Spastiği hakaret olarak duymaya alışkın kulaklar, başlıktaki ifadeye şaşırabilir.

Fakat Toplumsal’ın düzenli takipçileri, engelliliğe ilişkin hak haberciliğinin en titiz mecralarından biri olan gazetemizde, spastik ifadesinin birincil anlamı dışında herhangi bir şekilde kullanılmayacağını iyi bilir.

Başlıktaki noktalama işareti kalabalığı da sizi şaşırtmasın. Röportajda söze değil suskunluğa da yer olduğunu, söze lüzum olmayan yerde sükunetin uyandırdığı merak, öfke ve hayrete de sığınılabileceğini ustamız Yaşar Kemal’den öğrendik.

AKP’nin ve müzmin ana muhalefet partisinin adaylarını anaakımda bol bol görüyorsunuz. Toplumsal, sayfalarını anaakımda yer verilmeyenlere de açıyor.

Dün, Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) birinci sıra Kağıthane Belediye Meclis Üyesi Adayı Ozan Şahin’le söyleştik. Ozan Şahin spastik, yani serebral palsili bir birey… Toplumda kasları ve iskelet sistemini etkileyen bu rahatsızlığın zihinsel geriliğe yol açtığına dair yaygın bir kanı olsa da her spastik zihinsel engelli değil. Ozan Şahin de algıları gayet açık, ülkeye ve siyasete ilişkin değerlendirmeleri çoğu adaydan daha tutarlı bir siyasetçi. Diğer siyasetçilere kıyasla bir eksisi olmadığı gibi doğuştan engelli olmanın getirdiği bir içgörüyle çoğu meselede görülmeyeni görebiliyor.

Ozan Şahin’le TİP Kağıthane Belediye Başkan Adayı Özlem Varlı Yılmaz aracılığıyla tanıştık. Onunla gerçekleştirdiğimiz söyleşiyi de Toplumsal’da okuyabilirsiniz. Söyleşiden önce hem Özlem Hanım’la hem Ozan Bey’le konuşma fırsatım oldu. Ozan Şahin, bir yıldır TİP üyesi, fakat 17 yaşından beri sosyalist olduğunu söylüyor. Büro Yönetimi ve Yönetici Asistanlığı okumuş. Daha sonra sanat tarihi okumaya da niyetlenmiş, fakat o bölümde beklediğini bulamadığı için bıraktığını söylüyor. Kamuoyunda E-KPSS olarak bilinen Engelli Kamu Personeli Seçme Sınavı’na ilk katılanlardan biri. Kısa süre devlet memurluğu da yapmış.

Özlem Varlı’yla söyleşimizi bitirip Ozan Şahin’le konuşmak için kaydı açtığımda söyleşi sırasında arada ara verip soluklanıp soluklanamayacağını soruyor, ilk defa partisi adına konuştuğunu söylüyor. Aday söyleşisinin bir röportaja evrileceği daha en başından belli oluyor. 

“Tabii…” diyorum… Fakat o sırada aklım sorusunda değil, başka yerde… Ustamız Yaşar Kemal’in tarım işçileriyle gerçekleştirdiği röportajlar geliyor aklıma. Emekçilerin sadece konuşarak değil susarak da anlatabildiğini o röportajlardan öğrenmiştik.

-        Ses kaydı alacağım ama iznin varsa bu söyleşiyi yazı olarak köşemde yayınlamak istiyorum.

-        (…)

Bir refleksle Özlem Hanım’a bakıyor. İkisi de tüm nezaketleriyle “tabii…”, “olur…” deseler de belki de söyleşiyi yapmayacağım ve kısa bir haber olarak geçiştireceğim endişesiyle ne farkı olduğunu soruyorlar. Niyetim bu değil tabii… Sohbetin seçime kadar okunup sonra unutulacak bir aday tanıtım söyleşisi olarak kalmasını istemiyorum. Sorularımı yine soracağımı, fakat yanıtları daha uzun bir yazının konusu haline getirmek istediğimi söylüyorum. Kabul ediyorlar. Ozan Şahin gülümsüyor, rahatlıyor ve "bu daha iyi olacak" diyor.

İlk sorumu soruyorum.

-Türkiye’de engellilerin sorunları neler ve seçildiğiniz takdirde belediye meclis üyeliğinin imkanları ölçüsünde ilçenizde bu sorunların çözümü için ne gibi adımlar atmayı planlıyorsunuz?

