Yerli ve milli” diye diye ülkeyi uçurumun kıyısına getirdiler.

Türkiye’nin durumunun felaket derecesinde kötü olduğunu söyleyen ben değilim, bizzat birilerinin hala kurtarıcı sandığı Tayyip Erdoğan söylemiş. Beyefendi, “Ekonomik kurtuluş savaşı veriyoruz!” demiş.

Ne demek kurtuluş savaşı vermek?

Ülkenizi düşman işgal ederse ona karşı kurtuluş savaşı verilir.

Bunun ilkini biz, 1919-1922 arasında verdik. Padişah Vahdettin zamanında Osmanlı Devleti işgal edildi. Mustafa Kemal de Kurtuluş Savaşı’nı başlattı. Hem işgalcilere hem Vahdettin’e karşı mücadele yürüttü.

Şimdi, yine bir Kurtuluş Savaşı veriyormuşuz.

Peki bu süreçte kim yönetiyordu ülkeyi?

-Tayyip Erdoğan…

Onun zamanında ülkemiz ekonomik yönden işgal edilmişse… Erdoğan’ın durumu, Vahdettin’in durumuna benzemiş olur.

Böyle olunca da ekonomik kurtuluş savaşını verecek yeni bir Mustafa Kemal’e ihtiyaç vardır.

Yani, hiçbir başbakana ve partiye verilmeyen 20 yıllık iktidarı kötü kullanıp ülkeyi ekonomik işgale uğratan Erdoğan kurtuluş savaşı veremez.

O, tıpkı Vahdettin gibi, sarayını korumak peşinde.

Türkiye’nin kurtuluşu, Erdoğan’a ve işgalcilere karşı mücadele ile başarılabilecektir.

MİLLİ FELAKET
Rezaletin adını doğru koyalım: Dolar yükselmiyor; Türk parası kuyuya düştü. Dipsiz kuyuya hem de…

Felaket bağıra bağır geldi. Ekonomistlerin tümü uyardı.

Ama Tayyip Erdoğan kendinden öyle geçmiş ki duymadı, duymak istemedi.

Gerçi duysa bile yapacağı bir şey kalmamıştı.

Çünkü ülkeyi gırtlağına kadar dolar üstünden borca gömmüştü.

Hazinedeki son dolarları da birilerine el altından sattırmıştı.

Üstelik, ülkeyi, iktidarla al gülüm ver gülüm halindeki müteahhitlerle dolar üstünden anlaşmalar yaparak hastane, yol, köprü yaptırıp bunlara hazineyi soyduran bir sistem kurmuştu.

Bunu da, “Devletin cebinden 5 kuruş çıkmayacak” yalanı ile yürütmüştü.

Soyguna bakın: 2022 yılında şu cebimizden 1 kuruş çıkmayacak denilen bu işlere 55 milyar lira ayrılmış. Bir yılda o müteahhitlere devletin vereceği para bu… 1 yılda…

Bu paralarla o tesisleri devlet yapsa idi, ülkemiz böyle kaynak krizine girmez, TL böyle çökmezdi.

128 milyar dolar gereksiz yerde saçıp savrulmasa şu günlerde devreye sokulsa bu çöküş bir nebze de olsa önlenirdi.

DÜNYA DIŞINA FIRLADIK
TL’nin çöküşünün asıl nedeni, AKP’nin siyasal dinci ideolojisidir. Bunlar, Orta Çağ hayat tarzını ve ideolojisini bugünkü Türkiye’ye giydirmeye kalkıştılar. Faiz saplantılarının sebebi budur. Asıl tehlike, böyle bir ideolojinin tek adam rejimi ile birleşmesi sonucunda ortaya çıktı. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi denilen bu ucube sistem, siyasal dinci Erdoğan’ın denetlenmesini ortadan kaldırdı. Yargıyı, yasamayı onun eline verdi. Meclis, etkisizleştirildi. Böylece Erdoğan’ın çevresinde ülkemizin zenginliklerini yağmalayan çıkar çemberleri oluştu.

Hukuksuzlukla çıkarcılık birleşince ve yargı da bunların emrine verilince ülkede insan hakları da demokrasi de ayaklar altına alındı. Türkiye’nin değeri dünya piyasalarında yerlere serildi.

Adını doğru koyalım: Düşen TL değildir; AKP’nin yönettiği Türkiye’dir.

Şu an Türkiye’nin bulunduğu gelişmekte olan ülkelere başka yerlerden dolar akarken Türkiye’ye yatırımcı gelmiyor.

Niçin?

Erdoğan’ın otoriter yönetimine kimse güvenmiyor. Kimse de Erdoğan’ı ciddiye almıyor.

Düşen TL değil, Türkiye’ye güvendir.

Bu düşüşten kurtulmanın tek yolu da yeni bir iktidarla Türkiye’yi yeniden dünya iklimine sokmaktır.

Türkiye’nin bir ekonomik kurtuluş savaşına ihtiyacı vardır. Ama bu savaştaki asıl hedef Erdoğan iktidarı olmalıdır. Tıpkı Vahdettin iktidarı gibi o gönderilmezse ülkemiz ekonomik bağımsızlığını kazanamaz ve başımıza büyük felaketler gelir.

Bırakın Erdoğan yitirsin, Türkiye kazansın.