Kübra Karabulut

Enkazların kaldırılması, hasarlı binaların yıkımı ve molozların taşınmasında gerekli bilimsel metotların neler olduğunu, bölgede asbeste karşı gerekli önlemlerin alınmaması halinde uzun vadede yaşanılacak sağlık problemlerini Göğüs Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Osman Elbek ile konuştuk.

Kahramanmaraş merkezli iki büyük deprem 6 Şubat’ta 10 ilde büyük yıkımlara sebep oldu. 7,7 ve 7,6 büyüklüğündeki iki deprem bölgede binlerce binanın yıkılmasına ve pek çok binada ağır hasara sebep oldu. Özellikle 20 Şubat’ta Hatay merkezli 6,4 büyüklüğündeki deprem ise bu kentte neredeyse sağlam yapı bırakmadı. Arama kurtarma çalışmalarında görülmeyen hız, enkaz kaldırma ve yıkım çalışmalarında görüldü. Ancak yaklaşık 50 bin insanın hayatını kaybettiği bölgede eğer gerekli önlemler alınmazsa, uzun vadede tedavisi mümkün olmayan hastalıklarla karşı karşıya kalınacak. Osman Elbek, asbestin aslında lifli bir mineral olduğunu ve doğada da bulunduğunu söyledi. Elbek, özellikle Türkiye’de Orta Anadolu’da Güneydoğu Anadolu’da, İç Batı Anadolu’nun doğal topraklarında bulunan asbestin 1960’lı yıllardan önce zararlarının bilinmemesi sebebiyle kullanıldığına dikkat çekerek “1940’larda, 50’lerde, 60’larda evlerde, gemilerde, iyi bir yalıtım malzemesi olduğu için, dışardaki soğuğu ve suyu içeri geçirmediği, içerideki ısıyı dışarı bırakmadığı için yalıtım malzemesi olarak binalarda ve gemilerde kullanılmış. Bunun dışında iyi bir yalıtım malzemesi olduğu için elektrik kablolarında kullanılmış. Benzer şekilde fren balataları gibi sanayi alanında da çok uzun bir süre kullanılmış” dedi. Uzun yıllar yapılan araştırmalar sonucunda asbest kullanımının yasaklandığını vurgulayan Elbek, asbestin sebep olabileceği hastalıklar hakkında şu bilgileri paylaştı:

Asbest kullanımı, başta akciğer zarı kanseri olmak üzere, akciğer kanseri, ses teli kanseri, asbestozis dediğimiz akciğer sertleşmesi gibi hastalıklara sebep olduğu için kullanımı kısıtlanmaya başlamış. Uzun bir süre beyaz asbest dışındaki asbest türlerinin -kendi içinde de çok farklı asbest türleri var- beyaz asbest türlerinin dışındakiler hızla yasak kapsamına alınmış. Ancak beyaz asbestin iyi bir ekonomik getirisi olması sebebiyle çok yakın tarihe kadar tüm dünyada hala kullanılan ancak Dünya Sağlık Örgütü’nün dahi kanser yaptığını kesin olarak gösterdiği bir mineral.

2000 YILI ÖNCESİNDEKİ BİNALARIN TÜMÜNDE ASBEST KULLANILMIŞ!
Türkiye’de özellikle 2000 yılı öncesine kadar binaların iç malzemesinde kullanılan asbestin yol açacağı sağlık sorunlarına sadece deprem bölgesinde değil, kentsel dönüşüm süreçlerinde de hep dikkat çektiklerini ifade eden Elbek, 2000 öncesi binaların yıkımında asbest analizinin yapılmasını ve binada asbest kullanımına ilişkin bir işaret varsa özel koruyucu önlemler alınması gerektiğini belirtti. Asbeste ilişkin alınması gereken önlemlere dair bilgi veren Elbek şunları söyledi:

Özellikle 2000 yılından önce yapılmış binaların yıkımı ister deprem bölgesinde ister diğer alanlarda asbest açısından önceden analiz edilmeli. O binada asbest kullanımına dair bir işaret varsa da çok özel koruyucu önlemlerle yıkılması veya molozunun toplanmasını öneriyoruz. Bu koruyucu önlemler çok sert önlemler. Çünkü asbest lifi insanın giydiği kıyafetlerle de eve götürebileceği ve evdeki insanları da asbeste maruz bırakabileceği kadar taşınabilen bir mineral. Bu yüzden tepeden tırnağa, gözlüklerle, şapkayla ve asbest kullanılan alandaki kıyafetin eve götürülmeyeceği şekilde tümüyle kapatılmış bir beden ve özellikle N95, FFP2 dediğimiz, hatta N97 dediğimiz maskelerle koruma sağlanmalı.

Asbest 20-30 yıl sonra tedavisi mümkün olmayan hastalıklara sebep olacak!

Asbeste karşı koruyucu önlemler alınmadığında bu tozu soluyan kişinin 20-30 yıl içinde hastalığa sebep olacağını belirten Elbek, asbeste maruziyet ne kadar fazla olursa hastalığın ortaya çıkma süresinin 15-20 yıla düşebileceğine dikkat çekti. Bugün solunan tozların etkilerini 15-20 yıl sonra görmeye başlayacağımız için gerekli özenin gösterilmediğini belirten Elbek, olası hastalıklarda tedavi şansının düşük olduğuna dikkat çekti. Elbek, gerekli önlemlerin alınmaması halinde Türkiye’yi bekleyen sağlık sorunlarına ilişkin şu ifadeleri kullandı:

En büyük sorun şu: asbest lifini aldığınız zaman hemen hastalık yapmıyor. Asbestin hastalık yapma süreci 20 ile 30 yıl. Ne kadar fazla maruziyetiniz olursa ne kadar fazla o ortamda bulunursanız süre kısalmakla birlikte bu yine de 15-20 yıldan önce olmaz. O yüzden aslında bugün solunan tozların etkisini en az 15-20 yıl sonra göreceğiz. Bu yüzden de çok önemsenmiyor erken dönemde etkisi olmadığı için. Ancak dünyanın en fazla kanser yaptığı gösterilmiş bir lifi, akciğer zarı ve karın zarı kanserine özellikle sebep oluyor. İşin sıkıntılı tarafı ya da bir diğer sıkıntılı tarafı akciğer zarı kanseri de karın zarı kanseri de bugün itibariyle tedaviye çok yüz güldürücü sonuçlar vermiyor. Bu hastalıklara yönelik yeni bir takım tedavi girişimleri olmakla birlikte bugün itibariyle hem akciğer zarı kanseri yaptığı zaman hem karın zarı kanseri yaptığı zaman tedavisiz olduğu ve hastayı ne yazık ki eninde sonunda kaybettiğimiz anlamına geliyor. Bu yüzden gelecek açısından ciddi bir problem.

ÇADIRKENTLERDE ASBESTSİZ TOZ BİLE OLDUKÇA RİSKLİ!
Depremin ardından çadırkentlere yerleştirilen insanların sağlıklı koşullarda yaşama istediği sıkça gündeme gelirken özellikle Hatay Samandağ’da çadırkentin yakınına dökülen molozlar tepkilere sebep olmuştu. Depremzedelerin yaşadığını alanın yakınlarına dökülen molozlar asbestsiz olsa dahi ciddi sağlık problemlerine yol açabileceğini vurgulayan Elbek “asbestsiz tozun kendisi de pek çok akciğer hastalığına yol açıyor” dedi. Asbest olmasa bile havada asılı kalan toz partiküllerinin akciğere nefesle girdiği zaman tozun yol açacağı sağlık sorunlarına ilişkin Elbek’in görüşleri şu şekilde:

Dökülen molozların içinde asbest olsun ya da olmasın tozun kendisi, asbestsiz tozun kendisi de pek çok akciğer hastalığına yol açıyor. Bugün itibariyle hava kirliliği dediğimiz süreci yaratan şey aslında havada asılı kalan çapı da yaklaşık 2 buçuk mikron olan en fazlası 10 mikrona uzanan toz partikülleri Bunların içerisinde asbest yok bir kere daha altını çizelim. Asbest olmasa dahi bu havada asılı kalan partiküller, toz zerrecikleri diyelim akciğere nefesle girdiği zaman örneğin molozun yanındaki çadır kentte yaşayan insanlar açısından o insanlarda kalp krizinden akciğer hastalıklarına, kronik akciğer hastalıklarına, akciğer kanseri dahil olmak üzere idrar kesesindeki kanserlere kadar pek çok soruna yol açıyor. Asbestsiz tozu anlatıyorum bu arada. Bu yüzden kesinlikle ve kesinlikle toz partikülleri ile temas edilmeyecek bir mesafede molozların depolanması gerekiyor.

ÇADIRKENTLERİN OLDUĞU ALANLARDA TOZ PARTİKÜLLERİNİN ÖLÇÜMÜ YAPILMALI
Elbek, depremde hayatını kurtaran insanların sağlığının korunabilmesi ve bölgede ölümcül hastalıkların önüne geçilebilmesi için çadırkentin olduğu yerlerde toz ölçümlerinin yapılması gerektiğine dikkat çekti. Bölgedeki en büyük sorunlardan birinin bu toz partikülleri olduğunu belirten Elbek, bu tozlara asbest liflerinin karışması halinde konunun ürkütücü boyutlara ulaşabileceğini söyledi. Deprem bölgelerinde hiçbir ölçümün yapılmadığını belirten Elbek, kamunun gerekli ölçümlerin Çevre, Şehircilik ve İklim Bakanlığı temsilcileri tarafından ivedilikle yapılması gerektiğini ifade etti. Asbest olmayan tozlar da da aynı ölçümlerin yapılması gerektiğini söyleyen Elbek, “Depremin vurduğu insanları bir de tozun vurmamasını sağlamak açısından korumak lazım. Bu korumanın yolu onlara maske vermek değil, onları tozun ulaşamayacağı toz zerreciklerinin gelemeyeceği alana yerleştirmek gerekiyor” dedi.

