Kübra Karabulut/Ankara

Cumhuriyet Halk Partisi'nde (CHP) cumhurbaşkanlığı seçiminin kaybedilmesinin ardından başlayan değişim, dönüşüm tartışmalarını, CHP’nin sorunlarını Gelecek İçin Biz Sözcüsü İlhan Cihaner’le konuştuk.

CHP'nin ideolojisinin netleşmesi gerektiğini söyleyen Cihaner, CHP'ye 'soldan bir yaklaşım' ve 'buna uygun bir pratiğin hakim olması' gerektiğini söyledi. 

'TARTIŞMA 'HER ŞEY GÜZEL OLACAK'CILARLA 'YİNE BAHARLAR GELECEK'CİLER ARASINDA BİR ŞEYE DÖNÜŞTÜ'
CHP içindeki son değişim ya da dönüşüm tartışmalarına nasıl bakıyorsunuz?

Biz değişim, dönüşümün ve bu tartışmaların CHP için bir fırsat olduğunu düşünüyoruz. Doğru zeminde, doğru başlıklarda tartışma yapılması halinde giderek Türkiye’yi daha iyi bir ülke haline getirecek bir dinamiğe dönüşebileceğine inanıyoruz. Özet bir şekilde eğer bir değişim/dönüşümden bahsediliyorsa bunun 3 sütun üzerinde yükselmesi gerektiğini düşünüyoruz. En önemlisi ve zemininin partinin siyasi tutumunun, ideolojisinin netleştirilmesi, kristalize edilmesi, açıkça tarif edilmesi, bunun da demokratik ve katılımcı bir süreçle, tabanında içselleştirileceği bir yöntemle yapılması gerektiğini düşünüyoruz, birinci sütunun bu olduğunu düşünüyoruz. İkincisi partiyi bugüne getiren, bu yanlışlara imza atan kadroların da değişmesi gerektiğini düşünüyoruz, istisnasız bir şekilde. Yani bugüne kadar bu sürecin hatalarını yapacaksınız, pratikte bu hatalarda pay sahibi olacaksınız, yönetim kademesinde olduğunuz halde ses çıkarmayacaksınız, alkışlayacaksınız, itiraz edenleri düşmanlaştıracaksınız, şimdi geriye dönüp değişimin unsuru olacaksınız. Bu olmaz, bu kadrolarla da değişim yapılmaz. Dolayısıyla bir kadro değişimi de şart. Kadro değişiminin yapılabilmesi noktasında, CHP bu konuda en şanslı partilerden birisi. Sanırım herhangi bir uzmanlık alanı dahil olmak üzere kadro sıkıntısı çekmeyecek, partili insan kaynağı anlamında böyle bir sıkıntı yaşamayacak ender bir partiyiz. Bu hususta sadece parti üyeleri değil, şu ya da bu gerekçeyle partiye üye olamamış/olmamış ama CHP’ye umut bağlamış inanılmaz bir kitle de var. Dolayısıyla kadro değişiminde o kitlelerin de partiye kazandırılmasını içermesi lazım. Bir kadrosal yenilenme derken sadece kamuoyunun gözü önünde olan milletvekilleri, şu ya da bu dönemde yöneticilik yapmış, böyle bir tartışma olunca hemen kapısına gidilen isimleri kastetmiyoruz. Yeni isimler, Türkiye toplumu genç bir toplum genç, kadın isimlerin yoğunlukta olduğunu kastediyoruz. Üçüncü sütun da parti içi hukuk, bunun en önemli bileşeni tüzük. Genellikle tüzük üzerinden tartışılıyor ama parti içi hukuk, tüzüğü de içerecek. Hem o hukukun uygulanmasını da garanti altına alan mekanizmaların da öngörüldüğü parti hukukuna ihtiyaç olduğunu görüyoruz. Parti içi karar alma mekanizmalarına katılımcı, demokratik şekilde tarif edildiği parti içi bir hukuka ihtiyaç var.

