ABD’nin Irak’taki askerî ve diplomatik adımları, Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi (KBY) merkezli yeni ve kalıcı bir güvenlik hattının inşa edildiğine işaret ediyor. Washington’un Irak’ın orta ve güney kesimlerinden kademeli olarak çekilirken askerî ve stratejik ağırlığını Erbil hattına kaydırması, özellikle Kasım ayı sonunda Süleymaniye’de bulunan Kor Mor gaz sahasına yönelik saldırının ardından belirgin biçimde hız kazandı. ABD’nin Erbil’e hava savunma sistemi sağlayacağını resmen açıklaması, bu adımın geçici bir önlem değil, uzun vadeli bir konuşlanma planının parçası olduğu yönündeki değerlendirmeleri güçlendirdi.
Kasım ayı sonunda Kor Mor gaz sahasına düzenlenen saldırı, KBY’nin elektrik üretiminin yaklaşık yüzde 80’inin devre dışı kalmasına yol açmıştı. Saldırının ardından Erbil yönetimi, sivil altyapının korunması gerekçesiyle ABD’den hava savunma sistemi talep etti. Washington cephesinden gelen açıklamalar, bu talebin olumlu karşılandığını ortaya koydu. Bu gelişme, ABD’nin Kuzey Irak’ta kalıcı bir savunma mimarisi kurma niyetini açık biçimde ortaya koyan ilk somut adım olarak değerlendirildi.
ABD’nin Bağdat Büyükelçiliği Maslahatgüzarı Joshua Harris, 11 Aralık’ta Bağdat’ta bir grup gazeteciyle yaptığı görüşmede Kor Mor saldırısına ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Harris, saldırıyı “şiddetle kınadıklarını” belirterek, “İran ve vekillerinin füze ve İHA tehditlerine karşı hassas altyapıyı koruyacak savunma sistemlerini konuşlandırmak için ciddiyetle ve hızla çalışıyoruz” ifadelerini kullandı. Harris’in açıklamalarında saldırının siyasi sorumluluğunun doğrudan İran ve İran’a bağlı yapılarla ilişkilendirilmesi dikkat çekti. ABD’li diplomat, asıl sorunun İran destekli milislerin elindeki askerî kapasitenin yayılması olduğunu savunarak, bu durumun hem Amerikalıların hem de Iraklıların güvenliğini tehdit ettiğini öne sürdü.
Washington’un söyleminde dikkat çeken bir diğer başlık ise Bağdat ile Erbil arasında giderek belirginleşen güvenlik ayrımı oldu. Harris, her iki yönetimle de temas halinde olduklarını belirtse de, hava savunma sistemi talebinin fiilen Erbil merkezli bir güvenlik mimarisine işaret ettiği görülüyor. KBY Başbakanı Mesrur Barzani’nin “sivil altyapının korunması” çağrısı ABD tarafından doğrudan karşılık bulurken, Irak merkezi hükûmetinin bu süreçte daha sınırlı bir muhatap konumunda kaldığı değerlendiriliyor. ABD’nin, Bağdat’ı İran destekli gruplar üzerinden baskı altına alırken Erbil’i doğrudan güvenlik ortağı olarak konumlandırdığı yorumları öne çıkıyor.
ABD’li diplomatın açıklamalarında Irak iç siyasetine yönelik açık uyarılar da yer aldı. Kasım ayında yapılan seçimlerde Şii partilerin oluşturduğu Koordinasyon Çerçevesi’nin çoğunluğu elde etmesine değinen Harris, bu yapı içinde ABD yaptırımlarına tabi Asaib Ehlil Hak, Ketaib Hizbullah ve Ketaib İmam Ali gibi grupların siyasi uzantılarının bulunduğuna dikkat çekti. Harris, İran destekli milislerin veya terörist grupların gelecekte kurulacak Irak hükûmetinde yer almasının güçlü ABD-Irak ortaklığıyla bağdaşmayacağını vurgulayarak, böyle bir adımın stratejik ilişkiyi riske atacağını söyledi.
