Kanserle mücadele sadece fiziksel değil, ruhsal bir savaş da gerektiriyor. Bu savaşı kazanıp hikâyesiyle pek çok insana ilham olan Serap Kurşun Kanmaz, deneyimlerini “Yaşam Sonsuz Değildir” adlı kitabında topladı. Cerrahpaşa Hastanesi çocuk kliniğine bağışlanacak kitap geliriyle umut ışığını çoğaltmayı hedefleyen Kanmaz, yaşamı sevgiyle kucaklamanın ve dayanışmanın önemini vurguluyor.
İşte BirGün haberden, Serpil Meriç'in Serap Kurşun Kanmaz ile yaptığı röportaj;
Serap Kurşun Kanmaz, ‘Yaşam Sonsuz Değildir’ adlı kitabıyla kanser hastalarına umut aşılıyor. Kitabın gelirini çocuk hastalara bağışlayacağını belirten Korkmaz, “Kanser tanısı konan insanlara destek olma amacıyla yazdım” diyor.
Serpil MERİÇ
Kanserle mücadele, sadece fiziksel değil, aynı zamanda ruhsal bir savaş. Bu savaştan galip çıkan ve hikâyesiyle birçok insana umut olan Serap Kurşun Kanmaz, yaşadıklarını bir yaşam rehberine dönüştürdü. “Yaşam Sonsuz Değildir” kitabıyla okurlarına ulaştırdığı mesaj, dayanışmanın ve sevginin gücüne olan inancını pekiştiriyor. Kitabın geliri Cerrahpaşa Hastanesi çocuk kliniğine bağışlanacak. Kanserle mücadelesinde “Anka Kuşu” metaforuyla yeniden doğuşun simgesi haline gelen Kanmaz, hem kişisel hikâyesini hem de insanlara ilham veren yazarlık yolculuğunu anlattı.
Kanmaz ile hastalık sürecinden yazarlık deneyimine, umut dolu bir yolculuğa çıktık.
İlk kez kanser olduğunuzu öğrendiğinizde ne hissetmiştiniz? “Neden ben?” duygusu geldi mi hiç?
Vücudumun sinyal verdiği, ufacık da olsa yaşadığım belirtiler vardı. Her insanın farklı sebeplerle yaşayabileceği çok basit belirtilerdi. Benim iki ay içinde üç kez yaşadığım, vücudunuzun size verdiği farklı sinyallere önem verin derim. Toplum içinde anlattığınızda, özellikle de bir süreklilik varsa, “Bende de var, bir şey olmaz” düşüncesine lütfen katılmayın. Yaşadığım belirtilerin kanserden kaynaklandığını ilk öğrendiğimde, sanırım daha önce birçok hastaya eşlik etmiş olmanın tecrübesiyle önce çok sessiz kaldım. Çekim odasında başlayan süreçte, dışarıya çıktığımda, gerçeğin tam olarak ne olduğunu öğrenme isteğini çok yoğun yaşadım. Genel olarak kontrolü çok iyi sağladığımı net olarak söyleyebilirim. Benimdi ve bana gelmişti. ‘Polyanna’cılık oynayamam, çok zor bir süreçti ama kabul etmenin en iyi tedavi başlangıcı olduğunu yaşayarak gördüm. Tedaviye daha çabuk eşlik ediyorsunuz. Ruhsal travmaların getirdiği “Neden ben?” duygusu ise tüm samimiyetimle söylüyorum bende hiç yaşanmadı
KÜLLERİNDEN DOĞUŞ
Mücadele sürecini anlatmak için siz hangi metaforu kullanıyorsunuz?İyileşme sürecinde “yeniden doğmak” hissiyatını çok yoğun yaşadım. Küllerinden doğmak… Hastalığı atlatan bir kişinin Anka Kuşu gibi küllerinden yeniden doğduğu metaforu, çok büyük bir güçle hayata döndüğünü anlatır. Size birçok örnek verebilirim. Bu süreçte yaşadığım iniş çıkışlarla duygularımdaki farklılaşmaları da zaman zaman hissediyorum. Ama iyi yönetmeye çalışıyorum. Mesela öyle anlar yaşıyorsunuz ki dalgalara karşı kürek çekiyorsunuz. Sürekli gelen dalgalar nedeniyle zorlandım ama asla kürekleri elimden bırakmayı düşünmedim. Her dalgada zorlansam da hep ilerlemeyi istedim. Hastalığı atlatırken “Sizi Anka Kuşu’na benzetiyorum, küllerinden yeniden doğmayı büyük bir güçle hayata geçiren, gerçeğe dönüştüren nadir insanlardansınız” yorumunu yaparak bu metaforu benim için ilk kullanan ve beni çok etkileyen sevgili Hocam Esen Altınoğlu Karahan’a da bu benzetmesi için sevgiler…
Hayata pozitif bakmanın gücünden, mücadelenize katkılarından bahsedebilir misiniz?
