Ekonomist Murat Kubilay, "Belli ki Erdoğan’ın canı 128 milyar dolar konusunda çok yanmış ve güreşten mağlup ayrılmayı kendisine yedirememiş" değerlendirmesini yaptı.

"Geçtiğimiz haftalarda Cumhurbaşkanı Erdoğan, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’na seslenerek 'Bay Kemal 128 milyar dolar nerede diyordu, artık hiç sesleri çıkmıyor' dedi. Belli ki Erdoğan’ın canı bu konudan çok yanmış ve güreşten mağlup ayrılmayı kendisine yedirememiş" ifadelerini kullanan Kubilay, Politikyol'da "Erdoğan’ın 128 milyar dolar hamlesi" başlıklı bir yazı kaleme aldı.

Kubilay'ın yazısı şöyle:

AKP iktidarının canı 128 milyar dolar meselesinden ötürü fena yandı. Kuralları esneterek ve geride hukuki iz bırakmadan yaptıkları usulsüzlükler yerine; hepsi kayıtlı ve aleni bir şekilde kanıtlanabilecek işlemlere girişilince, hiç olmadıkları kadar yargılanma korkusunu hissetmeye başladılar. Ötesi, yapılan işlemlerin sonucundaki başarısızlığı da topluma anlatamadılar; haliyle itibar ve oy kaybı yaşadılar.

Yazının esas içeriğine geçmeden önce bu konuda emekleri olan isimleri öncelikle anmak gerek. 128 milyar dolar konusunun ortaya çıkarılmasında, gündeme taşınmasında, hatalı bilgilerin açıklanmasında ve iktidarın algı oyunlarının düzeltilmesinde sorumluluk alanlar vatanseverlik adına önemli bir görev üstlenmiş oldular. Bu çerçevede öncelikle Haluk Bürümcekçi olmak üzere, kendi adımı da gururla ekleyerek, Uğur Gürses, Kerim Rota, Hakan Kara ve Mahfi Eğilmez isimlerini vermek şart. Yine sosyal medyadaki anonim hesaplardan (onlar kendilerini biliyorlar) önemli paylaşımlarda bulunan vatansever kişilere de minnettar olmak gerek. Tüm bu çabalar neticesinde konu büyük ölçüde açıklığa kavuştu ve sadece sürecin yargıya intikal etme kısmı kaldı. Tabii şimdi değil, iktidar değişiminden hemen sonra.

Fakat söz konusu olan basit bir usulsüzlük değil, bir iktidarın ayakta kalma çabası da olunca; iktidarın değişeceği güne kadar bu konunun takipçisi olmak şart. Çünkü bizim ve siyasi partilerin sessizliğini iktidar partisi fırsat biliyor ve bu konu hakkında yeni algı oyunları sergilemeye başlıyorlar. Geçtiğimiz haftalarda Cumhurbaşkanı Erdoğan, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’na seslenerek “Bay Kemal 128 milyar dolar nerede diyordu, artık hiç sesleri çıkmıyor” dedi. Belli ki Erdoğan’ın canı bu konudan çok yanmış ve güreşten mağlup ayrılmayı kendisine yedirememiş. Önceki inkâr politikaları tutmayınca ve ardından pandemiden ötürü sattık açıklaması ikna edici olmayınca; yeni rezervlerle kafa karışıklığı yaratmak istemiş.

128 MİLYAR DOLAR VAKASINI HATIRLATALIM

Öncelikle 128 milyar dolar vakasını hemen hatırlatalım. Döviz ve altın cinsi rezervleri bünyesinde barındıran Merkez Bankası, kanununa uymayan bir protokolle rezerv yönetimini başında Berat Albayrak’ın olduğu Hazine ve Maliye Bakanlığı’na (HMB) fiilen devretmiş. Bu bakanlık da kamu bankaları vasıtasıyla piyasaya miktarı ve fiyatı belirsiz satışlarda bulunmuş. Satışlar sonucunda hedeflenen politika tamamıyla başarısız olmuş, böylece net kamu zararı gerçekleşmiş. Ayrıca örtülü satış yapıldığı için usulsüzlük oluşmuş ve ödünçler (swaplar) hariç net rezervlerin -50 milyar dolara kadar indirilmesiyle telafisi çok zor milli güvenlik açığı yaratılmış. Üstelik tüm bu süreçlere ilişkin kayıtlar TCMB, BDDK, HMB ve kamu bankaları nezdinde yasal olarak saklanmak zorunda; yani gerçeklerin ortaya çıkması çok kolay.

