Cumhuriyet gazetesi yazarı Mine Kırıkkanat, “Hayaller baro başkanlığı, gerçekler mafya avukatlığı” başlıklı son köşe yazısıyla gündeme oturdu. Kırıkkanat’ın hedefinde, eski İstanbul Barosu Başkanı Prof. Dr. Ümit Kocasakal ve İstanbul Barosu Başkanlığına aday olacağını duyuran Avukat Uğur Poyraz vardı.

Kırıkkanat her iki ismin de Adnan Oktar davasının avukatları olduklarını belirterek, duruşma tutanaklarında da alıntılar yaptı. Kırıkkanat, “Her tercih gibi, böyle bir tercihin de bedeli vardır. Adnancılar türü bir suç örgütünü savunanlara ‘mafyaya avukatlık yapıyor’ denir” ifadelerini kullandı.

Mine Kırıkkanat’ın gündeme oturan yazısı şöyle:

Savunma hakkı, hukukun kutsalıdır. Her sanık gibi Adnan Oktar Silahlı Suç Örgütü davası sanıklarının da avukatları vardır, olmalıdır.

Ama Adnancılar gibi toplumun dayandığı tüm etik kurallarını altüst, dinsel ahlakı tersyüz ve kandırdığı çocukları taciz, hatta tecavüz ettikten sonra fuhuşa dayalı şantaj metası olarak kullanıp avucuna aldığı muktedirler aracılığıyla da devletin içine FETÖ’yle birlikte sızan bir casusluk mafyasını savunmak; “meslek icabeti” ya da “savunma hakkı” gerekçeleriyle sıradanlaştırılamayacak bir tercihtir.

Her tercih gibi, böyle bir tercihin de bedeli vardır. Adnancılar türü bir suç örgütünü savunanlara “mafyaya avukatlık yapıyor” denir.

Av. Uğur Poyraz gibi hem mafyanın avukatı, hem kanal kanal TV gezip devlet, hukuk, ahlak nutukları atan sosyal demokrasi havarisi olunmaz. Prof. Dr. Ümit Kocasakal gibi hem mafyanın avukatı hem ulusalcı Kemalist hukukçu da olunmaz.

Kısaca hem mafya avukatı hem erdemli hukukçu olmaz! Olmaya kalkmak, en hafif tanımıyla hadsizliktir.

TUTUKLU GAZETECİLERE ÇAKMA ZİYARET

Mafya savunma kariyerinde, “kumarhaneler kralı” Ömer Lütfü Topal, Ayvaz Korkmaz çetesi ve seri katil Atalay Filiz’in avukatlığını da yapan Av. Uğur Poyraz, 2006 yılından öteye Adnancıların baş avukatı oldu. 2018’de bizzat Adnan Oktar’ın Edirne Cezaevi’nden kendisine yenilenmiş vekâlet gönderdiğine bakılırsa gizliden gizliye hâlâ avukatı... Gizliden gizliye diyorum, çünkü Uğur Poyraz, 7 Eylül 2018’de attığı bir tvitle Adnan Oktar’ın avukatı olmadığını ilan ettiyse de savcılığa yansımış bir istifa belgesi yok.

Zaten Uğur Poyraz, gizlemeye idmanlı bir zat.

11 Mart 2020 tarihinde attığı tvitte, kendisinden toplumsal duyarlılık bekleyen takipçilerine müjde veriyor: “Bugün öğleden sonra Silivri 9 No’lu Cezaevi’nde Osman Kavala, Barış Pehlivan, Barış Terkoğlu ve Murat Ağırel’i ziyaret ettim. Hepsinin çok selamları var. Enseyi karartmak yok.”

Ama aynı gün, aynı cezaevinde Adnan Oktar’ı ziyaret ettiğini saklıyor! Zaten aslen onunla görüşmeye gidiyor ve hem tutuklandığından beri ikinci kez ziyaret ettiği Adnan Oktar’la ilişkisini gizlemek, hem de kamuoyunda olumlu izlenim bırakmak için tutuklu gazetecileri paravan olarak kullanıyor!

Çünkü hukukçu kariyerinde parasal çıkara dayalı olmayan, siyasal ya da sosyal tek bir dava üstlenmemiş olan Av. Uğur Poyraz, İstanbul Barosu Başkanlığı’na oynuyor.