Tartışma her şey güzel olacakçılarla, yine baharlar gelecekçiler arasındaki bir şeye dönüştü. Burada yine partinin değişiminin doğru kavranmadığını görüyoruz. Yine bu değişim, dönüşüm tartışmaları son seçim yenilgisi dinamikleri üzerinden konuşuluyor. Oysa son seçim yenilgisi belki de 15-20 yıllık bir sürecin biriktirdiği sorunlar nedeniyle yaşandı. İdeolojiye, kadroya, parti içi hukuka yaptığımız vurgu bunlarla ilgili yani siz siyasetten yoksun, dizayncı, siyaset mühendisliğine dayalı bir yol izlemişsiniz yıllar yılı ve orada bir şeyler birikmiş, gelmişsiniz ve burada yenilmişsiniz siz sadece seçimin ve seçimin öncesindeki 5-6 ayı göz önünde bulunduran bir süreç üzerinden analiz yapıyorsunuz. Burada bir öz eleştiri de yok. Son zamanlar öz eleştiri adına şöyle bir şey görmeye başlıyoruz bunların hepsi bu değişim ve dönüşümü baltalayan şeyler, yanlış davranıldığını gösteren şeyler. Zaten parti içi iktidarı elinde tutan kişiler şöyle yapacağız, şöyle yapmalıyız diyor. E yapsaydınız ve yapın! Hala o koltuktasınız. Yani nasıl ki iktidar kendi muhalefetini yaratma çabası içerisindeyse ve bunu da önemli ölçüde belli noktalarda başardıysa CHP içinde değişim dönüşümle parti içi iktidara talip olan yapılar arasındaki yarışta da parti içinde iktidarı elinde bulunduranlar parti içi muhalefeti de belirlemeye çalışıyor. Yani bir üçüncü yola, bir ideolojik siyasi tartışmaya sağlıklı bir tartışmaya izin vermemeye çalışıyorlar. Bunu bazen görmezden gelerek bazen sadece iki taraf varmış gibi algı yaratarak yapıyorlar. Karayalçın’a atfedilen bir haber vardı dün, kendi ağzından mı çıktı bilmiyorum ama ‘taraflarla görüşerek’ demiş. Mesela bu ‘taraflar’ kullanıldığı an tartışma kişilere indirgeniyor. Bir ideolojik, siyasi, nasıl bir parti sorusunun cevabına göre belirlenen bir taraf tarifi yok orada, işte bir mevcut yapı var, Sayın Genel Başkanın kişiliğiyle özdeşleştirilen, bir de İBB Başkanının kişiliğiyle özdeşleştirilen bir yapı var ve sanki sadece bu ikisi varmış gibi. İşin ilginç tarafı bu ikisinin de siyaseten tarif ettiği bir şey yok. Şimdi o süreçte rol alanlar, dediğim gibi hem yenilgide pay sahibiler hem bu 15-20 yıllık süren bir politik tutumun sonuçlarını yaşıyoruz. Diğer bakış açılarını ve bir üçüncü yolu ya da üçüncü bir bakış açısına izin vermiyorlar ve bunun tartışılmasına da izin vermiyorlar. İzin verilmiyor diye bunun yapılmayacak hali yok ama asimetrik bir yarış oluyor bu haliyle. Bir yanda genel merkezin olanakları var diğer yanda yine güçlü bir yapı var. Oysa taban böyle değil, tabana baktığımız zaman bu 15-20 yıllık parti iktidarının tabanı sağa angaje etme çabasına rağmen parti tabanı hala meşruiyeti sadece soldan kabul görebiliyor. Bundandır ki seçim sürecinde unutulan, hiç duymadığımız sol, sosyal demokrat içi boş olsa da onların dilinde işte laiklik, Atatürk, sokak siyasetini yeni yeni duymaya başladık. Oysa biz sokak dediğimizde AKP’nin Türkiye’yi hapsettiği bu olağanüstü rejime karşı muhalefetin de olağanüstü davranması gerektiğini söylediğimizde parti meclisindeyken ya da milletvekiliyken biz neredeyse parti aleyhine konuşmakla, bozgunculukla, “sırası mı şimdi bunun” gibi sözlerle ya da sağınsolun kalmadığı bir dünyada bunların tartışılmasının yeri mi?”, “Türkiye Norveç mi?” gibi sözlerle bıyık altından gülerek karşılanıyorduk. Bunu hiç unutmuyorum. Siyasetin yapılacağı yer sokaktır. Sokak siyaseti, elinize molotof kokteyli alıp araba yakmak demek değildir.  AKP Gezi Direnişi’nden sonra sokak siyasetini buraya sıkıştırsa da siyasetin yapılacağı yer, yurttaşla buluşulacak yer sokaktır. Üçüncü yolu inşa etmemiz lazım, CHP tabanında buna bakan yabana atılmayacak kişi, grup, seçmen var ve bu yüzden medyanın da kulağını biraz bu tarafa açması lazım artık.

'TROL FAALİYETLERİNE, ŞİŞİRME BİR TAKIM MEKANİZMALARA İHTİYAÇ YOK'
Mevcut yönetimde halkla ilişkileri yöneten kişiler ne derece başarılı? Muhalif basın kuruluşlarıyla ilişki nasıl olmalı?

Eğer ilk düğme yanlış iliklendiyse bunun iletişimi de yanlış olur.   Öncelikle her bir basın danışmanıyla, her bir genel başkan yardımcısıyla ilişki formatları değişti. Ek olarak şu ya da bu şekilde partinin kendi medyasını yaratma çabası hangi gerekçeyle olursa olsun medya algısına da tersti. Ana muhalefet partisi olarak seçmenin dörtte birinin oyunu alıp bunu trol faaliyetleriyle, şişirme birtakım mekanizmalarla halka duyurmanıza gerek yok. Seçim dönemindeki propaganda sürecini kastetmediğimi belirtmek isterim. Bu söylediklerim son tartışmalara yöneliktir. CHP’nin bir gazete ya da televizyonu fonlamasına ihtiyacı olmamalı. Eğer iletişimi doğru kurup, doğru şeyler söylerseniz zaten haber olup vatandaşa ulaşır. Temel yaklaşımın, siyasi tutumun olmaması sebebiyle siyasal iletişimin de medyayla ilişkilerin de doğru kurulmadığı çok açık, ortada. Seçim sonucuna bakıp, seçim sonrası tartışmalara bakıp bu söylediklerimi görmek mümkün.

