31 Mart yerel seçimleri bitmiş, sandıklar yavaş yavaş açılmaya başlamıştı. Sandık görevlileri ve partilerin müşahitleri önceki seçimlere nazaran daha yorgun ve bitkin gözüküyorlardı. Çünkü bu seçim gününün bir özelliği de Ramazan ayı olmasıydı. Çoğu sandık görevlisi ve müşahit oruçluydu.

Sandıklar açılıp oy pusulaları okunmaya başladıkça başta sandık sorumluları olmak üzere sayımı izleyen yurttaşların şaşkınlıkları yüzlerine vurmaya başlamıştı. Türk milletinin siyasi tercihlerinde önemli bir dönüm noktasına şahit oluyorlardı. Sandıklar açılıp sayımlar ilerledikçe görünen bir şey vardı: AKP iktidarı ve bileşenlerine karşı belirgin bir tepki ve halkın tek adam rejimine verdiği “dur” mesajı…

Beklenmeyen bir sonuçtu… CHP açılan sandıklarda fark atarak önde gidiyordu. Bu durum kısa sürede ilçelere ve medyaya yansımaya başlamış. Bazı yorumcular beklemediği sonuçlarla karşılaşınca ne söyleyeceklerini şaşırmışlardı. Aslında hiç de şaşılacak bir şey yoktu ortada. Bence beklenen, kaçınılmaz bir sonuçtu. Nedenine gelince; enflasyon altında ezilen emeklilerimiz, sonra gençlerimizin yıkılan umutları, daha saymakla bitmeyecek birçok sıkıntılara çözüm bulamayan iktidar partisine daha nasıl cevap verilmeliydi.

Türkiye'nin gözü kulağı Ankara ve İstanbul'daydı. Ankara'da Mansur Yavaş açık ara öndeydi. Keza İstanbul'da da Ekrem İmamoğlu… Diğer AKP kaleleri de bir bir düşmeye başlamıştı. Başta Bursa, Afyon, Uşak, Balıkesir gibi illerde CHP açık ara önde gidiyordu. TV kanallarındaki seçim haritalarında Trakya'dan Ege'ye, Ege'den İç Anadolu’ya, Karadeniz ve Akdeniz'e kadar her yer CHP kırmızısıyla parlıyordu.

AKP iktidarının aydınlık Türkiye üzerine karabasan gibi çökmesinin verdiği karamsarlık bulutları kaybolmuş, yerine umut ve parıldayan gözler gelmeye başlamıştı. Her yer gelincik tarlası gibi baharı müjdeliyor, insanlar sevinçlerini camlardan, balkonlardan "Yaşasın Cumhuriyet" sloganlarıyla ifade ediyorlardı. Bu sonuçlar, halkın demokratik tercihlerinin yansımasıydı ve Türkiye'nin siyasi haritasında önemli bir değişimin habercisiydi.

Saatler ilerledikçe AKP'nin kaleleri bir bir düşmüş, Sütlüce'de bulunan AKP İstanbul İl Başkanlığının ışıkları sönmeye başlamış, ilçe binalarında sessizlik hüküm sürmeye başlamıştı. Bu sessizlik, sadece bir seçim gecesi yaşanan rutin bir olay değildi. Tam tersine, Türk siyasetinde önemli bir değişimin işaretiydi. AKP'nin uzun yıllardır elinde tuttuğu kalelerin birer birer düşmesi, halkın sandıkta ifade ettiği güçlü talebin somut bir göstergesiydi. Bu da AKP'nin uzun yıllar boyunca sürdürdüğü iktidar döneminin sona ermesi, yeni bir dönemin başlangıcıydı.

1 NİSAN SABAHI

Gökyüzü berrak bir maviye dönüşmüş, güneş ılık ışıklarını yeryüzüne saçıyordu. Kuşlar cıvıltılarıyla baharı müjdeliyorlar; ağaçlarsa tomurcuklanmış, rengarenk çiçekler açmaya başlamıştı. Sokaklarda yürürken çevremdeki insanların yüzlerindeki değişimi fark ediyordum. Bir Nisan sabahında, umutlar tekrar yeşermişti.

Esnaflar tezgahlarının başında neşeli bir şekilde müşterilere hizmet ediyor, alışveriş yapanlar arasında keyifli sohbetler dönüyordu. Otobüs duraklarında bekleyen insanların, geçmiş günlerdeki sıkıntıları yerini umuda bırakmış gibiydi. Gözlerindeki parıltı, yüzlerindeki gülümseme, ülkenin üzerinde dolaşan karabulutların dağılıyor olmasının habercisiydi.

