Büyük gün geldi ve geçti...
Türkiye Cumhuriyeti'nin en önemli seçimini geride bıraktık...
Halkın iradesine saygı duymaktan başka yapacak bir şey olmasa da seçim sürecindeki haksız rekabet ve şaibeler cumhurbaşkanı seçiminin bir başka yönü olarak unutulmayacak...
Her ne kadar umutlar bir başka bahara kalsa da halkın yüzde 48'inin beklentisi şimdilik boşa çıkmış gibi...
Seçim geride kaldı, şimdi geleceğe bakma zamanı...
Bugün tarihin tozlu raflarından karşımıza Sinan Cemgil çıktı...
Sinan Cemgil, 1944 yılında İstanbul'da Erzurumlu Cemal Bey'in torunu, Adnan ve Nazife Cemgil'in oğulları olarak dünyaya 'merhaba' dedi...
Dedesi Cemal Bey Kurtuluş Savaşı sırasında Muğla Kuva-yi Milliye örgütünün başkanlığını yaptı...
Babası Adnan Cemgil ve annesi Nazife Cemgil Ankara Dil Tarih Coğrafya Fakültesi'nin (DTCF) önde gelen aydınlarındandı...
Türk Barışseverler Cemiyeti'nin ,
Menderes hükümetini TBMM kararı olmadan Kore'ye asker göndermesini protesto etmesi nedeniyle Adnan Cemgil'in aldığı hapis cezasıyla Sinan Cemgil çocuk yaşta cezaevi ile tanıştı...
Annesi Nazife hanım da aynı dava sebebiyle Yozgat'a sürgün edildi...
Sinan, liseden sınıf arkadaşı Kadir Manga ile birlikte 1964 yılında ODTÜ Mimarlık Fakültesi'ne girdi...
Çok başarılı bir öğrenci olan Sinan; İngilizce, Fransızca, İtalyanca, İspanyolcayı ana dili gibi biliyor ve okulda arkadaşlarına bilgilerini aktarıyordu...
Öğretici kimliği ile ODTÜ'de 'hoca' olarak anılmaya başladı...
'Hocam' deme geleneği ODTÜ'de bugüne kadar sürdürüldü...
Sinan Cemgil ODTÜ Fikir Kulübü kuruluşunda yer aldı...
Daha sonra Türkiye İşçi Partisi'ne üye oldu...
68 Kuşağı öğrenci liderleri arasında yer edindi...
12 Mart muhtırası sonrası arkadaşlarıyla Ankara'yı terk etti ve Elbistan yakınlarındaki Nurhak Dağı'nda kamp kurdu...
Arkadaşlarıyla Kürecik Radar Üssü'ne baskın yapmayı planladı, ancak baskın öncesi askerlerle girdikleri çatışmada arkadaşları Kadir Manga ve Alpaslan Özdoğan ile birlikte öldürüldü...
Tarih 1971'in 31 Mayıs'ı ve bugün Sinan ve arkadaşlarının ölüm yıldönümü...
Sinan'ın cenazesini almaya gelen babasının, etrafına toplanan köylülere hitaben yaptığı konuşma halen belleklerde yerini aynı tazelikte korumaktadır...
"Bu oğlum Sinan. Bunlar da onun arkadaşları, kardeşleri...
Onlar da oğullarım. Bu çocuklar, bu oğullar bu ülkeyi, bu halkı, sizleri sevdiler. Başka bir istekleri yoktu. Her biri birer dehaydı. Her biri üstün zekalı güzel çocuklardı.
Dileselerdi, düzenin adamı olsalardı, şimdi burada cansız yatmazlardı. Birer milyoner olurlardı. Ama onlar halkı, sizleri sevdiler. Sizin sorunlarınızı omuzladılar"...
Olay kısaca bu...
Işıklarda uyusunlar...
Türküde 'güneş doğmaz, uçan kuşlar yuva kurmaz' diyorsa da Galatasaray uçtu ve camiasına güneş doğdu...
Bitime iki hafta kala şampiyonluğunu ilan eden Galatasaray camiasını kutlamak da bizim boynumuzun borcu...
Cumhuriyetimizin 100'üncü yılında gelen bu şampiyonluk ayrıca kıymetli olsa gerek...
Bugün 31 Mayıs,GEZİ'nin yıldönümü o da çok çok kıymetli...
Üzerinden on yıl geçmesine rağmen halâ taptaze duruyor GEZİ...
Detaylar bir sonraki yazıda!..
Umutların tükenmemesi tek arzumuz...
Hoş kalın, dost kalın...