Toplumsal Haber Merkezi
Toplumsal TV ekranlarında yayınlanan Umut Dolu'yla Diyalektik programının yeni bölümüne emekli Tuğamiral Türker Ertürk konuk oldu. Rusya-Ukrayna sınırında yaşanan askeri hareketlilik ve tırmanan gerginliğin ele alındığı programda Ertürk, bölgede yaşananları ve olası durumları Toplumsal TV izleyicileri için değerlendirdi.
Bölgede yaşananları anlamak için öncelikle geçmişe bakmak gerektiğini söyleyen Türker Ertürk, bölgenin başat güçlerinin ne yaptığını ve ne yapmaya çalıştığını anlamak için büyük resme bakmanın elzem olduğunu dile getirdi. Yeni bir soğuk savaşın başladığını belirten Ertürk şu ifadeleri kullandı:
Öncelikle bir soğuk savaş vardı. Soğuk Savaş sonu ABD liderliğinde batı zafere ulaştı. Sovyetler Birliği yenildi, çözüldü. Rusya dahil 15 ülke ortaya çıktı. Bunlardan bir tanesi de Ukrayna. Peki bu nasıl oldu? Sovyetler Birliği, Çarlık Rusya’sının ardılı olarak Lenin önderliğinde Bolşeviklerce 1917 Ekim Devrimi sonrasında kuruldu. 1922 yılında, Türkiye Cumhuriyeti’ne çok yakın bir tarihte kuruldu. Sovyetler Birliği, 1991 yılında kadar varlığını sürdüren devletin adıydı. Bu devlet nasıl çökertildi? Soğuk Savaş döneminde ABD Sovyetler Birliğini kuşatarak, çevresini istikrarsızlaştırarak... Biz de bunun çevresinde yer alan bir ülke olarak yaşananlardan ziyadesiyle etkilendik. Yeşil Kuşak projesi bunlardan birincisi. Sovyetler Birliği’ni silahlanma yarışına soktular. Hatırlayalım, iflasın öncesinde en önemli hamlelerden bir tanesi Afganistan’a girilmesiydi. Orada neredeyse 9 yıl savaştı. 15 bin insanını kaybetti. Kaynaklarını kaybetti ve Yıldızlar Savaşı projesine de yetişemeyeceğinden bir anlamda iflas etti ve çözüldü. Şimdi bakın 2015 yılında Putin, Rusya Yasama Meclisi Duma’da yaptığı konuşmada şöyle diyor: “Sovyetler Birliği’nin ortadan kalkması, büyük bir jeopolitik felaket.” Bu esasında Sovyetler Birliği’nin çöküşü. Sovyetler Birliği’nin başat gücü Rusya’ydı, Ruslardı. Bu gerçekten Rus entelektüellerinde, Rus bürokrasisinde ve hatta Ruslar arasında büyük bir travma yarattı ve 1992’den sonra ortaya çıkan yeni dünya düzeni de öyle bir düzendi ki adil, eşitler arasında olan bir düzen değildi. O zaman hatırlayın Francis Fukuyama’nın tarihin sonu, liberalizmin zaferi şeklinde açıklamaları oldu. Neydi bu, tek kutuplu bir dünya düzeniydi. Bu düzenin lideri ABD’ydi. Hegemonyal bir düzendi. Bu düzeni 1992’den sonra şartlar el verdiği için ABD geliştirmişti ve bu düzeni sonsuza kadar sürdürmek istiyor, hegemonyaya direnenleri eziyor. Kural, hukuk tanımayan, rejim değişiklikleri peşinde koşan, işgallere imza atan, acımasız ve kanlı bir düzendi. O Körfez Savaşları, Balkanlar’da yaşananlar, Kosova, Sırbistan’da olanlar, renkli devrimler, Irak faciası, Afganistan, 11 Eylül... Bunların hepsini bu durumda yaşadık. Artık ABD bu süreç içinde pervasızca güç kullanıyordu. Aynı zamanda öyle gelişmeler oldu ki dünyanın ağırlık merkezi Atlantik üzerinden Asya-Pasifik bölgesine kaymaya başladı. Yani neydi bu, ekonomik, siyasi ve askeri ağırlık merkezi. Burada başat güç kimdi, Çin’di. Yükselen güçtü ve bu gerçekten politik olaylarda büyük bir değişiklik yarattı ve bugün öyle bir yere geldik ki artık ABD’nin liderliğinde tek kutuplu bir dünya düzeni yok. Çok kutupluluğa doğru bir ilerleme var.
