Çeviri: Ercan Çankaya

Opendemocracy’de Oğuz Alyanak ve Ümit Kurt imzasıyla yayımlanan analiz; 2014’ten bu yana Erdoğan’ın yaptığı atamaları odaklanıyor. Erdoğan’ın iktidarının ilk döneminde kendi çevresinden de olsa liyakat sahibi isimleri göreve getirdiği belirtilirken 2014’ten sonra tek kriterin koşulsuz sadakat olduğu dile getiriliyor.

AKP, 2002’de Türkiye’de iktidara geldiğinde Genel Başkan Recep Tayyip Erdoğan’ın yaptığı ilk şey, etrafını deneyimli bürokratlarla doldurmak olmuştu. Pek çok Türk vatandaşı, Erdoğan’ın kabinesine gelecek vaat eden isimleri alma yeteneğine güvendiği için bu uygulama AKP’nin ilerleyen yıllardaki başarısının anahtarı oldu.

AKP’nin ilk yıllarını belirleyen de bu liyakate dayalı yönetişimdi. Bazı seküler Türkler; Ali Babacan, Ahmet Davutoğlu, Abdullah Gül gibi bakanlara İslamcı geçmişleri nedeniyle şüpheyle yaklaşsa da öne çıkmalarını sağlayan aynı zamanda eğitim geçmişleriydi.

AB’ye katılım sürecinin baş müzakerecisi, Dış İşleri Bakanı ve aynı zamanda Başbakan Yardımcısı olan Babacan; Orta Doğu Teknik Üniversitesi’ni sınıf birinciliğiyle bitirmişti. Ardından ABD’de MBA yapmıştı. Babacan, Erdoğan’ın kabinesinde görev almadan önce Chicago’da mali müşavirlik yapıyordu.

AKP hükümetlerinde Dış İşleri Bakanlığı ve Başbakan olan Davutoğlu, Boğaziçi Üniversitesi’nde siyaset bilimi alanında doktora derecesine sahiptir. AKP’ye katılmadan önce Malezya ve Türkiye’de öğretim elemanlığı yaptı.

Devlet Bakanlığı, Dış İşleri Bakanlığı, Başbakan Yardımcılığı, Başbakan ve Cumhurbaşkanı olan Gül ise ekonomi doktorudur. AKP’nin selefi Refah Partisi’ne katılmadan önce İslam Kalkınma Bankası’nda çalıştı ve milletvekili olarak görev yaptı.

2014'TEN SONRA LİYAKAT DEĞİL SADAKAT
Erdoğan’ın 2014’teki Cumhurbaşkanlığına kadar benzer isimlerden üç AKP kabinesi oluştu. Bu tarihten sonra atamalarda liyakat değil; Cumhurbaşkanına sadakat öne çıkar oldu. Güreş şampiyonu Hamza Yerlikaya, Türkiye’nin 3. büyük kamu bankasının yönetim kuruluna atandı. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Başkanı Ebubekir Şahin, bir diğer önemli kamu bankasının yönetim kurulu üyeliğine seçildi. Ankara Hayvanat Bahçesi Başkanı Mustafa Sancar, Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu’nun başına getirildi. AKP Eski Gençlik Kolları Başkanı Erkan Kandemir’se Sağlık Bakanlığı Başkan Yardımcılığı’na getirildi.

Tüm bu isimlerin tek ortak noktasıysa AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a yakınlıklarıydı.

BULU, KAĞIT ÜSTÜNDE İDEAL BİR KAYYUM OLABİLİRDİ
Bu listeye en son Melih Bulu eklendi. Erdoğan, 2 Ocak 2021’de Bulu’yu ülkenin önde gelen ekonomik kurumlarından biri olan Boğaziçi Üniversitesi’nin başına atadı. Uzun süredir kendi rektörünü seçme geleneğine sahip bir kurumu yönetecek kişinin atama usulüyle belirlenmesi yaygın protestolara neden oldu.

Kağıt üstünde Bulu, ideal bir kayyum olabilirdi. Yüksek lisans ve doktorasını Boğaziçi Üniversitesi’nden almıştı. Fakat şansını daha sonra siyasette denemiş; önce İstanbul’un Sarıyer ilçesinde AKP’nin kurucu üyesi olmuş; ardından başarısız bir milletvekiliği aday adaylığı girişimi olmuştu.

Doktorasını tamamladıktan sonra akademisyenlikten çok özel sektörde çalışan Bulu, hem kamu sektöründe hem özel sektörde yöneticilik ve danışmanlık yaptı. Yarı zamanlı öğretim üyesi olarak çalıştıktan sonra İstanbul Şehir Üniversitesi’nde bölüm başkanlığı ve rektörlük yaptı. Daha sonra İstinye ve Haliç Üniversitelerinin rektörlüğünü üstlendi.

ESAS SORUN BULU'NUN İNTİHALCİLİĞİ
Boğaziçi’nin önceki rektörleriyle kıyaslandığında Bulu’nun akademik başarıları pek o kadar etkileyici görülmeyebilir. Fakat esas sorun Bulu, Boğaziçi Üniversitesi’nin başına atandıktan sonra ortaya çıkan doktora tezi ve diğer makalelerindeki intihal meselesiydi. Bulu’nun uygun bir referans vermeden, ayrıca kullandığı alıntıları tırnak içine de almadan başka eserlerden alıntı yaptığı ortaya çıktı.

Bulu, hâlâ istifa etmedi. Rektörlük makamına olan aşkı düşünüldüğünde muhtemelen de etmeyecek. Erdoğan, Bulu’yu görevden alabilir ya da üniversite personelinin kendi rektörünü kendisinin seçmesine izin verebilirdi. Fakat, kendini imparator gibi gören ve tahtını seven bir siyasetçi olarak bunu yapmadı.