Yaşamımızın en önemli ve tek gerçeği korona virüs oldu artık. Ülkemizde günlük açıklanan toplam enfekte kişi ve ölüm vaka sayıları, krizin en yoğun yaşandığı İtalya ve İran’da ilk haftalardaki artış eğilimine çok benziyor. Ülkemizde testlerin daha yoğun yapılması durumunda tespit edilecek vaka sayısının çok daha fazla olacağını sağlık Bakanı da açıkladı.

Bu saydığımız ülkeler geç müdahale ve eksik tedbirlerin acı sonuçlarını yaşadılar ve halen yaşıyorlar. Biz devlet ve bireyler olarak dünyadaki bu canlı örnekleri yeterince iyi değerlendirip çok daha erken ve etkin tedbirler almaktan maalesef halen kaçınıyoruz. Daha etkin ve sert tedbirler almakta devlet neden çekingen tutum takınıyor, bu meseleyi biraz açmak istiyorum.

Konuyu yakından izleyen uzmanların temel eleştirileri şu noktalarda birleşiyor:

  1. Yurt dışından gelenlere karantina uygulamasında oldukça gevşek davranıldı. Umre’den gelen ilk 16 bin vatandaşımızın kontrolsüz evlerine gönderildi, sosyal medyada yoğun tepkiler sonrası son 5 bine karantina uygulandı. Oysa Bilim Kurulu önceden Umre’nin yasaklanmasını önermişti, ama “devlet” bunu kabul etmedi.
  2. Elimizdeki yerli üretim korona virüs test kitlerinin bize çok lazım olacağı biliniyordu, ama bunları ABD ve İspanya’ya sattık, şimdi Çin’den gelecek test kitlerini bekliyoruz.
  3. Ligler ve tüm spor müsabakalarının derhal ertelenmesi gerekiyordu, ancak bu karar i çok geç alındı. Galatasaray teknik direktörü Fatih Terim gibi popüler bir kişide Covid-19 testinin pozitif çıkması, sert tedbirlerde gecikmelerin vahim sonuçlarından birisi olarak toplumda yankı buldu. Sırf Katar’lı yayıncı kuruluş derbi maç yayını reklam gelirlerinden mahrum kalmasın diye liglerin ertelenmesinde geç kalındığı iddiaları yalanlanamadı.
  4. Kamuya açık eğlence ve dinlenme mekânları ile birlikte camilerin de kapatılması gerekirken bunda da biraz geç kalındı.
  5. Süreç şeffaf yürütülmüyor, bu çok yanlış. Yoğun vaka görülen şehirler ve bölgelerin ilan edilip buralarda alınacak özel tedbirler konusunda vatandaşların bilgilendirilmesi gerekiyor. Ayrıca Türk Tabipler Birliği gibi sağlık meslek örgütlerinin sürece dâhil edilmesi gerekiyor, ancak düşmanlaştırılan bu kurumlar muhatap alınmıyor.

ERDOĞAN'IN AÇIKLADIĞI KARARLAR KİME ÇARE OLUR?
18 Mart’ta koronavirüs eşgüdüm toplantısı sonrası Erdoğan’ın açıklamaları, beklenti içine giren çalışan kesimlerde büyük hüsran yarattı, umutları çökertti. İnsanlar elektrik, doğalgaz, su gibi evde kalacakları için daha da artacak zorunlu giderlerine, hiç değilse vergi indirimi ve fatura ödemelerinin ertelenmesi gibi kararlar beklerken, müteahhitlerin ellerinde kalan evlerine kredi kolaylığı, havayolu taşımacılığına ve konaklamaya vergi indirimleri kararları geldi. “Herkes başının çaresine baksın” diye özetlenebilecek bu kararlar, yakın gelecekte yaşayacaklarımızın açık ipuçlarını veriyordu.

Erdoğan açıklama yaparken Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’na gülerek “hadi yine iyisin, gülersin tabi” demişti hatırlarsanız. Erdoğan burada işverenlere seslenerek “çalışmasalar da işçileri çıkartmayın, bunların maaşlarının bir bölümünü devlet ödesin” manasına gelen kısa çalışma ödeneğinden bahsetmişti. Bu ödenekler ödenir mi, ne kadar ödenir henüz bilmiyoruz ama, ülkede çalışanların üçte birisi zaten kayıtsızlardan oluşuyor. Kayıtsız çalışanların hiçbir sosyal güvenceleri, tasarrufları yok. Devletin(eğer olursa) işverene vermeyi vaat ettiği “kısa çalışma ödeneği” gibi destekler de bu insanlara uğramayacak maalesef.