'ABD, RUSYA VE ÇİN'İ KUŞATIP ÇEVRESİNİ İSTİKRARSIZLAŞTIRIYOR'
ABD’nin Rusya ve Çin’e karşı yaptığı hamlelerin, bu ülkelerin ticari, askeri ve politik hamlelerini engelleyici bir yapıda olduğuna işaret eden Ertürk, Ukrayna’da 2014’ten bu yana yaşananların da bu doğrultuda atılmış adımlar olduğunu aktardı. Eski Ukrayna Devlet Başkanı Viktor Yanukoviç’in batı yanlısı bir darbeyle devrildiğini söyleyen Ertürk, sözlerine şöyle devam etti:
Ukrayna özeline gelirsek şunları söyleyebiliriz; bakınız 2014’te Ukrayna Devlet Başkanı Viktor Yanukoviç’i batı yanlısı bir darbeyle devirdiler. Bunun öncesinde çok zorlu dönemler geçiren Rusya, istikrarsızlığı ve ekonomik güçsüzlüğü nedeniyle batının kendisine doğru, Moskova’ya doğru gelişine dur diyemedi. İtirazları olsa da böyle bir gücü yoktu. Ama bu Rusya’nın jeopolitik ve stratejik güvenliği açısından gerçekten sakıncaydı. Bakınız ilk önemli itirazını 2014’te yaptı. Batının Ukrayna hamlesine karşı Kırım’ı ilhak etti. Donbass bölgesinde ayrılıkçıları destekledi. Belki bunun öncesinde 2008’de Gürcistan olayını da söyleyebiliriz ama kendisine doğru NATO’nun ve batının ilerleyişine ilk önemli itirazı 2014’te gerçekleşti. Evet ABD aynı Sovyetler Birliği’ne yaptığı gibi şimdi Rusya’ya ve Çin’e yapmaya çalışıyor. Onları kuşatıyor ve çevresini istikrarsızlaştırmaya çalışıyor. Ticaret savaşları, yaptırımlar... Bu kayışı durdurmaya çalışan hamleler. Bakın bunlar çok yakın zamanda gerçekleşti. AB’nin 12 doğulu ülkesini Üç Deniz İnsiyatifi ile Rusya’ya karşı konumlandırdı. Çin’e karşı AUKUS yani Avustralya, İngiltere ve ABD, yine güvenlik paktı QUAD yani dörtlü dediğimiz ABD, Avustralya, Japonya ve Hindistan ittifakı, Afganistan’dan çekilme, Çin’in Kuşak Yol projesine itiraz etmeler, onu sekteye uğratmaya çalışmalar ve Rusya’dan Almanya’ya Baltık Denizi altından gaz taşıyacak Kuzey Akımı engelleme girişimleri... Saydıklarımız, bu yeni soğuk savaşın ABD tarafından yapılan hamleleriydi.