MANGALDA KÜL BIRAKMAYAN ULUSALCI

Peki, eski İstanbul Barosu Başkanı Prof. Dr. Ümit Kocasakal ondan daha mı matah? Ne yazık ki hayır.

Ümit Kocasakal’ın 2019 Ağustos ayında Adnan Oktar suç örgütünün iki numaralı “içtihat yetkilisi”, dijital veritabanı sorumlusu, FETÖ bağlantılı Didem Ürer’in lehine yargıya on dokuz sayfalık “bilimsel görüş” bildirdiği ortaya çıkınca, kendisine sosyal medyadan tek cümleyle örgütten kaç para aldığını, GSÜ’den mütalaa izni alıp almadığını sordum. Hakkında kitap yazmışım, Adnancıların pek sevdikleri bu tür hukuki mütalaalar için büyük tutarlar -en az 100 bin TL- ödediğini elbette biliyorum!

Kocasakal, tek soruma yirmi dokuz (!) karşılıkla eveledi geveledi, ama cevap vermedi. Kendisini şöyle savundu: “Çok şükür küreselci değil, ulusalcıyım, milliciyim, antiemperyalistim, Kemalistim. Hiçbir maske takmıyorum, olmadığım gibi görünmüyorum. Gerektiğinde bu güzel vatan için değil mangalda kül, mangal da bırakmayız.”

Bir ay sonra dava başladı, mahkemede kimi görelim?

GSÜ Hukuk Fakültesi’nin antiemperyalist hocası Ümit Kocasakal haysiyet mangalında hakikaten yutulmadık kül bırakmamış ve emperyalizmin bayraktarı Evangelist Kilise’nin yaratılış safsatasını Türkiye’ye kakalayan Adnan Oktar örgütünün “hukuk imamı” Noyan Orcan’ın avukatlığını üstlenmiş!

Savunduğu Noyan Orcan, rastlantıya bakınız ki Adnancıların adliyeleri boğduğu binlerce davada, üniversite hocalarından “bilimsel görüş” teminiyle ünlü ve... Halen örgüt yöneticiliğinin yanı sıra, Adnancıların turnike denilen tecavüz seanslarında “ECİR kazanmak” amacıyla küçük bir kız çocuğu ile dört erişkine “anal ve oral yoldan organ sokmak suretiyle, cebir kullanarak” cinsel istismar, saldırı vb. suç isnadıyla yargılanıyor.

HUKUK İMAMLIĞININ MARKA PATENT VEKİLİ

Ve koskoca hukuk profesörü Kocasakal, bitmek bilmeyen nutuklar attığı mahkemede böyle bir sanığı şöyle savunabiliyor: “Hukuk imamlığının yani hukukla uğraşmanın neresi suç onu anlayabilmiş değilim. Birçok yapıda hiyerarşik ilişkiler olabilir. Siz (hâkim) her hiyerarşik yapıyı örgüt mü kabul edersiniz, yoksa önce örgütü saptayıp bu örgüt sebebiyle bu hiyerarşinin varlığını mı saptarsınız? Merak ettim bir marka patent vekili olarak.”

Her sanığın savunulmaya hakkı vardır, evet. Ama hukukun da bir ahlakı ve avukatların da tercih hakları vardır. Büyük tutarlar karşılığında mafyaya avukatlık yapan hukukçuların, toplumda ve politikada rol modelliğine soyunma hakkı yoktur.

Bana kimse inanmadığım yazıyı yazdıramaz, düşünmediğim sözü söyletemez, zaten bu satırları da böylece yazabiliyorum.

Pek çok yoldaşım da yazmaz, Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan, Murat Ağırel de zaten kalemlerini kimse satın alamayacağı için tutuklular. Savunma hukukçularında da aynı ahlakı aramak, bizim hakkımız.

Ulusalcılığın acıklı marka patent vekili Ümit Kocasakal, “ben sevimli diktatörüm” diye dolaşmakla yetinsin.

Frapan giyimi giderek müvekkili Adnan Oktar’a benzeyen Uğur Poyraz ise sakın baro başkanlığına aday olmaya kalkmasın.