UMUT TAŞTAN

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde 11 yıl kadrosuz çalıştırıldıktan sonra 2017 yılında işten çıkarılan Mahir Kılıç, CHP Genel Merkezi önünde başlattığı açlık grevi direnişini CHP İstanbul İl Başkanlığı önünde sürdürüyor.

Açlık grevinin 120. Gününde olan Kılıç, Canan Kaftancıoğlu’nun kendisine vermiş olduğu sözleri yerine getirmediğini ve işine iade edilmemesi halinde eylemini sürdüreceğini söyledi.

Açlık grevindeki Kılıç, B1 vitamini almayı bıraktıktan sonra vücut direnicinin düşmesi ile birlikte sağlık durumunun daha da kötüye gittiğini, kas ağrıları yaşadığını ve havaların soğuması ile birlikte bronşit olduğunu dile getirdi.

Yenilenen İstanbul seçiminden 10 gün sonra CHP İl Binası önüne geldiğini ve ilk günlerde çevre esnafından tepkiler aldığını dile getiren Kılıç ‘‘Ben ilk geldiğim günlerde, çevre esnafı doğal olarak tepki gösterdiler. ‘AKP’nin yolladığı adam geldi ya da MHP’nin yolladığı adam geldi. Burada duracak, CHP’yi karalayacak, Canan Kaftancıoğlu’nu karalayacak’ şeklinde tepki gösterdiler. Bakış açıları farklıydı yani bana son derecede haklı olarak. Ama zaman ilerledikçe, sürecim ilerledikçe doğru bir dille İzmir’de çalışan işçiyken neden Canan Kaftancıoğlu’nun kapısının önüne geldiğimi yavaş yavaş her gün ilmek ilmek örerek anlattım. Dedim benden dinlediniz, Canan Kaftancıoğlu’ndan da dinleyin. Belki ben yalan söylüyorum, kendimi size inandırmak adına yalan da söyleyebilirim ama benim konuştuğum şeyler ortadayken Canan Kaftancıoğlu burada birçok CHP delegeleriyle konuşmak bir tarafa randevu dahi vermiyor haksız olduğu için’’ dedi.

‘işimi geri istiyorum diyerek açlık grevinde olan Mahir Kılıç, işten atıldıktan sonra yaşananları, Canan Kaftancıoğlu’nun kendisine verdiği sözü ve neden açlık grevinde olduğunu Toplumsal Haber’e anlattı.

Mahir Kılıç’ın açıklamaları şu şekilde:

İŞTEN ATILANLARIN ORTAK NOKTASI KADRO DAVASI
Düşünün 200. Güne kadar Canan Kaftancıoğlu ve İstanbul İl Yönetimi benimle ve direnişimle ilgili en ufak bir açıklama yapmadı. Ama 200. Günümde benimle ilgili kesinlikle işten atıldığım süreç ve atıldıktan sonraki süreçle bir alakası olmadığını söyledi. Ben zaten işimden atıldığımda kesinlikle Canan Kaftancıoğlu’nun ya da İstanbul İl Yönetimi’nin bir payı var demedim. Beni işten atan o dönemin İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’dur. Sadece Mahir üstünden algı yaratılmaya çalışılıyor ama 258 işçi atıldı ve bu işçilerin arasında 25- 26 yıllık işçilerde vardı. Hadi bir kısmı haklı yere atıldı da fakat 258 işçi atıldı. Ne hikmettir ki bu işçilerin ortak noktası kadro davası açmış olmasıdır. Biz bu davaları kazanmaya başladıktan sonra bu davaları binlerce işçinin açmış olması. Yargıtay da söyledi, Bölge Mahkemesi de İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde kurulan şirketler hileli işçi çalıştırmak için kurulmuştur.