'TÜRKİYE ARABULUCULUK YAPMA ŞANSINA SAHİP DEĞİL'
Ukrayna’da yaşanan gerginliğin taraflarının ABD ve Rusya olarak görülmesi gerektiğini ifade eden Ertürk, Türkiye’nin ara buluculuk girişimlerini şu sözlerle değerlendirdi:
Türkiye, Rusya ile Ukrayna arasında ara buluculuk yaptığında gülünç oluyor. Sorun esasında Rusya ile ABD arasında. Türkiye ara buluculuk yapma şansına sahip değil çünkü ABD bu konuda anlaşmak istemiyor. Putin bu konuda kırmızı çizgiler çekti. Rusya'nın kırmızı çizgileri var. Bu konuda geri adım atmak istemiyorlar. 4 Şubat'ta Pekin'de Putin ile Xİ Jinping yan yana geldi. Jinping'ten aldığı destekle Putin'in özgüveni daha da arttı. Hatta bu özgüvene 8 Şubatta Macron'la yaptığı görüşmede şahit olduk. Daha sonra 10 Şubat’ta Rus Dışişleri Bakanı Lavrov, İngiliz mevkidaşıyla görüştü. Oradaki davranış Rusların bu konuda geri adım atmayacağını açıkça gösterdi. Zaten en yetkili ağızlar, ABD'nin, İngiltere'nin, Polonya'nın ve NATO Genel Sekreteri’nin içi boş tehditlerinden etkilenmeyiz diyorlar. Rusya'nın güvenlik kaygılarını yok sayıyorlar diyorlar. Evet bugüne kadar AB'nin lider ülkesi Almanya ve bir diğer önemli ülke Fransa, daha itidalli politikalar izlediler. Ama İngiltere ve Polonya bir anlamda tetikçilik yaptılar ve gerginliğin tırmanmasında değirmene su taşıdılar. Bu bölgenin güvenliği açısından doğru şeyler değil. Bir de Rusların endişelerine de hak vermek mümkün. Neden? Rusya, batılı güçler tarafından defalarca işgal edildi. Şimdi Rusya kendi sınırlarına yaklaşan NATO gücü nedeniyle bu endişesinin yersiz olmadığını görüyor. Aynı zamanda soğuk savaş bittiğinde 90'lı yıllarda ABD'de başkan, dışişleri bakanı NATO'nun doğuya doğru genişlemeyeceği konusunda söz vermişlerdi ama bu sözlerin hiçbiri tutulmadı. Bugün artık Rusya'nın kendi arka bahçesi olan, güvenlik çemberi olarak görülen yerlerin de NATO'ya girmekte olduğunu kabul edebilir durumda değil Rusya ve Putin. Geçen gün sosyal medyada vardı ben de onu Twitter'dan paylaştım. Putin diyor ki; ''Ukrayna konusunda ciddiyiz!'' hatta ifadeleriyle anlamlandırırsam ''Bu savaşı göze alabiliriz!'' diyor. Konvansiyonel silahlar olarak biz NATO'dan güçlü değiliz ama güçlü bir nükleer silah envanterimiz var diyor Putin. Yani Avrupa kamuoyuna, dünya kamuoyuna tehlikenin büyüklüğünü anlatmaya çalışıyor.