Benim de zaman zaman endişe anları yaşadığım dönemler çok oldu. Yaşamam gereken süreçte çok büyük olumsuzluklarla karşılaşabilirdim. Elbette ki hâlâ devam eden endişeler de var ama tavsiyem zaman zaman bırakın olsunlar. Onlar sayesinde savaşacağınız alanı oturtuyorsunuz ve bunu bilinçli yapmıyorsunuz. Dolayısıyla bu süreçleri yaşamalıyız, böylece yönetim hâkimiyetine çok daha sağlıklı sahip oluruz. Ben kendi adıma öyle yaşıyorum.
Hayatınızda kanser sonrası neler değişti?
Özellikle nüksten sonra özverili davranmış insanlara yaşamlarında mutluluklar dileyerek el salladım. Hastalığımı sahiplendim, beraber yürümem gereken yol arkadaşım olarak kabul ettim. Her birey yaşadığı ve yaşattığı misyonla büyür ya da küçülür. Hayatı kimsenin benden çok sevmediğine inandım ki olması gereken budur ve ölümden hiç korkmadım. Bana hâlâ aynı duyguyu yaşatan inancıma şükrediyorum. Doğum ve ölüm, iki en büyük gerçek... Bunun bilinciyle, kabulüyle büyümüş bir birey olarak zorluk çekmedim. Sanırım o değerli kavram yine önümüze geliyor, sevgi... Sevin, sevilin, sizi merak eden ve sizin merak ettiğiniz dostlarınız olsun. Sonrası zaten kendi akışında gelir.
Yazmaya nasıl karar verdiniz?
Yazmaya lise yıllarımda şiirle başladım ama daha sonra beğenmedim ve yırtıp attım. Kitap yazma sürecinde ise hastalığımın nüksettiği sıralarda yazılarım hazırdı, bunları toplama-çıkarma konusunda sağ olsun editörüm çok özverili davrandı. Şu anda da el yazımla kâğıtlara yazıp, fotoğraflarını çekip, “Bakalım çözebilecek misin” diye kendimle dalga geçerek ona gönderiyorum. O yazıları çözdüğü için teşekkürler. Bizlere, okuyuculara, çocuklarımıza çok emeği geçti.
∗∗∗
ÇOCUKLAR İÇİN UMUT
Kitap yayımlama fikri yazılarımın kanser tanısı konan insanlara katkı sağlayacağı inancıyla doğdu. Dolayısıyla, ilk amaç olarak, istediğim gibi yazabilirsem, bu sürecin olumlu yaşanması amacına öncelik verdim. Yazdıklarımın hepsi gerçek, o gün de bugün de arkasında durduğum yaşamımdan, yaşadığım süreçten sadece bir kesit. Zaman zaman yaşadığım çılgınlıkları da yazdım, onların da hepsi gerçek. Ufacık bir olumlu örnek teşkil edebildiysem ne mutlu bana. Ayrıca hasta çocuklara yönelik finansal desteğin de çok değerli olduğunu hissederek yazdım. Kitabın gelirini çocuklar için derneğe aktarma fikri öncesinde içinde bulunduğum oluşumlardan, paylaşımlardan kaynaklandı. Çok da güzel oldu, sadece ben değil, yüzlerce insan yavrularımıza sahip çıktı. Kitap satışlarımız çok iyi gitti, ikinci baskıya geçiyoruz. Biz artık çocuklar için “bizler” olduk. Bu, çok kutsal amaca eşlik etmenin yaşattığı güzel duyguların en önemlisi oldu, hem benim hem de “bizler” için.∗∗∗
HAYAT DEVAM EDİYOR
Dostoyevski’nin “İnsancıklar” kitabını ikinci kez okuyorum. Son aldığım ise H. G. Wells’in “Doktor Moreau’nun Adası” kitabı. Tiyatro oyunu olarak en son Nevra Serezli ve Aziz Sarvan’ın oynadığı “Ağaçlar Ayakta Ölür” oyununu izlemiştim. Klasik müzik dinlemekten hoşlanıyorum. Hatta her sabah uyanır uyanmaz ilk iş olarak Chopin’in “Spring Waltz” eserini dinliyorum. Beethoven’i de çok seviyorum. Hastanedeki hocalarım ve hemşirelerim de benim bu rutin klasik müzik dinlemelerime alıştılar.∗∗∗
SERAP KURŞUN KANMAZ KİMDİR?
Kısaca Serap’ı anlatacak olursam, bu süreçte birbirimizi çok sevdiğimiz ve sahiplendiğimiz “ben”, tüm insanları, özellikle çocukları ve yaşlıları çok seven, tüm canlıları günahlarıyla, sevaplarıyla kabullenerek yaşayan biriyim diyebilirim. Bununla birlikte, ülkemizde ve dünyada çocuklara, kadınlara, yaşlılara ve can dostlarımız hayvanlara yönelik şiddeti, hatta katliamları görüp duydukça çok üzülüyorum. Diğer taraftan bu sorunlara duyarlı olan birçok insan olduğunu bilmek bana umut veriyor. En büyük kazancım ise, içinde bulunduğum bu süreci de bu hisleri hayatıma aksettirerek yaşamamdır.