‘İŞİNE BAŞLAYACAKSIN DEDİ’
Direnişimi CHP Genel Merkezi önüne taşıdım. Canan Kaftancıoğlu iddia ediyordu ya ‘benim hiçbir alakam yok’ diye. Benim Kaftancıoğlu ile yüz yüze görüşmem olmadı. O sürecin hiçbir yerinde yoktu. Sadece Ankara’da direnişteydim. Görüşmelerin tamamı Canan Kaftancıoğlu’nun talimatıyla onun adına görüşmelere gelen Avukat Doğuşcan Aydın Aygün, benim avukatım ve Devrimci İşçi Hareketi’nden biri arasında görüşme yapıldı ve 2 maddede anlaşma sağlandı. Ödenmemiş kıdem ve ihbar tazminatım, hani diyor ya Kaftancıoğlu ‘ben üç beş lira ailesine yardım yaptım’ işte bir miktarı dolar olarak, bir miktarı Türk lirası olarak 55 bin liraya tekabül eden kıdem ve ihbar tazminatımı aldım. Bunu İstanbul İl Başkanlığı’nda aldık Canan Kaftancıoğlu vasıtasıyla.

Diğer bir konu da; bizi işten atan Aziz Kocaoğlu’nun aday olup olmayacağı belli değildi. Kaftancıoğlu şunu çok net söyledi ‘Eğer Aziz Kocaoğlu tekrar aday gösterilirse sana geçici olarak verdiğim işte çalışmaya devam edersin, yok Kocaoğlu aday gösterilmezse onun yerine kim seçilirse seçilsin şeref namus sözü İzmir büyükşehir Belediyesinde ki işine başlayacaksın’ dedi ve ben de dedim ki başkanım sizin bana vermiş olduğunuz iş benim talep ettiğim iş değil. Bunu kabul ederim ama geçici olarak ederim. Eğer ben sizin vermiş olduğunuz 2 bin liralık işle direnişimi bitirecektimse ben İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde 184 gün, CHP Genel Merkezi önünde 67 gün neden açlık grevi yaptım, gider atıldığım an bu ücrete her yerde çalışırdım.

‘AKP’LİLERLE DEĞİL DEVRİMCİLERLE KAZANACAĞIM’
Canan Kaftancıoğlu tamamıyla haksız olduğunun farkında. Çok basit bir örnek vereyim. Burada iki seçim arası İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde iş başı yapan arkadaşlar burada gelip bir hafta eylem yaptılar. O arkadaşlar buraya geldiğinde bütün yandaş medyanın tamamı, AKP’li vekiller buradaydı, AKP’li belediye başkanları buradaydı ama ben hiçbir şekilde kendimi ne haber yaptırdım ne de ‘işimi geri istiyorum’ yazılı yeleğimi giydim, uzak durup bir köşede oturdum. Benim bir duruşum var. Direnişim uzun sürebilir ama ben bu direnişimi AKP’lilerle değil devrimcilerle kazanacağım. Kısa ve net. Bugün 120. gün, 220 gün de sürebilir ama yine devrimcilerle kazanacağım. Ama Canan Kaftancıoğlu o eylemciler burada işe başladığı gün hani insanların sosyalist, devrimci diye nitelendirdiği Kaftancıoğlu, yaklaşık bir saat o işçilerle konuştu. Ben tam 50 gün CHP’li Kaftancıoğlu’nun il binasının önünde betonun üzerinde yattım, bırakın benle konuşmayı üzerimden atlayıp geçti.

‘TUTANAKLAR BENİM İÇİN ONURDUR’
Şimdi benle ilgili 200 gün bekleyip yaptıkları açıklama gülünç, komik bir açıklama. Tarafıma tutulan birkaç tutanaktan bahsedildi. O tutanaklar benim için büyük bir onur. Çünkü o tutanakların tamamı DİSK Genel-İş 2 Nolu İşçi Baş Temsilcisi olduğum dönemde tutulmuş tutanaklardır. Canan Kaftancıoğlu’nun eğer cesareti varsa bana tutulan tutanakların nedenlerini, istediği basın yayın organının önünde tartışalım. Düşünün 30 yaşında bir şef 48 yaşında bir kadını fiilen dövmeye çalışıyor. Ben bu şefe müdahale ettim. Bugün olsa bugün yine yaparım. Şurada bir insan Canan Kaftancıoğlu’na saldırsa aynı tepkiyi o zaman da veririm, onu sevdiğimden falan değil benim aldığım devrimci terbiye bunu gerektirir.

