Toplumsal Haber Merkezi

Gazeteci yazar Ali Avcu, Gazete Yazıyor'da gerçekleştirdiği röportajda hayatın içinden can yakan bir soruna mercek tuttu. 

Avcu'nun şeker hastası bir temizlik işçisiyle gerçekleştirdiği röportajda, Türkiye'deki yoksul, emekçi sınıfların hayatına değen konular masaya yatırıldı. 

Çarpık kentleşmeden barınma ve kira sorununa, genç ve kadın işsizliğinden kronikleşen yoksulluğa birçok sorun bir kadın emekçinin yaşamı üzerinden yeniden gözler önüne serildi. 

Kağıthane'nin Şirintepe mahallesinden Fadik isimli temizlik işçisinin hayatını sorgulayan röportajda, emekçiler kendinden bir parça bulacak.

İşte o söyleşi:

Saat 13 sıralarını gösteriyordu… Hava sıcaklığı meteorolojiye göre 29 derece olsa da değil ufak bir esinti, yaprak kımıldamıyordu. Bir de bu mahallenin adını Şirintepe koymuşlar. Şirintepe İstanbul’un Kağıthane ilçesine bağlı bir mahalle. Seyrantepe, Yeşilce, Sanayi ve Yahya Kemal mahallelerine komşu. Mahallenin beton yığınları içerisinde ne şirinliği ne de başka bir cazibesi kalmış. Apartman ve iş merkezleri yolun iki yakasını sarmış insanın üzerine bir karabasan gibi çöküyor sanki…

KALDIRIMDAKİ BAYGIN KADIN

Belki buralar o doğal yapısını biraz koruyabilseydi... Şu kaldırımın kenarına yarı baygın oturan kadın belki de bu durumda olmayacaktı. Kadın elindeki pazar çantasını sıkı sıkıya tutmuş, kan ter içerisinde, ayaklarını kaldırımdan aşağıya uzatmış imdat dercesine etrafına bakınıyordu. Düştü düşecek gibiydi. Arkadaşım Murat’la birlikte hemen yardımına koştuk. Kadın bir şeyler söylemek istiyor ama söyleyemiyordu. Murat hemen yan taraftaki börekçiden bir şişe su alıp koşturdu.

Önce kadına suyu verdik, bir yudum aldı. Derin bir nefes alıp şişeyi tekrar kafasına dikti, ta şişenin dibini bulana kadar. 

Artık biraz kendine gelmişti. Toparlandıktan sonra “Allah sizden razı olsun” deyip teşekkür etti. Adının Fatma olduğunu ama mahallede herkesin kendisini Fadik diye bildiğini söyledi.  

Fatma (Fadik) hanıma bu sıcakta nereden geliyorsunuz diye sorduğumda ev temizliğine yevmiyeli olarak gittiğini, bugün de Sarıyer Cumhuriyet mahallesine bir eve temizliğe gittiğini, işi erken bitince bu sıcakta yola çıktığını ve sıcaktan kendisini kaldırıma zar zor attığını söyledi. 

Fatma hanıma nereli olduğunu sorduğumda Gaziantepli olduğunu, yıllar önce ailesiyle birlikte İstanbul’a geldiğini, iki çocuğunun olduğunu, çocuklarından birinin asker diğerinin ise üniversitede okuduğunu, eşinin ise yıllarca kot yıkama atölyelerinde çalıştığını ama artık çalışamadığını çünkü ciğerlerinin tükendiğini bir çırpıda anlattı. 

KEŞKE ELİMDE MESLEĞİM OLSAYDI

Nasıl geçindiği ve eşinin tedavisinin yapılıp yapılmadığını sorduğumda ise eşinin ciğerlerindeki rahatsızlığından dolayı malulen emekli olduğunu, emekli maaşıyla geçinemediklerinden kendisinin günlük 300 lira yevmiyeyle evlere temizliğe gittiğini söyledi. Söylerken de biraz mahcup bir şekilde “keşke elimde bir mesleğim olsaydı belki daha iyi olurdu” diyerek kızını sırf bir mesleği olsun diye hemşirelik okuluna yolladığını söyledi. Oğlunun da üniversite mezunu olduğunu, okulu bitirir bitirmez askere gittiğini anlattı. Ardından da “şu ev kiralarını da bir yazsanız ne iyi olur. Bizim ev sahibi, bin beş yüz kira verirken şimdi 4 bin beş yüz kira istiyor. Oğlan asker, kız okuyor, şeker hastasıyım, herif hasta, malulen emekli maaşı yetmiyor. Düşe kalka işe gidiyorum. Artık eskisi gibi cam filan da silemiyorum. O yüzden her zaman yevmiye işi de bulamıyorum. Neyleriz, karnımızı zor doyuruyoruz, nasıl eder bu kirayı nasıl öderiz. Ev sahibi kapının önüne koyacak. Bunları da yaz kardeşim, devlet baba bize bir el atsın. De ki Fadik çok zor durumdaymış neylesin, bu Fadik karısı diye yaz kardeşim yaz…” diye anlatmaya devam etti. Kaldırım kenarına doluşan esnaf dağılmıştı. Fadik Hanım’a “Abla gel şu börekçiye oturalım hem bir elini yüzünü yıkarsın. Hem de bir çay içeriz” deyince bir eliyle kaldırım taşından destek alarak kalktı. Yan tarafta bulunan börekçiye doğru yürüdük. Börekçiye girer girmez lavaboya giderek elini yüzünü yıkayarak oturduğumuz masaya geldi. Börekçiden üç çay ve börek istedik. Fadik Hanım artık kendine gelmiş “Allah sizden razı olsun kardeşim” diye teşekkür üstüne teşekkür ediyordu.

Birden durakladı…

YÜZÜM GÖZÜKMESE OLMAZ MI?

Ardından “kardeşim bir şey isteyeceğim sizden” dedi.
“Buyurun” diye yanıt verdikten sonra “şimdi bu anlattıklarımı gerçekten yazacak mısınız” diye sordu. 
Tabi ki yayınlayacağız dedim.
Yine biraz durakladı, düşündü…
“Fadik Hanım bu röportajı yayınlamamızın bir mahsuru mu var” diye sorduğumda “yok” dedi. Ardından da “ya fotoğrafım yayınlanacak mı? Yayınlayacaksanız yüzüm görünmese olur mu” diye sordu.

Nedenini sorduğumda ise “oğlum asker, demin de söylemiştim belki görür çok üzülür. Hem kızın da okulunda bu durumumu gören olursa o da incinir” dedi.
Ben de kendisine söz verdim. Fotoğrafta yüzünün gözükmeyeceğini…