ABD güçlerine yönelik olası saldırılara nasıl karşılık verileceğine ilişkin soruları da yanıtlayan Harris, Başkan Donald Trump’ın “güç yoluyla barış” doktrinine atıfta bulundu. Harris, ABD’nin çıkarlarını korumak için “her zaman ve her yerde gerekli tedbirleri alacağını” ifade etti. Bu vurgu, Irak sahasının yalnızca savunma değil, gerektiğinde doğrudan askerî karşılık üretilecek bir alan olarak görüldüğünü ortaya koydu.
ABD’nin Erbil’e hava savunma sistemi sağlama kararının, daha önce Washington’un Kuzey Irak’ta kalıcı bir yerleşme planı üzerinde çalıştığına dair değerlendirmeleri güçlendirdiği belirtiliyor. ABD Savunma Bakanlığı yetkililerinin son dönemde Erbil’de Peşmerge güçleri ve KBY İçişleri Bakanlığı yetkilileriyle yoğun temaslarda bulunması da dikkat çekti. Bu görüşmelerin “Irak’ın istikrarını hedef alan kötü niyetli aktörlere karşı koordinasyonun güçlendirilmesi” amacıyla yapıldığı ifade edilirken, güvenlik işbirliğinde Bağdat’ı devre dışı bırakan bir hat kurulmak istendiği yorumları yapıldı.
Washington’un Kuzey Irak’taki diplomatik varlığının ölçeği de bu stratejinin önemli bir ayağını oluşturuyor. ABD Dışişleri Bakanlığı verilerine göre Erbil’de inşa edilen ve yaklaşık 796 milyon dolara mal olan yeni ABD konsolosluğu, dünyanın en büyük Amerikan konsolosluğu olmaya hazırlanıyor. Yaklaşık 50 dönümlük arazi üzerine kurulan yerleşkede Dışişleri, Savunma, Adalet ve Ticaret Bakanlıklarının yanı sıra USAID ve göç birimlerinin de yer alması planlanıyor. Personel kapasitesinin artırılması ve çok sayıda güvenlik biriminin aynı çatı altında toplanması, ABD’nin Erbil’de uzun vadeli bir varlık hedeflediği yönündeki değerlendirmeleri güçlendirdi.
ABD Başkan Yardımcısı Michael Rigas’ın 3 Aralık’ta Erbil’e yaptığı ziyaret de bu çerçevede dikkat çekti. Rigas, Mesud Barzani ile gerçekleştirdiği görüşmede yeni konsolosluğun ikili ilişkiler açısından bir dönüm noktası olduğunu belirtirken, Kor Mor saldırılarını kınadı. Barzani ise ABD’nin 1990’lardan bu yana Kuzey Irak’ı koruyan rolüne vurgu yaparak Washington’a teşekkür etti. Görüşmelerde “uzun vadeli ortaklık” vurgusu öne çıktı.

Öte yandan ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM), Ortadoğu’da konuşlandırılmak üzere “tek yönlü saldırı” kapasitesine sahip yeni bir özel görev gücü kurulduğunu açıkladı. “Akrep Sokması” (Scorpion Sting) adı verilen birliğin, tamamen otonom hareket edebilen kamikaze dronlarla donatıldığı bildirildi. Pentagon’un bu adımı, ABD’nin bölgede düşük maliyetli ancak yüksek etkili askerî kapasiteyi hızla devreye sokma stratejisinin bir parçası olarak değerlendirildi.
Pentagon, 1 Ekim’de yaptığı açıklamada Irak’taki Amerikan askerî varlığının azaltılacağını duyurmuştu. Reuters’e konuşan ABD’li yetkililere göre, 2025 başında yaklaşık 2 bin 500 olan asker sayısı 2 binin altına düşürülecek; birliklerin önemli bir bölümü Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi’nin başkenti Erbil’e yeniden konuşlandırılacak. Bağdat’ta kalacak askerlerin ise DEAŞ karşıtı operasyonlardan ziyade ikili güvenlik işbirliğine odaklanacağı belirtiliyor. ABD’nin Suriye’deki askerî faaliyetlerini yoğunlaştırma planları da bu yeni güvenlik mimarisinin bir parçası olarak görülüyor.
Bu gelişmeler, Washington’un Irak’tan tamamen çekilmek yerine, Erbil merkezli yeni ve kalıcı bir savunma hattı kurarak bölgesel çatışmalara hazırlıklı bir güvenlik mimarisi oluşturduğunu ortaya koyuyor.





