Tükenmişlik sendromu adı verilen psikolojik hastalık, 1974 yılında ilk olarak Herbert Freudenberger tarafından tıp literatürüne eklenmiştir. Kişinin; başarısızlık, yıpranmışlık, güç ve enerji düzeyinin azalması, tatmin edilmez isteklerin oluşması sonucunda içsel kaynaklarında oluşan tükenmişlik durumu olarak tanımlanmıştır.

AKP Lideri Tayyip Erdoğan’ın haline bir bakın; bu durumu göreceksiniz. Kimi zaman; neredeyse adım atmaya gücünün kalmadığı izlenimi vermektedir.

Rakiplerini kötülemekten ve onlara hakaret etmekten başka bir söylem bile üretememektedir.

Ülkenin sorunları karşısında ise tamamen çaresiz kalmıştır. Bu yüzden tarikatçıların derin dehlizlerde fısıldadıkları, Orta Çağ kafalı mollaların söyledikleri, “Faiz sebep, enflasyon sunuçtur!” saçmalığına dört elle sarılarak buradan bir kapı aralamaya kalkışmış ama kapı üstüne devrilmiştir.

Ülkenin büyüyen ekonomik sorunları karşısında o kadar çaresizdir ki bu yüzden halka ikide bir “Sabredin!” diye tavsiyelerde bulunmaktan öte gidememektedir.
Yol arkadaşlarının hemen hemen tümü onu terk etmiş bulunuyor. Buna içten içe çok kızdığı da Ali Babacan ile Ahmet Davutoğlu’na yönelik alçaltıcı konuşmasında açığa çıkmakta.

Halkın kendinden uzaklaştığını görmekte, bu durum onu daha derin endişelere itmekte; bu çöküşten kurtulabilmek sanrısıyla ülkenin en gerici katmanlarına sarılmakta… Bu amaçla da kadınları koruyan İstanbul Sözleşmesi’ni bile hukuku çiğneyerek iptal etmekte.

Suriye’de yeni bir çatışma çıkartarak, içeride toplumu kutuplaştırarak seçmeni elde tutmaya kalkışması hiç işe yaramamakta…

Bu çaresizlik, bu çözümsüzlük, bu bitmişlik hali, sözünü ettiğimiz psikolojik çöküşü her gün daha derinlere yaymakta…

İŞİ EHLİNE BIRAKMALI
Sayın Erdoğan, kendi ruh sağlığı açısından da düşünerek ülkeyi bir an önce seçime götürmeli, emaneti de  ehline teslim etmelidir.

Bu hem onun için hem de ailesi ve sevenleri için en makul çıkış kapısıdır.

Ama arkasındaki yük o kadar ağır ki bu yükle hiçbir kapıdan çıkması da mümkün gözükmemekte…

O yüzden Erdoğan çevresindeki dar çıkar halkası, yani AKP oligarşisi onu kışkırtmakta, “Sen reissin, her şeyi yaparsın; sakın geri adım atma!” diye öne doğru iteklemekte…

Bu da artık topluma vereceği hiçbir şeyi kalmayan Erdoğan’ın gücünü emerek onun tükenmişliğini artırmakta…

Yazık! Siyaseti zamanında bırakamamanın bir insanı nasıl bitirdiğini pek açık biçimde onda görüyoruz.

Gün gelecek, şu anki şakşakçılarının tümünün ondan nasıl uzak durduklarını görecek; terk edilmişliğin acısını ciğerinde duyacak…

“Şimdiki aklım olsaydı!” demeye bile kalkışacak…

Ama…

“Bade harab-ül Basra!”

SÜPER ZENGİNLERE LÜKS VİLLALAR YAPAN AKP
Artık bir gerçeği çok net görüyoruz: Tayyip Erdoğan demek; Türkiye’nin kaynaklarını zenginlere akıtmak demek. Alın inşaat sektörünü… 

Bu ülke 1984 yılında Toplu Konut İdaresi’ni (TOKİ) kurarak bu kurum aracılığıyla dar ve orta gelirli aileleri konut sahibi yaptı. AKP’nin ilk yıllarında da bu süreç doğru işletildi. Ama Erdoğan inşaattan gelen olağanüstü büyüklükteki paraları görünce yoldan çıktı. TOKİ, dar ve orta gelirliyi bıraktı; büyük zenginlere lüks villalar yapan/yaptıran kuruluş haline getirildi. Bu sürece  Şehircilik Bakanlığı da katılarak arasalar ve araziler AKP’li müteahhitlere aktarıldı. 

Onların yaptıklarını da yine zenginler aldılar kimilerinde oturdular kimilerini kiraya verdiler.

Ve iğnedeen ipliğe her şeye yapılan zamlarla vatandaşın alım gücü budandı; asıl yurttaş konut alamaz duruma düşürüldü. 

Şimdi Erdoğan diyor ki: “Vatandaşlarımızı kira öder gibi taksitlerle ev sahibi yapacağız.”

Son bir yılda AKP’nin rakamlarıyla inşaat maliyeti yüzde 108 artmış; bu rakam ev fiyatlarına yüzde 150 olarak yansımış. Sıradan 2 artı 1’lik daire 2 milyon liranın üstüne çıkmış.

Bırakın dar gelirliyi orta gelirliler bile bunu alamaz hale sokulmuş…

Öyleyse neyden söz ediyor AKP Lideri?

Tıpkı Nasrettin Hoca fıkrası gibi: “Ölme eşeğim ölme, yaz gelince sana arpa vereceğim!”

Kimse kusura kalmasın da bu AKP elinde bu vatandaşın o yaza ulaşması mümkün değil…