Bir kişinin özel hayatında insancıl olması, hiçbir ayrım yapmadan herkesi sevgiyle kucaklaması, bağışlayıcı ve hoşgörülü davranması beğenilebilir.

Ancak bir siyasi hareketin ya da siyasi bir harekete dönüşmesi beklenen toplumsal bir eylemin öncülerinin de aynı biçimde “herkesi kucaklayıcı” olması umulan sonucu verebilir mi?

Bu sorunun yanıtını, yaşanmış iki olayı örnek vererek gösterelim.

22 Ocak 1996 günü, Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) adlı siyasi bir parti kuruldu. Bu partinin Çalışma Raporunda, partinin tanıtımı şöyle yapılıyordu:

“Emeğin, özgürlüğün, barışın, kardeşliğin, adaletin, dürüstlüğün, içtenliğin, katılımcılığın, savaş karşıtlığının, doğruluğun, dayanışmanın, inadın, eşitliğin, kadınların, hoşgörünün, paylaşmanın, çeşitliliğin, farklılığın, üretkenliğin, sözünde durmanın, aklın, çoksesliliğin, beraberliğin, düşünenlerin, direnmenin, dostluğun, mücadelenin, sivil itaatsizliğin, yaratıcılığın, tartışmanın, yeşilin, kendini iyi hissetmenin, çok kültürlülüğün, bireyleşmenin, beraber olmanın, hayal gücünün, umudun, özgüvenin, şeffaflığın, ferahlığın, vefanın, alçak gönüllülüğün, çözüm üretmenin, ezilen halkların, eylemliliğin, diyalogun, söz ve karar hakkının, renklerin, şiirin, bağımsızlığın, laikliğin, cinsiyetçi olmayanların, arkadaşına dokundurmayanların, çocukların, fabrikaların, demokrasinin, yarının, vicdan özgürlüğünün, evrenselliğin, erkeklerin, basın özgürlüğünün, yaşama hakkının, vicdani ret isteyenlerin, mor kurdele takanların, insanların, hayvan dostlarının, anti şovenizmin, bilimin, sözü kesilmiş olanların, sokağın, dışlanmışların, cesaretin, muhalif olmanın, sevincin, bilginin, pes etmemenin, çoğulculuğun, şiddet karşıtlarının, sosyalistlerin, yakınlarını kaybedenlerin, sanatın, tembellik hakkının, mizahın, mazlumların, iş ve emeğin, parasızların, aşkın ve devrimin partisi: Özgürlük ve Dayanışma. “

Sanırım bundan daha “kucaklayıcı, birleştirici” bir söylem olamazdı!

Mevlânâ’ya ait olmayan, ama ona yakıştırılan “Ne olursan ol, gel...” çağrısından bile daha kapsamlı, daha kucaklayıcı bir çağrıda bulunuyordu ÖDP.

Bu “Herkesi Kucaklayan” çağrı öylesine etkili olmuştu ki ÖDP’nin kurucuları ve milletvekili adayları arasında şu aydın yazar ve çizerlerimiz de yer almıştı:

Can Yücel, Mina Urgan, Fakir Baykurt, Adalet Ağaoğlu, Fethi Naci, Erhan Bener, Nejdet Çelik, Müjde Zidani, Yaşar Günel, Leyla Erbil, Orhan Taylan, Tektaş Ağaoğlu…

Toplumumuzun çok yakından tanıdığı şu kişiler de ÖDP’ye övgüler dizen yazılar yazmıştı:

Hasan Pulur, Fatih Altaylı, Oral Çalışlar, Aydın Engin…

Peki, “Herkesi Kucaklayan” bu partiye ne oldu?

İşte, seçimlerde aldığı oy oranı: 
1999’da: On binde 80
2002’de: On binde 34
2007’de: On binde 15
30 Mart 2014 Yerel Seçimlerinde: 16.791 oy, yani on binde 4!

Halkımız “Herkesi Kucaklayan” partiye oy vermemişti!
Halkımız, “Herkesi Kucaklayan” partiyi ciddiye almamıştı!