Düşünmeden söze giriyor.

-Ben 35 yaşındayım, 35 yıldır engelliyim. En büyük sorun erişim, diyor.

Duraklıyor, ifadeleri ciddileşiyor...

-        Hayata erişebilmek… Nasıl!?

Kendisi sanırım daha uzun bir ara verdiğini düşünüyor. Fakat birkaç saniye nefeslendikten sonra devam ediyor..

-        Engelliler hep mücadele vermek zorunda. Her şeyde, her konuda mücadele vermek zorunda kalıyor. Otobüse binerken, engelli rampasını açtırırken bile…

İfadeleri geriliyor.

-        Bu da doğal olarak hayata katılımı engelliyor. (…) Şöyle bir şey var aslında. Engelliler çok basit şeyler talep ediyor!... Yapılmayacak şeyler talep etmiyorlar, çok basit şeyler talep ediyorlar! (… ) Benim engelli olarak hayata katılmamı sağla ya, bu!.. Bundan farklısını talep etmiyoruz! Bunu bile yapamıyorlar veya yapmıyorlar…

Notlarıma bakıyorum, o arada bir şeyler daha söyleyecek gibi oluyor.

-        Eklemek istediğin…

-        Yoo, devam edelim…

-        Seçim çalışmaları nasıl gidiyor, karşılaştığın tepkiler nasıl?

-        Ben de elimden geldiği kadarıyla yoldaşlarımla beraber sokakta olmaya özen gösteriyorum. Halkla beraber, halkla iç içe olmaya özen gösteriyorum. Ve… Hem engelli olarak hem de Türkiye İşçi Partisi adayı olarak halktan çok olumlu tepkiler alıyorum. Evet, bazen şaşıranlar oluyor… (…?!) Ama o şaşıranlar da… Neden olmasın…

Ya zaten önemli olan bir engelli olarak ‘ben de varım’ diyebilmek.

(…)

-        Engelli olarak TİP’te politika yapmak gündelik hayatınızda neleri değiştirdi? Parti içinde engelli bireylere tutumla ilgili olumlu ya da olumsuz eleştiriniz var mı?

-        Şimdi öncelikle ben kendimi 17 yaşından beri sosyalist bir birey olarak tanımlayan bir engelliyim. Partili olmadan önce de sosyalist olarak mücadele verdim. Ama partili olmak tabii ki… Kendime güvenmemi sağlıyor. Partiye ait olmak, partiyle beraber mücadele vermek, partili arkadaşlarımla tartışmalar yapmak… Bunlar benim açımdan önemli, değerli şeyler… Aslında… Beni partide engelli olarak görmüyorlar. Ben de onlardan biriyim, onlarla beraber mücadele veriyorum. Zaten parti olarak ayrımcılık yapmadan herkesi mücadeleye davet ediyoruz.

Burada şey söylenebilir. Engelli olarak sosyalist mücadele vermek gerçekten daha zor. Şöyle anlatmak lazım. Hem engelli hem sosyalist… O da farklı o da farklı… İnsanlar bazen sosyalist olduğuma inanmıyor. Hem engelli hem sosyalist nasıl olunur?! (…) Ama (…) bana göre her engelli sosyalist olmalı. Sosyalistler her kesimin mücadelesini veriyor.

Heyecanlanıyor, ara verelim dedikten sonra Özlem Hanım’a bakıyor. Yoldaşı “ben ekleme yapabilirim belki” deyip yüzüne bakıyor. Her haliyle çok sevindiğini belli edip gülümsüyor. “Evet, evet” diyor.

-Aslında çok iç içe engelli olmakla sosyalist olmak. Temeli hak aramaktan geliyor çünkü. Hak arayan, hak arama mücadelesi veren her birey bir yönüyle sosyalist mücadelenin içinde. Engellilik zaten baştan aşağı hak arama mücadelesi üzerine kurulu.

Ozan Şahin, “evet” diyerek heyecanla araya giriyor. Yoldaşı “doğru ifade ediyor muyum?” diye soruyor. Kafasını sallayıp devam ediyor: 

-        Türkiye’de engellilik, nasıl anlatayım… Hep böyle “ah.. vah…”, acıma, sahte hoşgörü var. Bu olmamalı!

Özlem Varlı, araya girip “eşit yurttaşlarız sonuçta, bir farkımız yok birbirimizden” diyor.