CHP DE İŞÇİ KIYIMI YAPIYOR
Kaftancıoğlu veya CHP’liler her yerde AKP işçi kıyımı yaptı diyor. Bunu CHP de yaptı, yapmaya da devam ediyor. Hadi ben açlık grevimden dolayı biraz daha fazla gündemde olabilirim ama 500 günden fazla süren Aydın Büyükşehir Belediyesi’nde direniş var. Şimdi o insanlar da mı birileri tarafından kullanılıyor. Ataşehir Belediyesi’nde sendikal faaliyet yürüttükleri için işten atılan ve orada direnen emekçiler var. Direnişe başlayıp başlamayacağı net olarak bilmiyorum ama Canan Kaftancıoğlu tarafından direnişi bitirtilip ‘bekle seni tekrar memurluğuna döndüreceğim’ dediği arkadaşımız da ortada. O da bugün yarın direnmeye başlayacağım diyor. Şimdi beni bir yere koydunuz peki bu insanları nereye koyacaksınız?

Özgür Özel çıkıyor ‘AKP işçi, emekçi düşmanı’ , Mahmut Tanal gidiyor ‘Cargill direnişçilerine destek verdim onlarla kaldım’ diyor. Mahmut Tanal’a ben dostane, abi-kardeş çerçevesi içerisinde bir gün yani 24 saat benim kaldığım yerde kalıp, benimle bir bardak çay içmesini istedim, davet ettim kendisini. Ama ne yapmış? Davetime icabet etmek gerekirken Twitter’da beni engellemiş. Bunu yapması bir şey değiştirmez ki gerçekler yine gerçekler.

‘AKP FAŞİZMİNDEN FARKI YOK’
Canan Kaftancıoğlu birincisi kadın, ikincisi bir anne, üçüncüsü en önemlisi bir doktor. Bu üçü de bir tezat oluşturmuyor mu birbiriyle? Bana sorarsanız 3’ü 1 arada kahve Canan Kaftancıoğlu’ndan çok daha faydalı. Hiç olmazsa içince içimizi ısıtıyor. Şimdi ben bugüne kadar ne Kaftancıoğlu’nun ne de CHP’li hiç kimsenin ne kişiliğine ne de karakterine laf etmedim, ettirmedim. Bizim zaten aldığımız terbiye buna müsaade etmez ama yaptıkları AKP faşizminden zerre farklı değildir. Aydın’da da, kapılarının önünde Mahir Kılıç’a da, Ataşehir’de de CHP faşizmi devam ediyor.

Sen nasıl muhalefet yapacaksın? İnsanlara ne söyleyebilirsin? Şimdi Özgür Özel, Soma maden emekçilerinin yanına gitti. İyi de sana oradaki arkadaşlar ‘iyi, güzel Özgür Bey bize geldiniz ayağınıza sağlık da, kapınızın önünde direnişler var onlara neden sahip çıkmıyorsunuz’ dedi. Siz de ‘ilgileneceğiz onlarla’ deyip geçtiniz. Tipik bir siyasetçi modeli.

‘ONURUMLA ÇALIŞTIM İŞİMDEN ATILDIM’
Kadro davası açtık yedi işçiye sakallısın diye tutanak tutuldu. Kaldı ki böyle bir madde sendika kitapçığında yok, ben çöpte çalışan bir işçiyim. Yedi işçinin altısına en ufak bir yaptırım yok çünkü onlar kadro davası açmamış, bir tek ben açmışım. Beni disipline veriyorlar, üç yevmiye cezası alıyorum. Canan Kaftancıoğlu geçen gün diyor ki ona sakaldan tutanak tutulmuş. Arkadaş ben çöpçüyüm, kaldı ki 6 tane işçi neden disipline verilmedi de sadece Mahir Kılıç verildi. Bunları da sorgulasınlar.