'OLASI BİR SAVAŞ PASİFİK'E DE SIÇRAR'
Karadeniz’in kuzeyinde yaşanan gerginliği Rusya’nın güvenlik endişeleri ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in de arttırdığını vurgulayan Ertürk, Putin’in somut kazanımlar elde edememesi durumunda Rusya’da lider olarak kalma şansını kaybedeceğini iddia etti. ABD ve Avrupa Birliği’nin bu farkındalıklarla hareket etmek zorunda olduğunu söyleyen emekli Tuğamiral Türker Ertürk, şöyle konuştu:
Eğer burada bir savaşa evrilme olursa bu ister istemez Pasifik'te de kıvılcımın çıkmasına sebep olabilir. Hatta Çin, Tayvan hamlesini de yapar diye düşünüyorum. Onun için şu anda AB içinde Rusya ve Ukrayna krizine itidalli yaklaşan, farklı bakış açısı olan Almanya ve Fransa'yla meşgul. Onları ikna etmeye çalışıyor. Almanya şansölyesi Olaf Scholz ile görüştüler. Onu Rusya karşıtlığı konusunda ikna etmeye çalışıyorlar. Çünkü bugüne kadar itidalli politikalar izlemişlerdi. Merkel bu konuda ikna olmamıştı. Almanya'nın ayrı bir bakış açısı olduğunu ortaya koymuştu. Ama yeni gelen şansölye bu konuda deneyimli değil, bir de iç politikada güçlü olmadığı için taviz verebilir gözüküyor sanıyorum. ABD de bunun üstüne gitmeye çalışıyor. Özellikle de Kuzey Akım çünkü Almanya ve AB nereye bağlı enerji bakımından, Rusya'ya bağlı. Bu bağlılığı azaltabilmek için Baltık'tan geçen özellikle Kuzey Akım 2’yi askıya almasını istiyor. Ve buradaki kayıplarınsa ABD'den kaya gazından üretilen LNG’lerle karşılanması ve taşınması ve bu taşınması işini de Almanya'ya vermeye çalışıyor ki bu konuda bir özendirme olsun diye. 31 Ocak'ta Katar Şeyhi’ni AB ülkelerine bu gerginlik dolayısıyla Rusya gazı keserse onun yerine Katar'dan da LNG taşınması konusunda Katar Şeyhi’ni Washington'a çağırmışlardı. Oradaki konuşmaların içeriğini tam bilemiyoruz ama mutlaka bunlar anlatıldı.
'KÜRESEL GÜÇSENİZ ENERJİYİ BAŞTAN SONA KONTROL EDİYOR OLMANIZ LAZIM'
Rusya’nın doğrudan Ukrayna’yı işgal etmek gibi bir amacı olmadığını belirten Ertürk, esas olarak NATO’nun Moskova’ya doğru ilerleyişinin Rusları tedirgin ettiğini aktardı. Pandemiyle ortaya çıkan enerji ve lojistik krizlerinin ABD için yeni hamleler gerektirdiğine işaret eden Ertürk, bu noktada yaşananların bu çerçeveden de ele alınması gerektiğini şu sözlerle ifade etti:
Bugüne kadar Batı, Rusya'nın güvenlik endişelerini yok saydı. Moskova'ya doğru yaklaşıyor ve bu endişeler yersiz değil. Çünkü tarihte Batılı güçler tarafından örneğin İsveç, Napolyon, Fransızlar, Almanlar iki defa Moskova varoşlarına kadar gelmişler. Böyle bir endişeleri var. İstiyor ki özellikle Varşova Paktı ülkelerini de bu anlamda görüyordu. Rusya’nın zayıflığı nedeniyle istikrarsızlığı nedeniyle bu ülkelerinin hepsini NATO’ya dahil ettiler. Şimdi kırmızı çizgi olarak kabul ettiği yani Kafkasya’da Gürcistan gibi Kafkasya’da diğer Güney Kafkasya ülkeleri olduğu gibi Ukrayna, Belarus gibi ülkelerin NATO’ya dahil olmasını kabul edilebilir bulmuyor. Savaşmayı göze alabileceğini söylüyor. Bu anlamda Ukrayna krizini tırmandırdı. Bu konuda NATO’nun yapmış olduğu geçmişteki hamlelere 2014’te yanıt verdi. Kırımı ilhak etti, Donbass bölgesi. Aynı şekilde Gürcistan’da da 2008’de yaptı. Yani demek istiyor ki daha fazla ilerlerseniz benim endişelerimi yok sayıyorsunuz. Bu noktada savaşı bile göze alırım. Evet NATO kadar güçlü değilim ama beni yok sayamazsınız diyor. Yoksa tüm Avrupa belki de dünya zarar görürüz bundan. Peki buradaki enerji konusu ne?
