“Yeni Dünya Düzeni”: Emperyalist kapitalizmin müesses nizamının tıpkı basımı!

Toplumsal Yayınları geçtiğimiz ay “Yeni Dünya Düzeni” kitabımın 2. Baskısını yaptı. Kitaplarımda resmi tarihlerde yer verilmeyen anlatımlara ve dezenformasyon denen yanlış bilgilendirme operasyonlarının deşifre edilmesini amaçlayan bilgileri nesnel gerçek dizgisi içinde irdelemeye çalışırım…

Gazi Mustafa Kemal hakkında mümkün olduğu kadar suskun kalmayı tercih eden Batı entelektüalizmi, bazı adamlar hakkında destanlar kurgulamayı tercih eder. Aşağıda bunlardan birini, kitabımdan iktibas ederek yazdım. Ülkemizde- bölgemizde- dünyamızda sınıflar mücadelesinin kızgınlaştığı günümüzde komploya dayanan kaşarlanmış tuzaklara düşmemek önem kazandı. Çünkü devrimci dinamiği genç kadın ve erkekler temsil ediyor. İnatla yazıyorum teori-pratik-praxis süreci bilgi bilimsel paradigmayı radikal yorumlamayı zorunlu kılıyor… Bunu gözden kaçırdığımızda gündelik popülist siyaset kaosu kolumuzu yakalar. Buradan kitabımıza geçelim:

“Hiçbir zaman bu bağlamda araştırılmamış olan bir konu da; “açık toplum”cu ütopik burjuva liberal “ilerlemeci” entelektüellerinin pasif direniş “kahraman”ı olan Mohandas Karamçand Gandhi (1869-1948)’nin “gizem”li öyküsünün kesişme noktalarıdır. Babası Hinduların alt kastlarından tüccar “Vayçyas”lardan olup Kathiavar yarımadasındaki küçücük bir prensliğin babadan oğula geçen başbakanıydı. Fakat modern toplumun geçerli olan kapitalist üretim ilişkileri içinde ise, varlıklı bir tüccar burjuva ailesine üyeydi. Babasının yerine başbakan olacağı umudu ile Londra'ya hukuk okumaya gönderilmişti. 1888-1891 yıllarında Londra’dayken 1890’da bir süre için oraya gelen Hintli yazar Rabindranath Tagore (1861-1941) ile tanıştı. (Aynı zaman dilimleri içinde RoundTable’ın temeli olan Rhodes to Stead derneğinin kurulduğunu tekrar anımsatalım). Aynı yıl ünlü mistik Theosophical Society’nin London kurucusu Çarlık Rusyası gizli servisi Ohrana ajanı olan Madam H. P. Blavatsky ile de tanışmıştı. Derneğin Britanya ve özellikle Hindistan faaliyetleri içinde önemli bir konumda bulunmuş Majestelerinin gizli servislerinin atası Britania Service’nin ajanlarından “feminist” Bayan Annie Besant da Gandhi’nin uzun yıllar sıkı dostu olmuştur. (“Umudumuz Yüce Ruh”un biyografisindeki bu anektotları nedense daima karanlıkta bırakılmıştır!) 1891-93 yılları arasında Hindistan’daki avukatlık deneyiminden sonra Güney Afrika’ya gelmişti. 1893’ten 1914’e kadar bu ülkede kalmıştı. Sınıf ayrımı olan kast toplumundan gelen biri olarak, ırk ayrımı ile tanıştığı bu topraklarda Boer Savaşı’nda Britanya Sömürge Ordusu’nun hizmetindeki bir sağlık birliğini yönetmişti. (O sırada orada bulunan -emperyalist orientalizmin ideologlarından “romantik” y.n.- Rudyard Kipling de hem yaralılarla ilgileniyor, hem de askerler için bir gazete üretiyordu). Savaşın ardından “1904 yılında bir akşam Johannesbourg-Durban trenine bineceği sırada, bir İngiliz dostu (bu kişinin kimliği yine nedense hiç açıklanmamıştır! y.n.) ona filozof John Ruskin’in “Unto This Last adlı kitabını”18 vermişti. O yıllarda yıllık kazançı beş bin sterlinden fazlaydı, bu o zaman Güney Afrika için çok zengin biri olduğunu vurguluyordu. Bu varlık yapısı da XX. yüzyılın başında Britanya’da öğrenim görmüş, zengin tüccar bir aileden gelen zengin bir avukatın sömürge yönetimi ile arasındaki ilişkilerin o kadar da soğuk olamayacağının delilleriydi. Ne ki, Güney Afrika Komünist Partisi’nin elmas/pırlanta/altın madenlerinde sömürgecilerin insanlık dışı uygulamalarına karşı örgütlediği grevlerde, özellikle Hintli maden işçilerini pasif davranarak uzlaşma yolları aramaları konusunda da teşvik ederek, başarılı bir ‘grev kırıcılığı’ yapması, hiç şüphesiz sömürge yönetimindeki ideologların da dikkatini çekmiştir. Ya da “bir görevi”(!) yerine getirmişti. O yıllarda emperyal oryantalizmin öncülerinden Ruskin-Kipling çizgisinde kurulacak olan RoundTable’ın gücünü 1897’de oluşturulmaya başlanan “Milner’in Çocuk Bahçesi”den aldığını düşünürsek (ki adam devşirmekte gerçek bir uzman olan A. Milner 1906’ya kadar orada kalmıştı) Gandi’nin özyaşamının anlatımında özellikle Güney Afrika bölümünde ilginç ‘boşluk’lar olduğu görülmektedir. Ne ki, liberal burjuva “açık toplum” düşüncesinin mason localarına kayıtlı üç üstadı John Ruskin, Henry David Thoreau (1817- 1862- Amerikalı) – Lev Nikolalayeviç Tolstoy (1828-1910-Rus) onun düşüncelerini etkilediğini kendi açıklamıştı. Kasım 1913’te Transvaal’ın Hintlilere kapılarını kapaması üzerine örgütlediği kitlesel pasif hareketin etkisi özellikle Hindistan’da medya aracılığıyla yakından takip ettirilmişti. Kısa aralıklarla yapılan tutuklamalar ve baskılar ününe ün katıyordu! Böylece, Ocak 1915’te Hindistan’a döndüğünde onu büyük bir kalabalık karşıladı. Resmi tarihlerde yer almayan başka nokta ise şuydu: O yıllarda Hindistan Komünist Partisi, Asya’nın en güçlü ve Hint işçi sınıfı içinde yaygın olarak örgütlenmiş proletarya partisi olarak Britanya sömürgeciliğine karşı, devrimci şiddeti içeren eylemleri de savunuyor ve uyguluyordu. Britanyalıların bütün “böl ve yönet” taktiklerine karşın, Parti, Hindistan emekçilerini bütün dini ve etnik ayrılıklara karşın biraraya getirip örgütleme yönünde başarılar elde ediyordu. Britanya emperyal malî oligarşisinin en büyük korkulu rüyası, işte bu gücün Hindistan’da siyasal iktidarı ele geçirmesiydi. Birilerinin Hint proletaryası ve paryasını bu “kızıl”ların elinden kurtarması gerekiyordu! 1913’te Nobel Ödülü kazandırılmış ünlü şair üstad-ı muhterem Rabindranath Tagore ona “Mahatma- dilenci partalları içindeki “Yüce Ruh” adını yakıştırmıştı. Ne hikmet ise “Yüce Ruh”, Emperyalist I. Paylaşım Savaşı’nda Britanya İmparatorluğu’na sadık kaldı. Rusya’da Ekim 1917’de Bolşevik darbesi ile iktidarın Rusya Komünist Partisi’nin eline geçmesi ardından emperyalist müttefikler 1919’da Beyazları örgütleyerek iç savaş başlatmışlar, aynı zamanda da ablukaya başlamışlardı. Keza, Türkiye’de Türk komünistlerinin ve İttihatçılarının örgütlediği Kûvay-ı Millî’yeci güçler çeteler hâlinde silâha sarılarak tıpkı Rusya’daki gibi devrimci bir tepki vermeye başlamışlardı. Bunun için “Yüce Ruh”un Nisan 1916’daki ilk hareketi ki aslında onun pasif direniş hareketine güç verecek olan “olumlu ders”ti; 1516 saf, cahil ve inanmış Hintlinin telefi ile sonuçlandı. Ardından onun pasif yolu için, Kongre Partisi örgüt olarak hizmetine sunuldu. 