YIKIM SÜREÇLERİNİN HEPSİ ISLAK YAPILMALI!
Depremin yıkıcı etkilerinin ardından enkaz kaldırma ve yıkım çalışmalarının tamamının asbestli olsun ya da olmasın ıslak çalışma yapılması gerektiğini belirten Elbek, bu şekilde yapılan çalışmaların her türlü toz kaynaklı hastalıkların önüne geçilmesi konusunda önemini vurguladı. Elbek, özellikle Hatay’daki sorunlara dikkat çekti. Hatay’da insanların içme suyuna ulaşmasının bile zor olduğu ortamda çalışmaların ıslak yapılabilmesi için gerekli önlemlerin ivedilikle alınması gerektiğini anımsatan Elbek şu ifadeleri kullandı:

Yıkım süreçlerinin tümünü ıslak yapmak gerekiyor, bu önemli. Yıkım sürecinde asbest içersin içermesin ıslak yıkmak, ıslak taşımak gerekiyor. Çünkü bildiğiniz gibi su tozu birbirine yapıştırıyor. Toz partikülü ne kadar büyürse akciğere ulaşması o kadar zorlaşıyor. Ortamdaki görünemeyen tozu dahi tutabilmeyi sağladığı için ıslak yıkıma ihtiyaç var ama burada da büyük bir problem var. Daha birkaç gün önce Hatay’da insanların içebileceği yok. Böyle bir ortamda tabii ki o yıkımların nasıl ıslak yapılacağına dair çok ayrı bir tartışma var. Çünkü o insanlara gerekli olan alt yapı hizmetlerine ne yazık ki bugün sunulamıyor. Bu yüzden bölgedeki insanlara sağlıklı içme suyu, kullanma suyu ulaştırırken bir taraftan da moloz kaldırma sürecinde ıslak çalışma gerekiyor. Asbest olmasa dahi. Asbest varsa tüm bu önlemlerin alınmasına rağmen o binayı, asbest kullanılan binayı, yıkan ve taşıyan ekibin tepeden tırnağa korunması, bir de taşınma sırasında kapalı ortamda taşınması gerekiyor.

Asbest içeren molozların taşınması konusunda da uyarılarda bulunan Elbek “asbestli bir molozu bir kamyonun arkasına yüklemiş ve bir yere götürüyorsanız o etrafa saçılıyor demektir” dedi. Molozların gerekli önlemlerin alınarak taşınması, asbestin solunmasının önüne geçilebilmesi için yerleşim yerlerinden uzakta bir alana taşınarak toprakla örtülmesi gerektiğini söyleyen Elbek, “kentin ortasından kamyonlarla asbestli moloz yığınını geçiriyorsanız etrafta bulunan herkes asbesti solumuş demektir. Bu sebeple taşınırken kapalı ortamda taşımak gerek” diyerek konunun önemini vurguladı.

Islak yıkılma, tam kontrol, tam koruma maskelerle birlikte, kapalı taşıma, depremzedelerin yaşadığı yerlerin uzağında molozun yıkılması ve asbestli molozun üstünün toprakla kapatılması gerekiyor.

BİLİMSEL METOTLAR UYGULANMALI
Elbek, deprem bölgesindeki pek çok insanın solunumsal şikayetleri olduğunu söyledi. Bu şikayetlerin bir kısmında virüs kaynaklı olabileceğini söyleyen Elbek, büyük bir kısmının da toza maruz kalındığı için ortaya çıktığını belirtti. Deprem bölgesindeki tozların uzun vadede yaratacağı sorunların önüne geçilebilmesi hakkında Elbek şu ifadeleri kullandı:

Önümüzdeki dönemde bu kadar yoğun bir molozu uygun bir şekilde kaldırılmazsa -ki şu ana kadar uygun bir yöntem kullanılmadı- gelecekte akciğer hastalıkları, özellikle akciğer fibrozisi dediğimiz akciğerin sertleşmesi, küçülmesiyle karakterize hastalıkları, KOAH gibi hava yollarında darlıkla seyreden geri dönüşümsüz, tedavisi oldukça kısıtlı hastalıkları ve kanserleri göreceğiz. Bunlar kader değil, bugünkü taşıyamama, uygun bilimsel metotları kullanamamanın gelecekteki sonuçları olacak.