Herkesi kucaklamayı, yandaş toplama amacıyla kullanıp düş kırıklığına uğrayanlara ikinci bir örnek olarak da Hasan Celal Güzel’in serüvenini gösterebiliriz.

Anavatan Partisi’nde (ANAP) Milli Eğitim Bakanlığı, Devlet Bakanlığı ve Hükümet Sözcülüğü yapan 1945 Gaziantep doğumlu Hasan Celal Güzel, ANAP’tan dışlanınca 1992 yılında “Yeniden Doğuş Partisi” adında kendisi bir parti kurar.
1995 Genel Seçimlerine katılan Hasan Celal Güzel’in partisi sadece “on binde 34” oy alır.

Düş kırıklığına uğrayan Hasan Celal Güzel, bir dahaki seçimde oylarını artırıp iktidar olabilmek için “Herkesi Kucakladığını” ilan eder ve ilginç bir yöntem uygulamaya başlar.

Hasan Celal Güzel, her gittiği yerde, yolda karşılaştığı herkesi çevirip kucaklar, yanaklarından öper. Karşı koymaya çalışanları da kol kuvvetini kullanıp kendine çeker ve yine şap şup yanaklarına öpücüğünü kondurur.

Hasan Celal Güzel’in bu ilginç propaganda yöntemi gazetelere haber olur, televizyon kameraları, Hasan Celal Güzel’in yolda giden vatandaşları nasıl hızla kendisine çekip kucakladığını, öptüğünü gösterir.

Herkesi kucaklayıp öpen Hasan Celal Güzel’in partisi 1999 Genel Seçimlerine girer.
Hasan Celal Güzel çok umutludur, “herkesi kucaklayıp öpmenin” karşılığını alacağından emindir.

Sandıklar açılır. Hasan Celal Güzel’in aldığı oy oranı yüzde değil,  binde değil, sadece on binde 4’dür! 
“Herkesi kucaklayıp öpen” Hasan Celal Güzel’e halkımız oy vermemiştir!

Tanıdık tanımadık herkesi yolda çevirip kucaklayarak öpen Hasan Celal Güzel, sonunda alay konusu olmuştur.

Değerli Dostlar,
Kucaklama; sevgi ve özlemin doruğa çıktığı, tutkunun yoğunlaştığı eylemdir.
Analar, babalar, dedeler, nineler, eşler, sevgililer, oğullar kızlar, yıllarca geçmişi olan arkadaşlar, dostlar kucaklanır.
Tanısın tanımasın önüne gelen herkesi kucaklayana sırnaşık denilir, yılışık denilir, yağcı denilir, yalaka denilir!
Anadolu Türk halkı sırnaşıkları, yılışıkları, yağcıları, yalakaları sevmez!

Değerli Dostlar,
Şimdi gelelim günümüze.
Özellikle içinde bulunduğumuz bunalımlı günlerde, halkımıza önderlik etmeye soyunun kişilerin de “Herkesi Kucaklama” yöntemine baş vurduğunu görüyoruz!
İşte örnekler:

• “Herkesi kucaklamak bizim temel görevimizdir Yeni siyaset anlayışımız budur” – CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu
• “Türkiye’yi kucaklamak için yola çıkıyoruz.” – CHP Genel Başkanı Özgür Özel
• “Bu milletin kucaklaşmaya ihtiyacı var, herkesi kucaklamada iyiyim” – İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu
• “Tek başına iktidar olmak için herkesi kucaklamak istiyoruz” – MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli

Değerli Dostlar,
Türkiye’yi yönetmeye aday olanların cıvık cıvık sırnaşıklık, yılışıklık, yağcılık, yalakalık kokan “Herkesi Kucaklamak” söylemi yerine; ekonomik, politik ve toplumsal ilke ve hedeflerini bilimsel projelerle ortaya koyması, her konferansta, her mitingde hep bunları dillendirip halkı aydınlatması daha doğru olmaz mı?
Aslında, halk dalkavukluğunu bırakıp şu ilkeyi yüksek sesle dillendirmeleri yeterli olacaktır:

HİÇBİR AYRIM YAPMADAN TÜM İNSANLARIN TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİNE SAYGILIYIZ.

Yılmaz Dikbaş