İstedikleri kanal desinler, televizyon, gazete desinler verilemeyecek cevabım da hesabım da yok. Benim talebim İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde açlık grevine başladığımda ne söylediysem yine aynısını söylüyorum. Ben İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı’nın faşizanca, diktatörce, ahlaksızca işten attığı 258 işçiden bir tanesiyim, şu an direnen tek işçiyim. Ben işimi istiyorum kardeşim. Kimseden beni belediye başkanı yardımcısı yapın, ben direniş yapıyorum beni sözcü yapın gibi taleplerim yok. Ben o iş için 11 yılda çok eziyetler çektim. Yağmurda çalıştım, çamurda çalıştım. Soğukta köpek gibi titreyerek çalıştım. Dizimize kadar balçıkta çalıştım. İzmir’i bilenler bilir. Harmandalı çöp bertaraf alanında çalıştım. Ne yemek yiyecek yerimiz vardı ne tuvalete gidecek yerimiz vardı ne de elimizi yıkayacak bir yerimiz vardı. Hiçbiri yoktu. İşverenle birçok kez karşı karşıya geldim ve oraya konteyner koydurdum, mücadelesini verdim. Aydınlatma yoktu, bunun da mücadelesini verdim. Ama hiçbir zaman belediyenin malına zarar vermedim, belediyenin mazotunu çalıp satmadım. Arkadaşımın parasını çalarken yakalanıp da görmezlikten gelinip işime devam etmedim. Onurumla çalıştım, dik olarak çalıştım ve işimden atıldım.

‘LÜTUF DEĞİL HAKKIMI İSTİYORUM’
Ekmeğimi büyütebilmek adına kadro davasını açtım. Neye istinaden açtım, taşerona kadroyu biz vereceğiz, taşeronu biz bitireceğiz diyen CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu söylemiyle ben o davayı açtım ve benim gibi birçok arkadaşım açtı. Olay bu.

Canan Kaftancıoğlu ile benim alıp veremediğim yoktu, sürece kendisi dahil oldu. Bazı sözler verdi. Sözlerini inkâr ediyor. Şu anda da bunları kabul ediyor. Bir anne olarak, bir doktor, bir kadın olarak her şeyden önce bir insan olarak kapının önünde açlık grevinde bir insan var. Bunun sorumlusu birinci derece sensin. Ben senden lütuf istemiyorum, hakkım olan ne ise onu istiyorum, alacağım. Talebim bu kadar açık ve net.

‘SÖZ KONUSU FAŞİZM SİZİN BELEDİYENİZDEN ÇIKINCA MEŞRU MU OLUYOR?’
AKP’nin yapmış olduğu işçi emekçi kıyımlarında biz sesimizi çıkarırız ama söz konusu bize, bizim belediyelerimize gelince buna üç maymunu oynarız diyorlar. Dün Nazife Onay’ın yapmış olduğu öğrendim, üzüldüm. Nazife Abla bugün CHP’liler tarafından işkence ile bir odada hapis ediliyorsa, bu da tarihlerine bir ayıp olarak geçsin. Benim direnişimi her yerde görecekler, her yerde duyacaklar. Her yerde benim sesime ses olan insanlarla karşılaşacaklar. Çünkü halk biliyor Mahir Kılıç, lütuf değil işini geri istiyor. Çok önce değil Ankara’daki CHP Genel Merkezi’nde Alev Şahin, Acun Karadağ, Nuriye Gülmen işkence ile yerlerde sürükletilerek gözaltına aldırılmıştı. Yüksel direnişi zamanı sizler değil miydiniz Aykut Erdoğdu, Veli Ağbaba, Özgür Özel direnişe destek veren. Ne oldu söz konusu faşizm sizin belediyenizden çıkınca meşruluk mu kazanıyor?

Cumhuriyet Halk Partisi şunu çok iyi bilsin. Direnişler belki tek başına başlayabilir ama zaman içersinde halkın gözünde meşru ise kendi kitlesini oluşturur. Bakın Yüksel direnişi dediğiniz zaman dünyanın her yerinden insanlar biliyor. Neden? Çünkü o insanların haklı olduklarını biliyorlar. Bugün Bodrum direnişçisi Engin Karataş, Düzce direnişçisi Alev Şahin dediğiniz zaman herkes biliyor. Çünkü direniş ilk önce halk gözünde kazanmalı.