Şimdi dönelim yakın zamanlı gelişmelere ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu konudaki karşı hamlesine. Son dönemde TCMB brüt döviz ve altın rezervlerinde bir artış var. Son veriye göre 120 milyar dolara ulaştı ve bir şekilde 128 milyar dolara çıkarılıp seçmenlere ortada bir kayıp yok iddiasında bulunulacak. Bu son nokta benim tahminim, fakat önceki günlerde Erdoğan’ın yaptığı açıklamalar buna işaret ediyor.

Peki, TCMB brüt rezervleri son dönemde nasıl artırıldı. İlk yöntem, önceki dönemlerde olduğu gibi, yabancı merkez bankalarından swap yoluyla ödünç rezerv alınması. Çin Merkez Bankası (PBoC) ile yapılan anlaşma 6 milyar dolara yükseltildi ve Güney Kore Merkez Bankası (BoK) ile ilk kez 2 milyar dolarlık swap anlaşması yapıldı. Birtakım iddialara göre, Azerbaycan ve Malezya ile de benzer sözleşmeler imzalanabilirmiş. Bunun haricinde Türkiye’nin de üyesi olduğu IMF; ABD dahil tüm ülkelere toplamda 650 milyar dolar ederinde yeni rezerv imkânı dağıttı. Bu aslında bir nevi havadan para üretmek gibi, ancak yazının konusu bu olmadığı için bu ayrıntıya girmiyorum. Neticesinde kotası gereği Türkiye’ye de 6,4 milyar dolar düştü. Bir başka yöntem ise TCMB’nin döviz cinsi zorunlu karşılıkları artırması ve bu şekilde bankalara yatırdığımız döviz ve altınların daha büyük bir kısmının bu kurumlar yerine TCMB kasasında tutulması oldu. Bu yolla da 3,5 milyar dolarlık bir giriş sağlanacak. Tüm bu işlemlerle gerçek anlamda rezervler artmıyor, bunun yerine şişik gösteriliyor. Yani 128 bin dolar verip otomobil satın alıyorsunuz, ancak bir o kadar da taşıt krediniz bulunuyor.

Artışın bir kısmı ise reeskont kredileri yoluyla oldu. İşimiz algı yapmak değil gerçekleri ortaya koymak olduğu için bu yöntemin yerinde olduğunu ve elde edilen rezervin de hakiki olduğunu belirtelim. Yılbaşından bu yana bu yöntemle 11 milyar dolarlık net rezerv oluşturuldu. Hatta yakın zamanda yapılan bir değişiklik neticesinde bu şekilde aylık toplanacak rezerv miktarında bir miktar daha artış yaşanabilir. Teknik bir konu olduğu için çok detaya girmeyeceğim; bu yöntemle ihracatçı döviz gelirlerinin önden TCMB’ye park edildiği ve karşılığında TL kredi imkânı sağlandığını söyleyelim.

Tüm bu işlemlerle TCMB’nin brüt döviz ve altın rezervi 120 milyar dolara çıktı ve yıl sonunda 128 milyar dolara ulaşabilir. Fakat ödünçler ve yükümlülükler düşüldükten sonra gerçek rezervin, yani mülkiyeti TCMB’de bulunan tutarın, eksi 39 milyar dolar olduğunu hatırlatalım.

BU YAZIYI LÜTFÜ ELVAN’A ULAŞTIRALIM

Hepimiz biliyoruz ki bu örtülü satışlar Berat Albayrak döneminde yapıldı. İlk sorumlunun herkes kim olduğunu biliyor, fakat süreç yargıya taşınmadığı için yasal bir şekilde ifade edilemiyor. Bu noktada devreye mevcut bakan Lütfi Elvan’ın girmesi gerekiyor. Kamuoyuna çıkıp bu şekilde yapılan satışların tarih, miktar ve fiyatlarını gerekçeleri ile açıklaması gerekiyor. Fakat bu konuda hiçbir gelişme duymuyoruz. Peki, bu usulsüzlüğün içinde yer almasa da gerekli soruşturmayı ve neticesinde bilgilendirmeyi yapmamak Lütfi Elvan’ı da sorumlu bırakır mı? Bu soruyu idare hukukuna hâkim olanlar yanıtlamalı. Bir vatandaş olarak benim cevabımsa çok net; gerekli soruşturmayı yapıp sonuçlarını herkesi ikna edecek şekilde açıklamadıkça ilgili kurumların yöneticileri zan altında kalır. Öyleyse bu yazıyı Lütfi Elvan’a da ulaştıralım ve kamu vazifesinin gereğini henüz yerine getirmediği için huzurunu bozalım. Halkın gerçekleri öğrenmesi ve şüphe etmemesi için yeni bir 128 milyar dolar kampanyası yapalım. Bu kampanya neticesinde susarak kendilerini koruduklarını sananları sarsalım.