Ben de o sabah sokaklarda dolaşırken, doğanın uyanışını ve insanların içindeki yenilenme hissini hissediyordum. Baharın coşkusuyla dolu 1 Nisan sabahında, umut dolu yüreklerin çoğunluğu oluşturduğu bir şehirde kendimi yeniden doğmuş gibi hissediyordum.

Aniden, bir parkın kenarında durdum ve derin bir nefes aldım. Baharın getirdiği tazelik havada dolaşıyordu. Parkın çimenleri yeşermiş, çiçeklerin kokusu buram buram yayılmıştı. Banklarda oturan insanlar güneşin tadını çıkarıyor, çocuklar ise coşkuyla oyun oynuyordu.

Yavaşça ilerledim, etrafımdaki her şey beni heyecanlandırıyordu. Kuşların melodileri kulaklarımda çalıyor, rüzgârın hafif esintisi saçlarımı okşuyordu. Doğanın canlanışıyla birlikte ruhum da canlanıyordu. Bu Nisan sabahında, her şey yeniden doğmuş gibiydi.

Bir banka oturup etrafı seyrettim. İnsanların yüzlerindeki mutluluk, umut ve huzur içime işliyordu. Belki de AKP iktidarının yıllarca ülkenin üzerine çöken karabulutlarının dağılıyor olmasının getirdiği bu coşku, insanların kalplerindeki tüm olumsuzlukları silmişti. Bu sabah, umut dolu bir geleceğe adım atmıştık. Ve ben de içimdeki bu yeni umutlarla yürümeye devam ettim. Tek korkum bu coşkunun, bu umudun 1989’lardaki gibi sonlanması!

1989’DA NE Mİ OLMUŞTU?

Aslında, daha önceki yazılarımda da geçmişi anımsatarak gündeme getirmiştim, SHP’nin ANAP karşısında yerelde kazandığı zaferi nasıl heba ettiğini…

Hani bir laf var ya “tarih tekerrürden ibaret” hiç de boş bir laf değilmiş. SHP dönemini yaşayanlar bilir…

Sosyal Demokrat Halkçı Parti (SHP) 1989’da yapılan yerel seçimlerde iktidardaki Anavatan Partisi'ne (ANAP) 7 puan fark atarak zafere ulaşmıştı. Yerel seçim sonuçlarında genel seçime dair önemli bir veri kaynağı olarak kabul edilen il genel meclisi oylarının ise yüzde 28,6’ya ulaşan SHP 1987’de yapılan genel seçimlere göre oylarını 4 puan artırmıştı.

1989’da başta Ankara, İstanbul, İzmir, Adana, Gaziantep ve Kayseri olmak üzere toplam 39 ilin Belediye Başkanlıklarını kazanmış, yoksul emekçi sınıfın umudu haline gelinmişti.

Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı. Yani emekçilerin beklentisi olan sosyal belediyeciliğin yerini rüşvetin tavan yaptığı bir yönetim biçimi aldı. Tabii bunun faturası ağır oldu, bir sonraki yerel seçimde Ankara, İzmir ve İstanbul dahil önemli belediyeler kaybedildi.

26 Mart 1989’da iktidar partisi olan ANAP’a yüzde 7 fark atıp yüzde 28,6 ile seçimin galibi olan SHP’nin belediyelerdeki başarısızlığıyla birlikte yaşanan skandallar da cabası olmuştu. Halkın güvenini kaybederek girdikleri 27 Mart 1994 genel seçimlerinde yüzde 17 oy alıp 11,6 puan kaybetmişler; AKP’li Cumhurbaşkanı Tayip Erdoğan’ın siyaset sahnesindeki merdivenleri birer ikişer atlayarak ülkede tek adam olmasının yolu açılmıştı.

26 Mart 1989 yerel seçimlerindeki başarısını iyi yönetemeyip birçok skandala imza atan SHP’li yerel yöneticilerin bugün birçoğu CHP kadrolarında yöneticilik yapıyor. CHP’li yöneticilerin geçmişten ders çıkaramaz, SHP’de yaşanan hastalıklar ve alışkanlıklar günümüzde de yaşanırsa; gün itibariyle ülkeyi yönetememe sorunu yaşayan AKP’nin karşısında, olası bir erken seçim ya da 2028’de yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekilliği seçimlerinde CHP, 1994’te SHP’nin yaşadığı hezimeti bir kez daha yaşayabilir.

Bu, CHP ile seçmeni arasında yeni sorunlara neden olabilir.

Biz CHP'yi şimdilik uyarmış olalım, gerekirse daha somut örnekler verebileceğimizi de tekrar anımsatalım.