Atatürk’ü savunan teğmenlerin avukatları yaptıkları basın açıklamasında, “Harp Okulu mezunu teğmenlerin Atatürk ilke ve devrimlerine olan bağlılıkları; aldıkları eğitimin, anayasaya sadakatlerinin, akıl ve vicdanın bir gereği olmasının yanında hem onlar hem de onları yetiştirenler için yasal bir sorumluluktur” dedi. Genç teğmenlerin Atatürk hassasiyetlerinin anlaşılması gerektiğine vurgu yapılan açıklamada, “Bu hassasiyete başka anlamlar yüklemenin, bağlamından koparmanın, genç teğmenleri siyasi bir tartışmanın tarafıymış gibi görmenin ve göstermenin büyük bir haksızlık olduğu açıktır” belirtildi.

Avukat Abdullah Yasin Üstündağ, Avukat Çağlar Altun, Avukat Demet Reçber Öztürk, Avukat Ece Üstündağ, Avukat Erhan Tokatlı, Avukat Ersin Kaya, Avukat İbrahim Yılmaz, Avukat Dr.Mustafa Güler, Avukat Namık Öztürk ve Avukat Serdar Öztürk adına yapılan açıklama şu şekilde;

Kamuoyunda “Piyade Okulu’nda 10 Kasım olayları” olarak yer alan ve disiplin soruşturması ile adli soruşturmaya konu edilmiş bulunan iddialarla ilgili olarak üç teğmenimizin avukatı olarak görev almış bulunmaktayız.

Müvekkillerimizin görevleri gereği yazılı ve görsel medyada süregelen tartışmalarda öne sürülen haksız iddialara cevap vermeleri mümkün değildir. Bu durum işin gerçek mecrasından çıkmasına yol açmaktadır.

Öncelikle belirtmek isteriz ki Anayasanın metnine dahil olan başlangıç bölümüne göre; Atatürk “Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu, ölümsüz önder ve eşsiz kahramandır”. Anayasamızın eğitim ve öğrenim hakkı ve ödevini düzenleyen 42’nci maddesinde; “Eğitim ve öğretim, Atatürk ilkeleri ve inkılapları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır” hükmü yer almaktadır. Keza Anayasamızın Başlangıç Bölümünde ve 2’nci, 42’nci, 58’inci, 81’inci, 103’üncü ve 134’üncü maddelerinde Atatürk ilke ve inkılaplarına birçok kez atıfta bulunulmuştur. Anayasada yapılan bu kuvvetli atfa nazaran; Atatürk, Türk Milletinin siyaset üstü değeridir, O’nun ilkeleri devletin kuruluş ideallerini ve temel felsefesini yansıtmaktadır.

Diğer yandan, 4566 sayılı Harp Okulları Kanununa göre; “Harp Okulu…Milli Savunma Bakanlığı kuruluşunda, Atatürk ilkelerine bağlı ve askeri değerleri haiz muvazzaf subay yetiştiren; eğitim ve öğretim, bilimsel araştırma, yayın ve danışmanlık yapan, bilimsel özerkliğe sahip bir yükseköğretim kurumudur” ve “Harp Okullarında; öğrencilere Atatürk ilke ve inkılapları doğrultusunda ve Atatürk milliyetçiliği, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti ilkelerine bağlı hizmet bilincinin ve mesleki değerlerin kazandırılması sağlanır.” Harp Okulları Yönetmeliği hükümleri de bu normlarla aynı doğrultudadır

Özetle, Harp Okulu mezunu teğmenlerin Atatürk ilke ve devrimlerine olan bağlılıkları; aldıkları eğitimin, anayasaya sadakatlerinin, akıl ve vicdanın bir gereği olmasının yanında hem onlar hem de onları yetiştirenler için yasal bir sorumluluktur. Bu kapsamda ifade etmek gerekirse, Atatürk ilkelerine bağlılığın, yine Anayasamıza göre temel hak ve özgürlüklerden olan din ve ibadet özgürlüğüne engel teşkil etmediği tartışmasızdır. Müvekkillerimizin hiçbir biçimde böyle bir yönelişi de olmamıştır.

Subayların yetiştirilmesinin çerçevesini belirleyen her derecedeki normda tezahür eden Atatürk’e derin hürmet ve Atatürk ilkelerine bağlılığa yapılan vurgular dikkate alındığında; müvekkillerimiz olan genç teğmenlerin hassasiyetlerinin anlaşılması gerektiğini düşünüyoruz. Bu hassasiyete başka anlamlar yüklemenin, bağlamından koparmanın, genç teğmenleri siyasi bir tartışmanın tarafıymış gibi görmenin ve göstermenin büyük bir haksızlık olduğu açıktır.

Tartışmaların kamuoyunda basın ve ifade özgürlüğü sınırlarını aşar şekilde sürdürülmesi, soruşturmanın gizliliği kuralına aykırılık oluşturduğu gibi müvekkillerimizin kişilik haklarını alenen ağır bir biçimde ihlal etmekte, kamuoyunun yanlış bilgilendirilmesine ve bu suretle genç teğmenler üzerinden toplumda kutuplaşmaya yol açmaktadır. Bunun, devam eden adli ve idari soruşturma süreçlerine, olayın taraflarına, ailelerine ve ortak değerimiz Türk Silahlı Kuvvetlerine büyük zararlar vermekte olduğu da kuşkusuzdur.

Bu itibarla, adli ve idari sürecin sonucunun sağduyu ve soğukkanlılıkla beklenmesi gerektiği düşüncesindeyiz.