Yağmurun sesi huzur verir. Öyledir ki bir yağmur sesinde klasik müzik tınısı vardır. O kadar muazzam bir ses dansıdır ki bu tarif edilmez. Sessizlikle yağmur şırıltısının muazzam uyumu ve bütünlüğü. Yağmur yağarken pencereden bakarız, farklı farklı diyarlara dalarız; düşleriz, düşünürüz. Hayal ederiz. Psikolojik araştırmalar kapsamında da su sesinin insanı rahatlattığı kanıtlanmış bir gerçektir. Hatta yapılan bir deneyden bahsedecek olursak; bir bardak suya güzel sözler söylenip, bir bardak suya ise kötü sözler söylenip izlendiğinde suların kimyalarının değiştiği gözlenmiştir. Su hayattır, su amaçtır, su her şeydir. İnsan vücudunun büyük bir yüzdesi sudan oluşmaktadır. Belki de bundan dolayı oldukça fazla bir rahatlatıcı etkisi vardır. Deniz suyunda yüzme eylemi gerçekleştirildikten sonra gelen rahatlama, kaslardaki gevşeme; suyun saymakla bitmeyen yararlarındandır. Su bu kadar faydalıyken tuzlu su daha da faydalıdır tabi ki. Tuzlu su cildinizi güzelleştirirken sizi siyah nokta ve sivilcelerden kurtararak pürüzsüz bir cilde sahip olmanızı sağlar. Deniz suyu içinde barındırdığı tuzun yanı sıra milyonlarca mineral ile birlikte sağlığınıza sağlık katan cinsten.

Suyun hikayesi çok sessizdir. Sessizlik de bir sestir aslında. O yüzden suyun hikayesinin sessizlikte bir müziği vardır. Su hayatın kraliçesi/kralıdır. O olmadan bir yaşam düşünülemez. Hem bedenimiz hem ruhumuz için oldukça besleyici bir anahtardır. Bu anahtar, tüm anahtarlardan önemli hayati bir geçittir. Yağmur suyu, beraberinde gelen rahatlatıcı sesi oldukça naif ve önemli bir sestir hayatımız için. Bir yağmur melodisinde kaybolmadan önce hazırlanan doğa; içindeki kuşları, böcekleri ve kelebekleriyle birlikte bizlere önemli ipuçları sunan bir öğretmen gibidir. Yağmurun oyunu öylesine güzeldir ki, kazananı da kaybedeni de olmayan tuhaf bir oyundur. Yağmurun da düşleri vardır, ufka açılan penceresi vardır. Bulutlardan aldığı tüm cesaretle gökyüzünü süsleyen damlaları yüreklere akmadan önce kim bilir hangi diyarlara konuk oldu? Hangi diyarları dolaşıp geldi? Hangi gözlere ışık oldu? Hangi kalplerde tutuklu kaldı? Bilinmez. Zaten bu gizemi bir paradoksa çeviren de bu değil midir?

Yağmur sesinde bütün şarkıların rengi vardır, tıpkı bir gökkuşağı gibi. Ama en çok da klasik müziğin tınısını taşır üzerinde. Klasik müzik denince akla Frederic Chopin geliyor. Onun eşsiz- benzersiz piyano melodileri ve kulaklarda oluşan eşsiz tat; bizim kendi irademizle belirlediğimiz rotamıza ışık, yol oluyor. O kadar fazla yorgunluk birikmiştir ki kalpte, bir anlık sessiz bir durağa, limana sığınmak istercesine kanat çırpan yürekler yağmur sesinde huzur bulur. Öylesine tatlı bir nota karmaşası ki bu melodi, karmaşa kelimesine bile güzel anlamlar yükleyen, saflık, duruluk taşıyan yağmur tınısı oldukça hoş.

Yağmur damlaları aynı mıdır? Birbirlerine benzer mi? Hayır çünkü hepsinin yaşanmışlıkları farklıdır. Her ne kadar dışarıdan bakılan bir çift göz ile birbirlerine benzeseler de hepsinin taşıdığı anlamlar farklıdır. Kimisi bir avuç umut, kimisi de bir avuç mutluluk, heyecan taşır, belki biraz hayal kırıklığı. Ama hepsinin gelip değdiği yer aynıdır. Kalplerimiz, minicik yüreklerimizdir; onların son istasyonları. Yağmurun asaletindedir zaten anlam karmaşası. Anlam karmaşası da aklımızda uçuşan fikirlerin gökyüzüne çıkıp bambaşka hayallere, bambaşka değerlere umut olmak için yeryüzüne asil asil yağmasıdır. Sonra bir grup tebessüm eden insanın; ‘’yağmur- kar tanesi asaleti temsil edermiş, asalet yağıyor’’ demesidir. Kalbin asaleti sevmesinden midir bilinmez, herkes aşıktır aslında bu muazzam döngüye.