Sakarya'nın Akyazı ilçesinde Uşşaki Tarikatı’nın lideri ‘şeyh’ Eyüp Fatih (Nurullah) Şağban, 12 yaşındaki bir kız çocuğuna cinsel istismardan tutuklandı. Bu şahsı “Devletin kontrol mekanizmalarında olalım" beyanatından ve son günlerde youtube üzerinden cübbeli Ahmet hoca ile giriştiği sert polemikten hatırlıyoruz.

12 yaşındaki Y.A., ‘dergahta’ 10 yaşında bir kız çocuğunun daha olduğunu belirterek “O bana Fatih’in onu kucağına oturttuğunu anlatmıştı. Bu da benim yaşadığım olay ile aynı gün oldu” dedi. Anlaşılan o ki, şeyhimiz yaşları kaç olursa olsun, küçük kız çocuklarını cinsel partner adayı olarak görüyor.

Basına yansıyanlar dışında hiç duyulmayan, “buzdağının altı” diyebileceğimiz benzer çirkin olayların zaten hep olageldiği konusunda toplumda ciddi kuşkular mevcut.

'EFENDİMİZİN SÜNNETİNDE VAR!'
İstismarcı şeyh ile çocuğun babası arasında geçen telefon konuşma kayıtlarını Odatv yayımladı. İnsanların nefislerini terbiye için gittikleri tarikatın şeyhi, babayı şikâyetçi olmaması konusunda ikna etmeye çalışırken “nefsime yenildim” diyor. Ayrıca, “bekâretinde sorun yok, sevişme diye bir şey yok öptüm, bu da Allahın bir takdiri. Efendimizin sünnetinde var diyeceğim bunu sen anlarsın dışarıdaki adam anlamaz” diyor.

İnternette yayımlanan kayıtlar dinlenildiğinde, ses kaydının şikâyetçi babanın telefonundan değil, (sesin daha net gelmesinden) şeyhin telefonundan yapıldığı ve bir merkezden sızdırılmış olma olasılığı akla geliyor. Fetö’nün kullandığı jargona benzer şekilde “Devletin kontrol mekanizmalarında olalım’ gibi vahim bir cümleyi kullanan tarikat liderinin ‘devlet’ ipini çekmeye karar vermiş olabilir mi?” diye düşünenler de var.

SAPIK ŞEYH HABERİNE ERİŞİM YASAĞI
Odatv'nin haberi hakkında mahkeme erişim engeli getirdi. Çocuğun ve ailesinin, yani mağdurların isim ve fotoğraflarının bulunmadığı haberin yayınlanması sadece bu sapık tarikat lideri ve yapılanmasına zarar verebilirdi. Neden yasaklandı acaba?

Bu haberin yayılmasının, bu tür din istismarcısı yapılanmalara toplumun bakışını negatif etkileyeceği açıktı ve anlaşılan böyle bir sonuç arzu edilmiyordu. Bir inanç ve çocuk istismarcısının cinsel tacizden tutuklanması haberinin köpürtülmesinin laik-seküler kesimlerin elini güçlendireceği düşünülüyordu muhtemelen. Bu sebeplerle olayın fazla yayılması istenmiyordu belki, ancak yine de bu haberin merkez medyada “patlamasına” engel olamamışlardı.

Olayın ortaya çıkması sonrası bu şeyhin birçok AKP’li siyasi ile ve AKP'li bakanlarla birlikte devlet protokolünde ağırlandığı fotoğrafları sosyal medyaya düştü.

DİYANET'İN AÇIKLAMASI TUTARLI VE SAMİMİ DEĞİL
Kanunlarımıza göre yasak olan tarikatların devlet ve toplumun çoğunluğu nezdinde meşru oldukları ve hatta pozitif ayrım gördükleri bir gerçek. Mevcut iktidara açık destek veren bir tarikata bağlı olmanın kamuya alımlarda, terfilerde ve devletle görülen işlerde ekstra bir avantaj sağladığı bir dönemde yaşıyoruz. Ancak böylesi iğrenç bir olay yaşandığında ‘devlet’ de bir şeyler söylemek ve yapmak zorunda hissetti.