Biliyoruz ki Rusya, enerji bakımından zengin bir ülke. Geçmişte yaptığı faaliyetlerle Avrupa’yı bir anlamda enerji olarak kendine bağladı. Mavi akımlar, Türk akımları, kuzeyde Kuzey Akım 1, Kuzey Akım 2. Ama Rusya’ya karşı Avrupa bu kadar kolaylıkla manevra yapamıyor. Çünkü enerji bağımlılığı var. Amerika, Rusya karşıtlığı konusunda Avrupa’yı yanına alabilmek, koşulsuz desteğini alabilmek için enerji konusunda alternatif yaratmaya çalışıyor. Nedir alternatif? Diyor ki: Kuzey Akımı kapat ben sana ABD’den LNG vereceğim diyor. Tabi LNG maliyeti daha yüksek. Çünkü boru hattıyla değil taşınarak geliyor. Yani metreküp başına maliyeti yüksek. Bu maliyeti ben karşılarım diyor. Taşıma işini sana veririm diyor. Ve aynı zamanda Avrupa’yı güneyden destekleyecek Katar işini körfezden LNG taşımasını planlamaya çalışıyor. Onun için 31 Ocak’ta Katar Şeyhi’ni Washington’a çağırdı.
Yani burada asıl amaç enerji değil. Tabi ki büyük resim içinde ABD’nin yani eğer küresel güçseniz enerjiyi başlangıcından son terminal noktasına kadar kontrol ediyor olmanız lazım. Size kontrol edebiliyor olmanız güç veriyor ama konu esas değil. Burada enerjinin ikincil bir görevi var. Niçin? Avrupa’yı yanına alabilmek, Avrupa’yı enerji konusunda daha serbest bir hale getirmek için. İşte buradaki hamleler bu şekilde gerçekleşiyor.
'MONTRÖ'YE BAĞLI KALMALIYIZ'
Boğazlardan geçen Rus denizaltısı ile gündeme gelen Montrö tartışmalarını değerlendiren Ertürk, Karadeniz’e sahildar ülkelerin anlaşma çerçevesinde bakım-onarım gibi durumlarda geçiş yapabileceğini belirterek bu durumda bir beis olmadığını dile getirdi. Türkiye’nin bu gerilimde taraf olması durumunda Rusya tarafından yaptırımlarla karşılaşılabileceğine işaret eden Ertürk, bu noktada diğer ülkelerin izlediği politikaları örnek göstererek iktidarı itidalli politikalar çerçevesinde hareket etmeye davet etti:
Ukrayna ile bir savaş çıktığı zaman NATO’da bağlayıcı karar alınamaz. NATO’da kararlar konsensüs ile alınabilir. NATO anlaşmasının 5. maddesini Rusya’ya karşı çalıştıramazsınız Ukrayna üzerinden. Türkiye şu ana kadar kraldan çok kralcılık yaptı. Almanya’yı size anlatıyorum. İtidalli davranıyor. ABD’yi bugüne kadar desteklemedi. Silah satmadı. Hatta Ukrayna’ya gönderilecek silahlar için hava sahasını bile kullandırmadı. Hırvatistan NATO’da dedi ki: Savaş çıkarsa askerlerimi çekerim. Evet, biz de yapabiliriz. Bakınız bir ortaklığın içinde bulunmanız demek; sizin çıkarlarınız, sizin güvenliğiniz, sizin egemenliğiniz zedeleniyorsa onları destekliyor olmanız gerektiği anlamına gelmez.
