Hey Yavrum hey!

Neydi o beş altı ay önceki havamız.

Sanki Barbaros Hayrettin Paşa idik, Preveze’de Haçlı donanmasıyla savaşıyorduk. Akdeniz’e gemileri salmıştık. Bir yandan Yavuz, bir yandan Kanuni bir yandan Fatih… (Ama Atatürk yok, eski Türk kağanları hiç yok…)

Yunanistan’ı eziyor, Fransa’ya kafa tutuyor, İsrail ile Mısır’ı tehdit ediyorduk. Irak’ı sömürge yapmış, Suriye’yi işgal etmiş, Dağlık Karabağ’dan Ermenileri atmış, Libya’yı fethetmiştik. Ağzını açtığında koskoca Avrupa Birliği’ne basıyorduk fırçayı…

Zaten camilerde hocalar, televizyonda ahlak bekçilerimiz, “Avrupa ahlaki çöküntü içinde!” diye oraları kötüleyip durmuyorlar mıydı?

Olsundu, Müslümanlar bizim sövdüğümüz Avrupa’ya geçmek için kendilerini denize atıyorlar, binlercesi canından oluyordu ama olsundu. Avrupa’da aile mefhumu yoktu. Her yerini bunalım sarmıştı, kanser olmuştu Avrupa kanser.

Sonra ABD’de seçim oldu. Almanlar Akdeniz’de gemimizi bastılar. Bu kötü adamlar “Yaptırım uygularız!” diye tehdide başladılar.

Ve o Fatihler, Yavuzlar, Kanuniler hemen geri çekildi, limana bağlandılar. Bulunduğu tantana ile ilan edilen gazlar gibi gaz oldu uçtu gitti Mavi Vatan nutukları…

Gelir sizi tepeleriz!” diye laf attığımız Yunanistan’a dostça komşuluk yapmak için görüşmek istediğimiz iletildi. Onlar, “Lozan’da askersizleştirilen ama bizim işgal ettiğimiz ada ve adacıkları hiç tartışmayız!” diye karşılık verdiler ama olsundu… Kazan kazan! Değil mi efendim?

Ve ülkenin tek adamı, tek yöneticisi… Avrupa Birliği’ni sürekli fırçalayan liderimiz ne dedi biliyor musunuz?

“Kendimizi başka yerlerde değil Avrupa'da görüyor, geleceğimizi Avrupa ile birlikte kurmayı tasavvur ediyoruz.”

YA O DEDİKLERİ NE OLDU?
Aklıma ebedi cumhurbaşkanımız Sayın Tayyip Erdoğan hazretlerinin 2017 Adli Yıl açılışında dedikleri geldi: “Türkiye’nin, 1959 yılında beri gösterdiği sabrı, Avrupa Birliği yanlış anladı. Aslına bakarsanız, bizim Avrupa Birliği üyeliğine ihtiyacımız da kalmamıştır. Avrupa, Türkiye’yi üye yapmazsa da bizim için hiç fark etmez; kendi yolumuzda ilerlemeyi sürdürürüz.

Sonra 9 Mayıs 2019’da AB tarafına attığı fırçayı hatırladım: "Şu gerçeğin artık herkes tarafından görüldüğüne inanıyorum; Avrupa Birliği'nin Türkiye'ye olan ihtiyacı, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne olan ihtiyacından daha fazladır.

Bu doğrultuda atılması gereken adımların gerekirse adına Kopenhag değil Ankara kriterleri deyip yola devam ederiz…"

Belleğimi biraz zorlayınca Avrupa tarafına 26 Mart 2017’de ettiği ağır sözleri de hatırladım: Bakın neler demişti neler: "Bunlara 'faşist' dediğimiz zaman beyler rahatsız oluyor, 'Nazi' dediğimiz zaman rahatsız oluyor. Camilerimizin duvarına gamalı haç işaretlerini koyan siz değil misiniz? Faşistsiniz, faşist"

Peki şimdi ne diyor:

“Kendimizi başka yerlerde değil Avrupa'da görüyor, geleceğimizi Avrupa ile birlikte kurmayı tasavvur ediyoruz.”

Hangi Erdoğan’a inanalım arkadaşlar, hangi Erdoğan’a?

Avrupa’ya faşist diyen Erdoğan’a mı “Geleceğimizi Avrupa ile birlikte kurmak istiyoruz!” diyen Erdoğan’a mı?

Türkiye’yi bugün içinde bulunduğu ekonomik ve siyasi bunalıma işte bu zigzaglar soktu.

AB yöneticileri, Tayyip Erdoğan ırmağında 2005’lerde yıkandılar, bir daha yıkanmak isteyeceklerini hiç sanmam.

5 MASKEYİ DAĞITAMAYANLAR
2020 Mart ayında Corona salgını başlayınca maske zorunluluğu getirildi. Ama insanlarımız haftalarca bir maskeye hasret kaldı. Bulabilenler 1 maskeyi haftalarca kullandı. Peki Erdoğan hükümeti neler yaptı?

*Önce, jandarma dağıtacak dediler.

*Sonra, eczaneler dağıtacak dediler.

*Sonra; çalışanlar, çalıştıkları kurumdan alacak dediler.

*Sonra da paranızla istediğiniz yerden alabileceksiniz dediler.

22 Nisan 2020’de İstanbul Tabip Odası (İTO), eczanelerden ücretsiz maske dağıtımı hakkında, "Üç beş maskeyi bile dağıtamaz duruma düşmek hicap verici. Maskeler nerede" diye sordu.

Kendi halkı maske için kapıları tırmalarken Erdoğan hazretleri ne yaptı? Avrupa ülkelerine ve ABD’ye bedava maske yolladı. Sırf oralara hava atmak uğruna…

Geldik aşıya…

Tıpkı maske işinde olduğu gibi halk yine adam yerine konulmadı.

60 milyon doz aşı gelecekti, şimdi 3 milyondan söz ediliyor. En fazla bir buçuk milyon insan aşılanacak…

Aşılama bir ay önce başlayacaktı, başlanamadı.

Dünyanın özelliği en az bilinen aşısı satın alındı.

(Yüzüm kızararak şu kuşkumu yazayım: Acaba etkisi yüksek BioNTech aşısı, bunu bulan insan Nusayri Alevisi birisi olduğu için mi seçilmedi?)

Ne acıdır ki haftalar önce dünyanın gelişmiş 42 ülkesinde aşılamalar başlatıldı. O listeye Türkiye giremedi. Yeri geldiğinde meydanlarda “Dünyanın gelişmiş ilk on ülkesi arasına gireceğiz!” diyenlerin yüzü kızarıyor mu acaba?

Aşıyı istiyoruz.

Güvenli aşı istiyoruz.

80 milyon insanımızın Saray’ın 5 müteahhidi kadar değeri yok mu?

Para bulamıyorsanız maskede olduğu gibi kendimiz alalım.

Yeter ki siz aşıyı getirin…

Nutuk atmaktan halkı düşünmeye fırsat bulabilirseniz elbette…