Hbaertürk yazarı Fatih Altaylı bugünkü yazısında 'Neden karşıyım?' başlıklı bir bölüme yer verdi. Altaylı yazısında Kanal İstanbul projesine neden karşı olduğunu aktardı ve "Aşağıda yazacaklarımı Kanal İstanbul denilen projeye açıkça karşı olan biri olarak yazdığımı bilerek okuyun lütfen. Kanal İstanbul’un yapılmasına karşıyım" ifadelerine yer verdi.

Altaylı'nın yazısının ilgili bölümü şu şekilde:
Aşağıda yazacaklarımı Kanal İstanbul denilen projeye açıkça karşı olan biri olarak yazdığımı bilerek okuyun lütfen. Kanal İstanbul’un yapılmasına karşıyım.

Nedenlerini sıralayayım:

- Kanal İstanbul’un derinliği 20 metre olacak. Bu derinlikteki bir kanaldan, İstanbul için tehlike yarattığı söylenen büyüklükteki tankerlerin hiçbiri geçemez. O dev tankerler yine Boğaz’dan geçecekler. Geçmek isteseler bile kanaldan geçemezler.

- Kıyı Emniyeti Müdürlüğü kanalın en az 400 metre genişlikte ve 40 metre derinlikte olmasını öneriyor. Bunun altında genişlik ve derinlik tehlikeli bulunuyor. Bu da eldeki ÇED raporunun çöpe atılıp yenisinin yapılması demek.

- Kimseyi oradan zorla geçiremeyiz. Bu yüzden de kanalın fizibilitesi yok. Yolu kısaltmadığı için geçecekler açısından mali bir avantajı da yok. Kimse rahatça geçeceği Boğaz dururken orada üste para ödeyerek geçmez. Boşa harcanmış bir para olacak.

- Anlatılanlardan anladığım burada asıl maksat yeni bir cazibe merkezi yaratıp, burada yeni bir kent oluşturmak. Gerek var mı, yer gök zaten inşaat değil mi?

- Orada Arapların veya başka bir milletin arazi almasına hiç karşı değilim. Alsınlar. Ama onların aldığı araziler değerlenip, para kazanacaklar diye bu milletin cebinden 100 küsur milyar harcanıp işe yaramayacak bir kanal yapılmasına karşıyım.

- Bu paranın yarısı ile eğitim sistemimiz ideal hale getirebilir.

- Bu para ile üreteceğimiz yerli milli elektrikli ve akıllı otomobil projesi için kent altyapılarımız yenilenebilir.

- Bu para ile istihdama yönelik yatırımlar yapılabilir.

- Bu para ile yüksek teknolojiye ve yüksek katma değere yönelik yatırımlara start verilebilir.


Kısa dönemli inşaat getirisinden başka bir şey olmayan bu proje bana sadece ve sadece “ayran ve tahtırevan” ikilemini hatırlatıyor.

Ötesini değil.
Marmara’ya vereceği iddia edilen zararlar ise cabası…