1920’de Britanya için, Rusya ve Türkiye’de akibetin ne olacağı belirmeye başlayınca, Hindistan’ın coğrafi-stratejik önemi daha da artmıştı… RoundTable, Britanya emperyalizminin “havari”si Hindistan doğumlu Joseph Rudyard Kipling (1865-1936)’in idealleri doğrultusunda “Beyaz Adam”ın19 “Batmayan Güneş İmparatorluğu”nun kurtuluşunun yolunu bulmuştu. Onun “aziz” anısına adanmış olan ve emperyalist “orientalizm”in her daim ve de her kılıf altında hegemonyasının sürekliliği için, en kullanışlı ideoloji olduğu ortaya çıkan Hint Felsefesinin yaygınlaştırılması amacını güden Hope and Perseverance (Umut ve Sebat) locasının London-Cambridge Üniversitesi onursal sembolik şubesi kuruldu. Anglo-Amerik-Sakson çıkarları doğrultusunda, kendilerini “müttefik” hülyasına kaptırmış evsahibi ülkelerden, genetik olarak işbirlikçi (özellikle Britanya oryantalizminin üstadı olan Rudyard Kipling’in “Beyaz Adam”ı Edward Said’in şu tespiti ile tam uyum hâlindedir: “ Sadece antropoloji değil, dilbilim ve tarih değil, Darwin’in “hayatta kalma mücadelesi ve doğanın yaptığı ayıklama” konulu tezleri, ilâveten “yüksek kültürel insanseverlik” konulu nutuklar, bu zıdlaşmaya tuz biber ekmiştir.”(a.g.e.s.357) Buradan “umudumuz Karaoğlan” Ecevit’in gözdelerinden edebiyatçı Kipling’in şiirine dönelim: “ Bu yolda yürür Beyaz Adamlar / Derleyip toparlamak üzere ülkeleri yola düşende. / Ayakkabı demirden, salkım ise tâ tepede. / Ve her yan derya, deniz. / Yürüdük işte biz / Çamurlu ve dolambaçlı bu yolda. / Yıldızımız bize rehber… / Ey dünya, ne iyi bak, / Beyaz Adamlar yan yana / Yürüyorlar o yolda şimdi!” (Şiirde loca üstadı olan Kipling mason sembollerini de anmayı unutmamıştır). (a.g.e.s.355) Bülent Ecevit’in Sankritçeden tercümesini yaptığı Rabindranath TagoreAvare Kuşlar” kitabı Hilmi Kitapevi (İstanbul) tarafından 1943’te basılmıştır. Anti-komünist) olan burjuva “iyi aile çocukları” içinden devşirilen adaylara burslar sağlanacak, Birleşik Krallık/Büyük Britanya’ya gelenler içindeki en “kullanabilir romantikler” bu locaya kaydedilecekti. Bu locanın onursal üyesi de hiç şüphesiz ünlü şair Rabindranath Tagore’du… 1950’lerden sonra kapitalist-emperyalistler emekçi kitleler karşısında ne zaman sıkışsalar, onların önüne bir adet İngiliz tipi “solcu”(!); “Umut-unuz- Yüce Ruh” çıkartır olmuşlardı! Hope and Perseverance-Umut ve Sebat Locası, özgü “782 E.C”. no. ile Hindistan-Pencap-Lahor’da İngilizce olarak kurulmuştu; bir sekreter aranıyordu. 1895 yılında Kipling, Lahor’un mahalli bir gazetesinde editör yardımcısı olarak çalışırken babası da yetkin biri olarak Lahor Müzesinin müdürlüğü görevindeydi. Babası bir hürmasondu. O da bir hürmason ve Loca Sekreteri; “Adam/Erkek ve Mason” oldu! Hürmasonluk bir kült olarak üstün kast ve tarikattı. Böylece bu mason bağlantısı yaşamı boyunca onun nüfuzu olacaktı. (Aynı locada üstad derecesi almıştı). Rudyard Kipling 1898’de Güney Afrika’ya gittiğinde Britanya emperyalizminin diğer bir ikonu olan Cecil Rhodes ile arkadaş olma fırsatını da yakaladı. Bu dostluğun sonucu 1907’de Nobel Edebiyat ödülü ile mükâfatlandırıldı. Ulusal Savunma Ligi’ni faal olarak desteklemişti. Bu örgüt ulusal askeri servisin entrikası ile askeri harcamaların arttırılmasını öngörüyordu.1905’te Britanya kralı tarafından baş şairlik ünvanı verildiğinde Comangate Kilwinning Locası-No:2 Skoçya-Edinburgh onursal üyesiydi. Ardından pek çok mason locasının onursal üyesi oldu. 1910’da Author’s Locası-No: 3456, 1918’de Motherland Locası-No:3861 London; kurucusu ve ölene kadar üyesi olduğu Builders of the Silent Cities-No:4948. 1917’de Fransa cephesinde oğlu öldüğü için bu locadayken onun önerisi ile kurulan War Graves Commission (Savaş Mezarları Komisyonu) üyesi oldu. Enquining of Bratlebox Locası-No:102, 1924’te Rosemary Locası-No:285 E.C. onursal üyesi olduğu mason mahfellerinden. 1928’de ABD mason yazarlarının örgütlediği Philalethes Research Derneği’nin de üyeliğini(fellowship) kabul etti. Bunun üzerine bazı pasifistler ve sosyalistler Kipling’i ve onun destekçilerini en yüksek bir askeri kast olan hiyerarşik bir toplum inancındaki Alman Junkerizmini yansıtmakla suçlamışlardı. 1914’te hükümetteki savaş karşıtlarının istifası ardından gizli Savaş Propagandası Bürosu ile çalışmaya başlamıştı. 1915’te Kraliyet Donanması için bir broşür kaleme almıştı. (Donanma o sırada Çanakkale’de taarruzdaydı. Yurtlarını savunan Türk askerlerinin kanlarını akıtmakla meşguldu!) “Edebi çalışmalar içinde post-sömürgeci teorinin doğuşu ile Kipling tekrar geniş bir alanda çalışılmış olmuştu fakat emperyalizmin bir kötü ruhlu cin örneği olarak, çoğunlukla onun bir şeytanlaşmış figürü hâlâ…”

(Diğer taraftan Toplumsal yayınları “Sır Tarikatlar” kitabımızın da 2.baskısını gerçekleştirdi. Batı sosyolojisinin temel klasik çalışması olan Max Beer’in kitabını ben dünden bugüne didaktik olarak yorumladım. )

{ "vars": { "account": "G-9KFVFXJPJ" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }