Sınai ve uygar bütün ülkeler, meslek okullarına büyük önem verir. Çünkü teknoloji ve sanayi üretiminde en gerekli olan ara eleman, bu okullarda yetişir.

    İmam Hatip Liseleri de meslek okullarından biridir.

     Meslek okullarının amacı; imalat ve hizmet yürütümünde gereksinilen ara elemanı yetiştirmektir.

Geçmişte bunun için örgün olmayan yaygın öğrenim yoluyla ergin insanların usta-çırak ilişkisiyle yetiştirme yöntemi uygulanmıştır.

        12. yüzyıldan itibaren daha çok gereksinim duyulmaya başlanmıştır. 18. yüzyıla kadar esnaf ve zanaat teşkilatlarınca, geleneksel yöntemlerle gereksinim karşılanmıştır. Nitekim Selçuklular döneminde, Ahi Teşkilatı işlev yapmıştır. Osmanlı devleti döneminde de sürdürülen Ahi Teşkilatı, daha sonra “Lonca” ve “Gedik” teşkilatı olarak devam etmiştir.  

       Modern anlamda ise, ordunun düzenlenmesi amacıyla mesleki eğitim, 18. yy’a önemsendi: 1860’tan itibaren mesleki eğitim, örgün eğitim kurumlarıyla gerçekleştirilmeye başlandı. Bu amaçla 1861’de Niş, 1864’te Rusçuk ve Sofya’da Islahhaneler açıldı. Çoğunlukla kimsesiz çocuklar devşirilerek bu evlerde çuhacı, terzi, kunduracı, külahçı vb olarak yetiştirildi. 1879 yılında da İstanbul’da Kız sanayi Mektebi açıldı (kadınların çalışmasına karşı olan çevrelere duyurulur!).  

       İmam ve Hatip meslek okulları, 1913’lü yıllarda gündeme girdi. “İmam” ve “Hatip” yerine “İmam” ve “öğretmen” okullarının açılarak köylere ikisinin birlikte gönderilmesi ve böylece köylünün aydınlatılması tartışmaları yaşandı.

       Kurtuluş Savaşı’ndan sonra; meslek okulları ile ekonominin canlandırması amacı güdüldü. Bunun için ekonomi ve üretimde gereksinim duyulan ara eleman konusunda uzman olan John Dewwy, Alfred Kühne ve Ömer Buysa davet edildiler. Bunlar, çalışmalar sonunda bir rapor sundular. “İnsan Gücünün yetişmesi” için orta ve yüksek öğretimde proğramlar konmasını önerdiler. Bunun üzerine 1927 yılında Milli Eğitim Bakanlığı, görev ve hizmetleri içine “Mesleki  ve Teknik Eğitim” dahil edildi. 1934’te de Milli Eğitim, Milli Savunma, Ekonomi, Bayındırlık ve Tarım bakanlıkları birlikteliğiyle hazırlanan proğram uygulamaya kondu.

       2017-2018 öğrenim dönemi “Eğitim, Analiz ve Değerlendirme” raporuna  göre orta öğrenimdeki 5.689.427 öğrencinin 1.947.282’si meslek ve teknik okullar öğrencisidir. Görevli 130.372 öğretmenin her birine 13 öğrenci düşüyor.

        Din hizmetleri amaçlı İmam ve Hatip meslek okulları sayısı, 458’den 4893’ çıktı. 77.000 olan öğrenci sayısı, 1.367.654 oldu.

         İHL mezunu öğrencilerin ünüversite sınavındaki başarıısı, ancak %14 oldu. Çünkü siyasi iktidar, bu okulları arka bahçe konumuna getirerek “dindar ve kindar” telkinlerle asli amacından uzaklaştırmıştır.

         Sanki meslek okullarından biri değilmiş gibi “varsa-yoksa İmam Hatip okulları” diyen çıkarsevicilerin öğrencileri ne denli mutsuzluğa düşürdüğü; anketlerden anlaşılıyor.

         Nitekim  PİSA 186 farklı okulda 6890 öğrenciye yönelttiği  “okul aidiyeti” ve “mutluluk” ile ilgili olarak  yönelttiği sorulara aldığı cevaplar, dramatik sonuçlar ortaya kodu:

       “Kendini okuluna ait hissediyor musun?” sorusuna HAYIR diyenlerin oranı;

            - Anadolu Lise öğrencilerinin %7.5’i,

            - Fen öğrencilerinin %28.8’i,          

            - Meslek okulu öğrencilerinin %29.1’i,

            - İmam Hatip öğrencilerinin %54’üdür.

         . “Kendini okulunda garip hissediyor musun? sorusuna “EVET” diyenlerin oranı;

            -Anadolu Lisesi öğrencilerinin %23.4’ü,

            -Fen öğrencilerinin % 21.2’si,

            -Meslek okulu öğrencilerinin % 26.5’i,

            -İmam Hatip öğrencilerinin %46.9’u oranındadır.

       Anket sonuçları değerlendirildiğinde; İmam Hatip Okullarında verilen eğitim ile dini argümanların öğrencileri mutlu ve başarılı yapmadığı görülüyor.

         Kuşkusuz din, medeniyet oluşturan bir öğedir. Ama din adına bir başka milletin kültür ve dilinin kutsanması dayatıldığında, “iki cami arasında binamaz kalınma” özdeyişi gerçekleşir.

         O nedenle Atatürk’ün, “aklın ve ilimin rehberliğinde geleceği okumak” olarak din ele alınmalıdır” önerisini aha da önemsemek gereği zorunlu oluyor. Aksi halde dinin “mutluluk” ve “başarı” sağlayamadığı yukardaki anketle bir daha anlaşılır. Ya da Akif’in dediği gibi; “ilhami Kuran’dan alıp asrın idrakine söyletmek” gerekliliği öğrenilir.

          KuranHz.Muhammed dininde inanç, bireyin özgürlüğüne bırakılmıştır. Ki bu ilke, dinin evrenselliğinin ifade edilmesidir. Çünkü bilim ve felsefenin yapmadığını,  yapıyor. Aşkınlığı, nerden geldiğimizi nereye gideceğimizi belirtiyor: Yüce yaratıcının “bilinmek istedim, insan ve cinleri bana ibadet etsinler diye yarattım” ifadesiyle anlatır.  Tanrı ile yarattığı ve “halifem” dediği insanla arasındaki akit (kavil, söz); “imanı” oluşturuyor.

         Ama aynı Kuran’da “devlet” ve “rejim” ile ilgili bir model verilmemiştir. Buna rağmen; öğrencilerin mutsuz ve başarısız olmalarına neden olan çıkarseviciler, bir “din devleti” anlayışını ısrarla telkin ederler. Oysa Hz. Peygamber ile Dört Halife, Emeviler, Abbasiler, Selçuklular ve Osmanlılar döneminde, hiç kimse “din devleti” kavramını kullanmamıştır. Saltanatçı Emevi ulemasının İslam’da haram olmasına rağmen saltanat savunuculuğu; günümüzde ihya edilmeye çalışılıyor!