Bu olayı Diyanet de görmezden gelemedi ve şu açıklamayı yapmak zorunda kaldı; "Çocuk istismarıyla, masum yavrularımıza uzanan şeref yoksunu, hain ve zalim ellerle mücadele etmek hepimizin vazgeçilmez görevidir. İlim ve irfan ile alakası olmadığı halde, kendilerine menfaat devşiren din istismarcılarına karşı da aziz milletimizi bir defa daha uyarıyoruz. Hem dini duygu ve değerlerimizin hem de gözbebeğimiz olan çocuklarımızın istismara karşı korunması için herkesi sorumluluk almaya davet ediyoruz” denildi.

Bu açıklama kimilerince yerinde ve makul bulunabilir, ama satır aralarına bakarsak Diyanet’in olaya yaklaşımının oldukça sıkıntılı olduğu görülüyor:

DİYANET HALKI 'BİR KEZ DAHA' UYARIYORMUŞ!

  1. Düne kadar devlet katında baş tacı edilen, her türlü desteği gören ve (en azından) yol verilen tarikatlar vahim bir suç işlediklerinde bunların “İlim ve irfan ile alakası olmadıkları” akılarına gelebiliyor. Diyanet’in bu açıklamasına karşı insanların “Bu illegal yapılanmaların ilim ve irfan ile alakası yoksa, başta sorumlu kurum Diyanet ve Devlet olarak neden bir şey yapmadan izlemekle yetindiniz?” diye sorma hakları yok mudur?
  2. Bu tür cemaat ve tarikat yapılanmalarının çok ciddi ekonomik çıkar örgütleri olduklarını herkes bilir. İstisnasız hepsinin yoksul müritlerinden parasal menfaat temin ettikleri ve çeşitli ekonomik faaliyetlerle güçlü ticari yapılar kurdukları çok açık ortadadır. Diyanet açıklamasında “kendilerine menfaat devşiren din istismarcıları” diyor şimdi bu örgütler için. Samimi denilebilir mi bu cümleye?
  3. Bu tür istismarcı illegal dinsel örgütler vatandaşların inançlarını, paralarını ve hatta cinselliklerini pervasızca istismar ederken, (başta Diyanet) devletin herhangi bir kurumundan “bunlara karşı dikkatli olun!” uyarısı duydunuz mu hiç? Ayrıca, devletin aslı görevi halkı uyarmaktan öte, kanunları uygulamak ve istismarlara göz yummamak değil midir? Üstelik devlet eğer istese bu kurumları iki günde sıfırlar, ya da tam bir çeki düzen verebilirdi. Bunların hiçbirisi yapılmadığı halde Diyanet tarikatlara karşı “aziz milletimizi bir defa daha uyarıyoruz” diyor. Çok enteresan değil mi, sanki daha önce uyarmış da insanlar dikkate almamış, şimdi “bir defa daha uyarıyoruz!” diyor!
  4. Bu tehlikeleri bugüne kadar kimler ve hangi kesimler ısrarla dile getiriyor? Tabi ki Atatürkçü, Cumhuriyetçi, demokrat, laik, seküler ve büyük tehlikeyi gören kesimler yaptı bunu. Bu güne kadar devletten ve Diyanet’den topluma herhangi bir “sorumluluk alma daveti” hiç duymamıştık, şimdi duyduk! Diyanet; “Hem dini duygu ve değerlerimizin hem de gözbebeğimiz olan çocuklarımızın istismara karşı korunması için herkesi sorumluluk almaya davet ediyoruz” diyor.

