Gazeteci Ali Avcu, Mavi Vatan'da, yani Doğu Akdeniz ve Ege Denizi'nde Türkiye'nin deniz yetki alanlarındaki sularda 2020 yılı itibarıyla başlayan gerileme sürecini analiz etti.

"Mavi Vatan olarak adlandırılan, Türkiye'nin deniz yetki alanları içerisinde yer alan Doğu Akdeniz ve Ege Denizi'nde, son yıllarda karşılaşılan en önemli zorluklardan biri, 2020 sonrası başlayan gerileme sürecidir" diyen Avcu, "bu gerileme, bölgedeki jeopolitik dengeler, uluslararası ilişkiler ve deniz yetki alanlarındaki çıkar çatışmaları nedeniyle daha da karmaşık bir hal almıştır" değerlendirmesinde bulundu.

Doğu Akdeniz'de enerji kaynaklarına erişimin, "bu sürecin merkezinde yer almakta ve bölgedeki ülkeler arasında sürekli bir rekabet unsuru oluşturmakta" olduğuna dikkat çeken Avcu, "Türkiye, bu rekabetten etkin bir şekilde yer alabilmek ve ulusal çıkarlarını koruyabilmek adına sismik araştırma ve sondaj faaliyetlerini sürdürmekte, böylece hem enerji bağımsızlığını güçlendirmeyi hem de deniz yetki alanlarında söz sahibi olmayı amaçlamaktadır" dedi. 

Bu faaliyetlerin, "hem Türkiye'nin hem de KKTC'nin ekonomik kalkınmasında kritik bir rol oynamakta" olduğuna vurgu yapan Avcu, "enerji tedarik güvenliği ve bölgesel güç dengesi açısından önemli bir faktör olarak ön plana çıkmaktadır" dedi.

Avcu, X hesabından yaptığı paylaşımın devamında şu ifadeleri kullandı:

Ancak, 2020 sonrası yaşanan gerileme, bu faaliyetlerin devamlılığını tehdit eder niteliktedir. Bu nedenle, Türkiye'nin uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarını kullanarak, bölgedeki faaliyetlerini sürdürmesi büyük önem taşımaktadır. Bölgesel ve uluslararası diyalog yoluyla, anlaşmazlıkların çözümüne yönelik adımlar atılmalı ve enerji kaynaklarına adil erişim sağlanmalıdır. Türkiye ve KKTC'nin bu süreçte ortak hareket etmesi, bölgedeki güç dengesinin korunmasına ve sürdürülebilir bir kalkınma vizyonunun gerçekleştirilmesine katkı sağlayacaktır. Doğu Akdeniz ve Ege Denizi'ndeki bu stratejik hamleler, uluslararası arenada da Türkiye'nin diplomatik çabalarını destekleyici niteliktedir. Türkiye'nin bu bölgelerdeki varlığını sürdürmesi, uluslararası deniz hukuku çerçevesinde de meşru bir zeminde gerçekleşmektedir. Ancak, bu sürecin başarıya ulaşması için uluslararası toplumla iş birliği içinde, şeffaf ve adil bir yaklaşım sergilenmesi gerekmektedir. Bu çerçevede, Türkiye'nin sismik araştırma ve sondaj faaliyetlerini sürdürmesi, diğer ülkelerle olan ilişkilerin yönetilmesinde de kritik bir rol oynamaktadır.

Bu bağlamda, Türkiye'nin diplomasi ve savunma stratejilerini birbirine entegre ederek, Mavi Vatan'daki hak ve menfaatlerini koruması büyük önem taşır. Türkiye, bu stratejik derinliği, NATO ve Avrupa Birliği gibi uluslararası platformlarda da savunmalı, müttefiklerini bölgedeki politikaları hakkında bilgilendirerek, ortak çıkarlar doğrultusunda hareket etmeye teşvik etmelidir. Ayrıca, Türkiye'nin enerji kaynaklarına erişimdeki bağımsızlığı, Avrupa'nın enerji güvenliği açısından da önemli bir faktör olarak değerlendirilmelidir. Bu durum, Türkiye'nin bölgesel bir enerji merkezi olarak rolünü pekiştirerek, Avrupa'nın enerji çeşitliliğine katkı sağlamaktadır.

Son olarak, Doğu Akdeniz ve Ege Denizi'ndeki mevcut ve potansiyel enerji kaynaklarının etkin bir şekilde değerlendirilmesi, Türkiye için olduğu kadar, bölge ülkeleri için de faydalı olacaktır. Bu kapsamda, Türkiye'nin sürdürdüğü faaliyetler, bölgesel iş birliği ve barışın desteklenmesine yönelik önemli bir adım olabilir. Böylelikle, bölgedeki tüm paydaşların çıkarlarını dengeli bir şekilde koruyarak, uzun vadeli istikrar ve kalkınma hedeflerine ulaşılması mümkün olacaktır.