-        Biz eşit yurttaş olmak istiyoruz, her alanda… Siyasi alanda, toplumsal alanda, her alanda eşit yurttaş olmak istiyoruz.

Özlem Hanım araya giriyor ve “Ozan tabii, kendisi gibi olan insanlara da cesaret veriyor,” diyor. “Siz de siyasete atılabilirsiniz, siz de belediye meclis üyesi olabilirsiniz, siz de politik alanda mücadele verebilirsiniz, sosyalist de olabilirsiniz, eşit yurttaşlık için mücadele verebilirsiniz. Bu benim şahsi görüşüm ve kıymetli bir şey örnek olmak.”

“Eklemek istediğiniz başka bir şey,” diyorum.

-        Benim hâlâ ülkeye dair, topluma dair, hâlâ bir umudum var. Hâlâ güzel şeyler yaşanabilir bu toplumda, bu ülkede. Bütün farklılıklarımıza rağmen bunu hep beraber başarabiliriz. Biz Türkiye İşçi Partisi olarak ve ben engelli bir aday olarak, engelli bir sosyalist olarak bunun mücadelesini veriyoruz toplumda. Ve inanıyoruz ki başarılı olacağız.

Yoldaşı Özlem Varlı’ya bakıyor, gülümseyerek… O da “Umudumuz Gezi’den miras bize,” diyor ve devam ediyor:

-        Birçok farklı insanın bir araya gelerek ortak bir şeye itiraz etmesi büyük bir umut. Yine bunu başarabiliriz.

Elim kapatmak için kayıt cihazına gidiyor. Ozan araya giriyor. “Biraz da Meclis’ten bahsedelim. O önemli” diyor, devam ediyor:

-        Türkiye İşçi Partisi olarak nasıl muhalefet yaptığımız ortada. En sağlam muhalefeti biz yapıyoruz.

Farkında olmadan eli yumruk oluyor.

-        O sebeple eğer belediye meclislerinde biz, bizim adaylarımız belediye meclislerinde olursa eğer, hem muhalefet yapabiliriz hem şeffaf belediyecilik adına adım atabiliriz. Belediyede olanları halka ifşa edebiliriz. Meclislere baktığımızda her şeyde oy birliği var. Muhalefet de iktidar da “evet” demiş… Ya arkadaş, niye!? Her şey halk yararına oluyorsa eğer niye bu kadar halk şikâyet ediyor. Halk adına güzel bir şey varsa tabii ki “evet” deriz. Ama halk adına, halka rağmen, halkın aleyhine bir karar verildiği zaman orada devreye Türkiye İşçi Partisi olarak biz, meclis üyelerimiz girecek. Biz orada halkı savunacağız, halk adına, halkla beraber siyaset yapacağız. Şu anda nasıl 4 tane vekilimizle muhalefet yapabiliyorsak aynı muhalefeti belediye meclislerinde de yapabileceğimize inanıyoruz.

Bitirirken sözü yoldaşına bırakıyor yine...

-        Biz eğer yüzde 11 12 bandında oy alırsak Kağıthane’de ikinci sırada belediye meclis üyesi adayımız Aylin Demir diye bir kadın arkadaşımız var. Şu anda mevcut belediye meclisine baktığımızda hep erkek üyelerden oluşuyor. Üç parti var, üçünün de üyeleri komple erkek. Biz ikinci arkadaşımızı da Meclis’e sokarsak aynı zamanda bir kadın üyeyle de temsil edilmiş olacağız. 

                                                                                                              ***

 

Bu satırların yazarı da engelli bir birey... Gazeteci olmasının sebebi, kekeme bir akademisyen olarak akademideki camdan tavanları aşamaması. Zoraki gazeteci... Bugüne dek 50'ye yakın engelli bireyle söyleşi ve röportajlar gerçekleştirdim. Kaderci bir kabulleniş içinde olanlarla da tanıştım, engelliliği bir "kariyer" olarak seçip tek kimliği haline getirenlerle de... Sosyalist engellilerdeyse hep umut gördüm. Kaydı kapattıktan sonra Ozan, engelli bir sosyalistin bu toplumda mutlu olabilmesinin mümkün olmadığını söylemişti. Söyleşi sırasında mutsuzluğa hiç değinmedi. Sadece umut verdi, mücadeleye çağırdı. Bu toplumda umut hep var...