Duydunuz, herkesi sorumluluk almaya çağırıyor diyanet, ama galiba bu “herkes”e kendileri ve diğer devlet organları dâhil değil. Eğer öyle olsaydı, mahkeme kararı ile bu olaya gizlilik kararı koyacaklarına, diğer tarikat, cemaat ve dergâhları (toplumu uyardıkları istismarlar çerçevesinde) mercek altına alırlardı. Diğer illegal yapılanmalarda da benzer istismarların yaşanıp yaşanmadığını araştırma ve inceleme için uzman heyetler gönderildiğini duyardık. Ancak bunların hiçbirisi yapılmıyor, “eski tas eski hamam” süren ve sürecek olan istismarlara karşı halk güya “uyarılıyor”muş!

Kısacası, Diyanet’in açıklamasının halkın gazını alma amaçlı, tamamen boş klişelerden oluşan, gerçeklerle örtüşmeyen, tutarlı ve samimi olamayan bir metin olduğu görülüyor.

ERKEK ÇOCUKLAR DA GÜVENDE DEĞİL
Toplumumuzun ve medeni dünyanın “çocuk” dediği küçücük kızları “cinsel eş adayı” olarak gören bir kesim olduğu görülüyor. Sadece kız çocukları mı tehlikede peki? Olayların büyük çoğunluğu kamuoyuna sızmıyor ama; basına yansıyan sayısız istismar olaylarına bakılırsa, maalesef erkek çocukları da güvende değil.

Hatırlarsanız, geçtiğimiz yıllarda Fatih Medreseleri'nin kanalı FM TV'de bir ‘hoca’ sakalsız erkekler için "yanına gelene kadar onu kadın zannedersin. Allah muhafaza bir sürü düşünceye de girersin!" demişti. Hocanın sırıtarak kustuğu bu cümleler pis pis gülüşlerle karşılandı orada onu dinleyenlerce. Bir çuval sakalla gezinen bu ruhu kara herifler sanırsınız analarından sakal ile doğdu! İnsanlığın bugün geldiği değerlerden nasibini almamış, kendince “inançlı” olmakla kendilerini “olmuş” gören, tüm diğer evrensel etik ve insani değerleri “seküler ve sapkın” diye dışlayan böyle bir güruh var ne yazık ki.

Yaşanan son iğrenç olayın örtülemeyeceği anlaşılınca iktidar medyası da olayı görmezden gelemedi. Ancak olayın, “bir kendini bilmezin utanmazlığı ve rezilliği” çerçevesine sıkıştırılmasına azami özen gösterildi. “Bu tarikatlarda, dergâhlarda bu tür olaylar neden yaygın olarak yaşanıyor, bunların cinsellik algıları neden böyle?” sorusunun tartışılması istenmiyor.

DİYANET'E GÖRE KIZLAR 9 YAŞINDA EVLENEBİLİYORDU
Küçük kız çocuklarının eş adayı olarak görülmelerine ‘cevaz’ açıklamaları Diyanet’in sayfalarından silinebilir, ancak hafızalardan silinmedi. Diyanet İşleri Başkanlığının resmi web sitesinde yer almakta iken, büyük tepkiler sebebiyle kaldırılan yorum şok ediciydi. "Kişinin gayri meşru ilişkiye girme tehlikesi bulunması halinde evlenmesi vaciptir" diyen Diyanet, buluğ çağına, yani ergenliğe girmiş kız ve erkek çocukların evlendirilmelerine cevaz veriyordu.

Diyanet açıklamasında "Kızların 9, erkeklerin ise 12 yaşına basmaları halinde buluğa erdikleri" söyleniyordu. “Bu yaşa ulaştıktan sonra erkeğin ihtilam olması, baba olabilme devresine girmesi; kızın da adet görmesi, gebe kalabilme çağına ulaşması fiilî olarak bâliğ olmalarıdır. Ancak erkek ve kızlar 15 yaşlarına ulaştıklarında, kendilerinde bu erginlik alametleri görülmese de bâliğ olduklarına hükmedilir” diyordu diyanet.

Bu fetva çerçevesinde son olaya bakıldığında konu daha anlaşılır hale gelebiliyor. 12 yaşındaki kız çocuğunu cinsel eş adayı olarak görmek aslında bireysel zaaftan öte, "kültürel ve zihinsel altyapıdan" olmasın!