Danimarka ve Kanada, 1971’den bu yana, Kanada ile Grönland arasındaki Nares Boğazı’ndaki bir “kaya parçası”nda hak iddia etmek için “viski savaşları” veriyordu.

Hans adası, üzerinde yaşam olmayan yaklaşık 1 kilometrekarelik bir ada. Danimarka ve Kanada yaklaşık 50 yıldır bu ada üzerine bayraklarıyla birlikte bir şişe içki bırakarak ada üzerinde hak iddia ediyordu. Ancak bu “dostane savaş” adanın yarı yarıya paylaşılmasıyla sonlandı.

Ülkeler 1973’te boğazın sınırları üzerinde anlaşmaya vardı ama bu küçük adanın hangi ülkeye ait olacağı konusunda uzlaşamadılar ve bu konuyu ilerleyen bir tarihte kararlaştırmak üzere masadan kalktılar.

Hans Adası Kanada’ya da, Grönland’e de 18 km mesafede, yani uluslararası deniz hukukuna göre bu iki ülke de ada üzerinde hak iddia edebilir.

1984’e gelindiğinde Kanada cüretkâr bir adım atarak adaya asker çıkardı ve adanın kendilerine ait olduğunu göstermek üzere buraya Kanada bayrağı dikerek, yanına da bir şişe Kanada viskisi bıraktı.

Danimarka’nın Grönland’den sorumlu bakanı ise bu hareketin altında ezilmemek adına birkaç hafta sonra adaya gitti ve Kanada bayrağını Danimarka bayrağı ile değiştirerek, yanına da Danimarka’nın içkisi olan schnapps’ten bir şişe bıraktı. Kanadalı ve Danimarkalı yetkililer adayı sık sık ziyaret ederek aynı ritüeli tekrarladı, adaya içki şişeleri ve karşı tarafa hitaben yazılmış komik notlar bıraktı.

İÇKİ ŞİŞESİ HEDİYE EDİLDİ

Danimarka ve Kanada dışişleri bakanları  Kanada’nın başkenti Ottawa’daki imza töreniyle, adayı yarı yarıya paylaştılar. Ülkelerin meclisleri tarafından da onaylandıktan sonra yürürlüğe girecek olan anlaşma ile Kanada da teknik olarak Avrupa ile ilk kez karadan sınır komşusu olacak.

Kanada Dışişleri Bakanı Melanie Joly ve Danimarkalı mevkidaşı Jeppe Kofod, imza töreninde jest olarak birbirlerine birer şişe içki hediye etti. Kanadalı bakan Joly “Birçok kişi buna viski savaşı diyordu, bence bu, savaşların en dostanesiydi. Arktik bölgesi uluslararası iş birliği için bir yol gösterici ve burada hukukun üstünlüğü hüküm sürüyor” diye konuştu.

Kofod da anlaşmanın “uluslararası düzenin baskı altında ve demokratik değerlerin saldırı altında olduğu” bir dönemde yapıldığını ifade etti.