Alınan kararlarda çalışan kesime destek çıkmadığı gibi, Ramazan bayramında emeklilere yapılacak biner liranın daha önceden ödenmesi, devletin verdiği karşılıksız destek gibi sunuldu. Toplam 100 milyar dedikleri destek paketinde hangi kalemler toplanarak bu rakam elde edildi bilmiyoruz, çünkü açıklanmadı. Ancak şunu anladık ki, emeklilere zaten ödenecek olan toplam 12 milyar TL’lik bayram ikramiyesi de bu 100 milyarın içindeydi.

NEDEN TEDBİRLER GECİKTİRİLİYOR DEMEK SUÇ OLDU
Yapılan hatalar ve tedbirlerin oldukça geç alınması ile ilgili eleştiri getirenlere iktidar medyası ve troller aşırı yükleniyor. “Böylesi tarihi günlerde karar alıcılara eleştiri getirmek vatan hainliğidir” sloganının söylenmediği bir dönemi hatırlıyor musunuz bu ülkede? Tedbirlerin gecikmeli alındığına ilişkin eleştiriler her seferinde doğru çıkıyor, bu önerilen önlemler biraz geç kalınarak da olsa alınıyor. Maçların ertelenmesi, şimdilik 65 yaş üstü çıkartılan kısmi sokağa çıkma yasağı, yurt dışından gelenlere karantina uygulanmaması gibi elzem tedbirler hep gecikmeli uygulanıyor.

Camilerde toplu ibadetlerin yapılmayacağını, ama dileyenlerin de bireysel olarak gidip camilerde namazlarını kılabileceklerini açıkladılar önce. Bu kararda hiçbir akla yatkınlık olmadığı ortadaydı, “bireysel” denilen ibadetlerde katılımın üst sınırı olamayacağı için, yine cemaat birikmeleri yaşandı. Bu sefer camilere kilit vurmak zorunda kaldılar. Sokağa çıkma yasakları konusunda da benzer süreç yaşanabilir. Şimdilik tavsiye olan evden çıkmamanın sokağa çıkma yasağına dönüşmesi için krizin iyice tırmanması bekleniyor sanırım.

İKTİDAR İLK KEZ HİÇ OLMADIĞI KADAR ÖZGÜRLÜĞÜ!
İktidar ilk kez bu kadar liberal ve özgürlükçü oldu, bu virüs krizinde tedbirler açısından yasaklama ve kısıtlamalara gitmekte hep tereddüt yaşadı. Bu sefer toplum duyarlılığı ve daha katı tedbir beklentisi devletten önce geldi.

Her türlü yasağı sektirmeden anında devreye sokanlar, virüs meselesinde topluma ricada bulunuyor sadece. İktidar medyası halka tedbirler önerirken Hürriyet gazetesi son olarak “Uyarılara rağmen sokaklar kalabalık, Etmeyin eylemeyin” manşeti attı. Devlet insanların evlerine kapanmasını ve kişisel karantina uygulamalarını tavsiye ve rica ediyor, ama buna ilişkin yasak kararları almıyor. Yani devlet sorumluluktan kaçınıyor, bunu vatandaşa yüklüyor.

Sağlık sistemimiz henüz hâlâ ayakta iken bu sistemin İtalya’da olduğu gibi çökmesinin önlenmesi gerekiyor. Sağlık uzmanları koronavirüs yayılım hızını azaltmak için bölgesel veya genel bir sokağa çıkma yasağı öneriyorlar. Erdoğan’ın önerilen daha katı tedbirleri neden onaylamadığı, Çin, İran ve İtalya deneyimlerinden neden yeterince ders çıkartılamadığı soruları akla geliyor.

Erdoğan genel sokağa çıkma yasağı dâhil daha katı tedbirlere neden izin vermiyor? Bu virüs krizinin yakın gelecekte toplumda yaşatacağı yoğun sosyal ve ekonomik dramlar neler olacak? “Virüs insanlarda zengin-yoksul, yani sınıfsal ayrım yapmıyor” klişesi gerçeği ne kadar yansıtıyor? Bu soruların yanıtlarını iki gün sonraki yazımda ele almaya çalışacağım.