Herkes kendi perspektifinden bakar. Bizim de kendi perspektifimizden bakmamız lazım. Karar verirken bizim ülkemizin çıkarları, bizim ülkemizin güvenliği, bizim ülkemizin egemenliği söz konusu. Bu krize de bu gözlüklerle bakmamız lazım. Diyorum ki biz burada NATO’nun, ABD’nin koçbaşı olmayalım. Ukrayna’nın NATO üyeliğini desteklemeyelim. Montrö’ye bağlı olalım. Montrö’ye sadık olalım. Karadeniz’i bir rekabet denizi haline getirmeyelim. Çünkü eğer bu savaşa evrilirse Ukrayna’dan sonra en çok zarar görecek olan ülke Türkiye olacak. Peki Türkiye burada taraf olursa Rusya, Türkiye’ye karşı hamleler yapacak. Suriye’de yapar, daha önce de yaptı 36 şehit verdik. Libya’da yapar. Turizm var. Sebze meyve ihracımız var. Rusya’da iş yapan ve Türkiye’ye döviz gönderen müteahhitlerimiz var. Ve biz de enerji bakımından Rusya’ya bağlıyız. Bakın İran’dan bir kısıntı oldu hem de çok ciddi miktarda bir kısıntı değildi. Türkiye ne gibi felaketlerle karşı karşıya geldi hep beraber yaşadık. Peki Rusya keserse ne olacak?
Şimdi ABD Karadeniz’e daha fazla donanma sokabilmek için Montrö’nün değişmesini istiyor. Montrö konusunda Türkiye’nin, Rusya’nın boğazını sıkmasını istiyor. Bu çok yanlış olur. Biz sonuna kadar Montrö’ye bağlı kalmalıyız. Ama bu iktidarın Savunma Bakanı, amiraller Montrö’ye sahip çıktı diye, Montrö’nün Türkiye’nin egemenliği ve çıkarları için ne kadar önemli olduğunu söylediği için amirallere düşmanlık yapmıştı. Ama geçen gün sanıyorum savaş tehdidini görünce paçaları tutuştu. Açıklama yaptılar Montrö’ye bağlıyız diye. Yani Hulusi Akar amirallerin yanına geldi. Daha önce neredeydi? Onun için diyorum ki sıkışınca ve sözde değil Montrö’ye özde sahip çıkmak lazım. Bugüne kadar yanlış işler yaptılar. Umarım bundan sonra doğru işler yapar siyasi iktidarı Türkiye’nin.
'DÜNYA SAVAŞI ÇIKMASINI BEKLEMİYORUM'
ABD’nin Ukrayna’nın olası işgalini umursamadığını söyleyen Ertürk, sözlerini şu cümlelerle noktaladı:
Ben bir dünya savaşı çıkmasını beklemiyorum. Şu anda bir soğuk savaşın içindeyiz. Soğuk savaşın içinde zaman zaman vekalet güçleriyle karşı karşıya gelmişlikler olabilir. Şu anda da oluyor zaten. Bunun bir küresel savaşı tetikleme riski var mıdır? Tabi ki vardır. Ama şu an itibariyle ben bunun düşük olduğunu görüyorum. Örneğin Ukrayna’yı işgal etse Rusya, ABD bunun için savaşır mı? Yüzde yüz savaşmaz. Zaten ABD’nin Ukrayna umurunda değil. Rusya orayı işgal ve istila etsin istiyor. Çünkü böyle bir büyük ülkeyi istila ettiğiniz takdirde bu Rusya için, ekonomisi için sürdürülebilir olmayacak. Rusya ekonomisi de öyle korkunç bir ekonomi değil. Bakınız Rusya 17 milyon km2 ama ekonomik büyüklüğü Türkiye’nin üçte biri kadar olan İtalya kadar. Yani esasında aynen soğuk savaşta Sovyetler Birliği’ne yapıldığı gibi şimdi de Rusya’yı yıpratmak istiyorlar. Ambargolar, kuşatma, ticaret savaşları gibi yıpratmalar ve bu şekilde bir federasyon olan Rusya’yı da parçalamak istiyorlar. Çin’e de aynı şeyi yapmak istiyorlar. Biz kendi ülkemizi korumalıyız. Ve dünya da çok kutupluluğa doğru ilerliyor. Dengeye doğru ilerliyor. Bu süreçte ülkemizi korumalıyız diye düşünüyorum.