalı. Yoksa dışarıdaki emperyal oyunla içerideki ekonomik enkaz birleşir, bu milletin belini doğrultmasına bir daha fırsat vermez.
İşte bu yüzden yazmak zorundayım değerli okuyucularım. Dilim yansa da, elim titrese de bu gerçekleri söylemek zorundayım. Belki bir gün adalet uğrar bu topraklara... Belki bir gün bu halk gerçekten hak ettiğini yaşar...