'MUHALEFET HÂLÂ DEVLET ELEŞTİRİSİNDEN UZAK DURUYOR'
> Akbelen direnişinde CHP yönetimi nasıl bir sınav verdi?

Akbelen, sokak işte. Biz Akbelen’e Gelecek İçin Biz olarak 2021 yılında bölgeye giderek, 7-8 gün orada kalmıştık. Bugün yaşananları, o günlerde tarif etmişlerdi. Biz konunun gündem olması için o zamanlar da uğraştık. Öncelikle Akbelen için şunu söylemeliyim, Akbelen olayı aslında hem hükümetin hem devletin gerçek niteliğini çok net bir şekilde ortaya koyan ve sonuna kadar siyasallaştırılması gereken bir olay. Yani çevreye düşman, halka düşman, sermayenin emrinde bir kolluk pratiği ve buna rağmen muhalefetin hala bir devlet eleştirisinden uzak durduğu bir alan. Akbelen’de gördüğümüz resmen bir ders. Ormanı, çevreyi yağmalayan bir iktidar var. Varsayalım ki gerçekten Türkiye’nin gerçekten elektrik ihtiyacı için önemli olan ama orada yaşayan insanların istemediği bir durum var. Akbelen’de yaşananları normalleştirmek için özellikle sağ basın enerji ihtiyacından söz ediyor. Olabilir de ama orada bir yaşam var, habitat var, ağaca, insana, hayvana varana kadar bir yaşam söz konusu… Bu sorunu çözmeden oraya girilmez ki aslında hiç giremezler. Karbon salınımından, fosil yakıt tüketimine kadar dünyanın geldiği noktada bunu doğrudan doğruya bunu özel şirketin lehine olacak şekilde katlediyorlar. Sonra bizim medya ilişkilerimizden sorumlu kişiler de ‘aman devleti eleştirmeyin, orduyu eleştirmeyin’ diyorlar. Bu inanılmaz aydınlatıcı bir ders niteliğinde. Çünkü devletin de aslında son tahlilde sermayeden yana nasıl vahşileşebildiğini ki hükümet zaten böyle ama devletin de aslında vahşileşebildiğini görüyoruz. Akbelen çok önemli bir devlet dersidir. Ciltlerce, belki de kitapta yazılarak anlatılması gereken bir mesele. Biz 2021’de gittiğimizde orada dayanışma gösterdik, bizlere anlattılar durumu, biz o günlerde gündem olması için çabaladık. CHP ve Sayın Genel Başkan’ın ve vekillerin oraya gidişi CHP’ye dair öfkenin, partililerin içinde de bir öfkenin, kırgınlığın olduğu bir sürece denk geldi. Bunun etkisi olmadığını söylemek mümkün değil ancak Türkiye’nin her yerinde bu tarz durumlar var, Kaz Dağları’nda, Cerattepe’de ve daha pek çok yerde çevreye ilişkin bu tarz yağmalar ve direnen halk var. Bir parti nedir? Bir parti orada direnenlerin yanına gidip biraz dinleyip oradan ayrılan mıdır, yoksa sahiden direnişin parçası olan, giderek direnişi büyüten, direniş üzerinden kendi ulaşabildiği halk kesimlerini de direnişe dahil edebilen midir? İkincisi olması lazım. Direnişçilerin tepkisinin sebebi de bence burada saklı. Yıllardır orada direniyorlar ve yalnızlar. Burada büyük bir yağma var fakat bütüncül yaklaşım olmadığı için sonucu yok. Sermaye eleştiriniz yoksa, politik ve ideolojik bir düzen eleştiriniz yoksa kopuk kopuk şeyler ortaya çıkıyor.

'CHP DEĞİŞİRSE TÜRKİYE DEĞİŞİR'
CHP’deki olası değişim söz ettiğiniz üçüncü yolla yaşanırsa, Türk siyasi yaşamı bundan nasıl etkiler?

CHP değişirse, Türkiye değişir. Bahsettiğim 15-20 yıllık evveliyatı olan aymaz politikalar, Türkiye siyasetini topyekun sağa kaymasına neden oldu. CHP’deki üçüncü yolla birlikte soldan -sosyal demokrasinin güncel krizlerini soldan- aşan bir yaklaşımın hakim olması, bununla uygun bir pratiğin olması bir kere siyasi yelpazede taşların yerine oturmasını sağlayacaktır. CHP’nin tabanı 15-20 yıllık sağa dönük endoktirinasyona rağmen hala dünyayı sol, sosyal demokrat değerler üzerinden, Atatürk’ün miras bıraktığı kurucu değerlerimiz üzerinden güçlü bir şekilde tutuyor. Eğer bu yaşanmazsa Türkiye’de toplumsal barışın da temeli olan laikliğin ortadan kalktığı, ekonomik sömürünün çok daha derinleştiği ve normalleştiği bir zemin yaratılacak.