12 Kasım’da İstanbul’da, Yassı Ada’da yapılan doruk toplantısıyla Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Keneşi’nin adı Türk Devletleri Teşkilatı olarak değiştirildi.

Keneş’in adının doğrudan doğruya Türk Devletleri biçiminde anılması önerisi Kazakistan kurucu devlet başkanı Sayın Nursultan Nazarbayev’e aitti. 2009 yılında Nahcivan’da kurulan Türk Keneşi de önün tasarımıydı. Sayın Nazarbayev sıra dışı ve olağanüstü bir önderlik yeteneğine sahip. Kendisini hayranlık duygularımızla selamlıyoruz.

Türk dili konuşan ülkeleri birbirine bağlayan en önemli ve en yaşamsal değer nedir?

Bu sorunun yanıtı gün gibi ortada. O değer Türk dilidir, Türkçedir. O halde Türk dilini konuşana ebette ki Türk denilir. Bu gerçeğin uzun süre uluslar arası ortamda yüksek sesle söylenemiyor oluşu küresel güç dengeleri ile ilgiydi. Yaşanan süreç, Türk devletleri ve Türk halklarındaki özgüveni artırdı ve büyük önder Nazarbayev, gerçeği olanca sesiyle haykırdı. Artık Türk dili konuşan ülkeler demeyelim, doğrudan doğruya Türk ülkeleri, Türk devletleri diyelim…

Bu haykırışın sahibini tarih altın harflerle yazacak. Bu haykırış Bilge Kağan’ın, Kültiğin’in, Tonyukuk’un haykırışı gibi ebedi bir sestir. Sayın Nazarbayev, Türklüğün bu çağdaki başbuğudur.

Türk Devletleri Teşkilatı’na bağımsız Türk devletleri üye… Gelecekte yeni bağımsız Türk devletlerinin doğması da olasıdır. Gün gelir, teşkilata yeni üyeler de katılır.

Rusya Federasyonu’na bağlı, Tataristan, Başkurdistan, Yakutistan, Altay, Hakasya, Çuvaşistan, Tuva, Balkarya, Karaçay gibi özerk Türk Cumhuriyetleri ve özerk bölgeler var. Moldova’da Gagavuz Yeri Özerk Bölgesi var. Ayrıca Çin’e bağlı Uygur Özerk Bölgesi de var. Kim bilir; tarihsel süreçte bu bölge ve özerk cumhuriyetlerden kimileri de bağımsız hale gelebilir ve Türk Devletleri Teşkilatı’na üye olabilirler.

Şimdilik bu teşkilata Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Azerbaycan ve Türkiye üye durumdadır. Türkmenistan ve Macaristan da gözlemci üye konumundalar. Dolayısıyla toplamda yedi ülkeli bir birlik var. Yakın zamanda KKTC’nin de bu birlikteki yerini alacağını sanıyoruz. Henüz KKTC’nin bağımsız bir devlet olarak tanınamamasının çok ciddi nedenleri var. Bunu bir başka yazıda ayrıca ele alacağız.

Öte yandan Moğolistan’ın da teşkilata gözlemci üye konumunda katılması bekleniyordu. Ancak 12 Kasım’da bu olmadı. Umarım içerden bir itiraz söz konusu değildir.

Bu arada Arapça teşkilat sözü yerine keşke aynı anlama gelen örgüt sözü kullanılsaydı. Türk Devletleri Örgütü denilseydi. Tıpkı Dünya Sağlık Örgütü dediğimiz gibi… Gün gelir, o da olur.

Bu satırların yazarı olarak ben 14 yaşımdan beri Türk birlikçi biriyim. Bütün yaşamım Türk halklarının bağımsızlığı ve birliği düşüncesi ile geçti. Dolayısıyla SSCB’nin dağılıp Türkî Cumhuriyetlerin bağımsızlığa kavuşmasına sevinçten ağlayacak biçimde sevinmiştim. Ardından Türk dili konuşan ülkeler devlet başkanları doruk toplantıları yapılmaya başlandı. Tümünü heyecanla takip ettim.

2009’da Nahcivan’da kurulan Türk Keneşi’ni de övünç ve sevinçle selamladım. Keneş’in 7. doruk toplantısında Sayın Nazarbayev’in yukarıda açıkladığımız önerisini duyunca da gözlerim doldu. Hele Macaristan’ın gözlemci şeklinde de olsa bu örgüte katılmasını eşsiz bir mutlulukla karşıladım.

Ardından Özbekistan’ın tam üye olması ve son olarak da Türkmenistan’ın gözlemci üye olması bizi adeta sevinç denizlerine batırdı. Umarız bir gün Türkmenistan ve Macaristan da tam üye olur.

Deyim yerindeyse artık ölsem de gam yemem. Zira Türk birliğinin ilk ve en büyük adımı atıldı. Gerisi kesinlikle gelecektir. Öyle ki bir gün, “Birleşik Türk Devletleri” kurulacak ve çocuklarımız ya da torunlarımız o devletin pasaportuna sahip olacaklar.

Türk Devletleri Teşkilatı 2040 yılı vizyon belgesini de kabul etti. Bu belge de büyük ölçüde Sayın Nazarbayev tarafından hazırlandı. Sayın Nazarbayev’in Türk devletleri üzerinde inanılmaz bir etkisi var. Allah ona uzun ömürler versin.

İstanbul’daki doruk toplantısı sonunda bir bildiri de yayımlandı. Bildiride dikkat çeken üç konuya kısaca değinmekte yarar var.

Yabancı düşmanlığı ile mücadele

İslam karşıtlığı ile mücadele

Aşırıcılıkla mücadele

Bu üç konudan ilk ikisinin Türkiye’nin isteği ile bildiride yer aldığı anlaşıyor. Zira mevcut Türkiye yönetimi Batı’daki, özelikle de Avrupa’daki yabancı düşmanlığı ve İslam karşıtlığından yakınıyor. Batı ve özelikle Avrupa gerçekten yabancı düşmanı ve İslam karşıtı mı? Açıkçası benim buna katılmam mümkün değil. Bu, Türkiye’ye egemen olan İhvanu Müslimiyn uzantılı Siyasal İslam’ın yapay yakınmasından başka bir şey değil. Kanımca Avrupa kültürel ve demografik yapısını korumak için, İslam ülkelerinden gelen yoğun göçe karşı önlem almaya çalışıyor. Peki, Avrupa’da gerçekten yabancı düşmanı ve İslam karşıtı çevreler yok mu? Elbette var. Tıpkı Türkiye ve İslam dünyasındaki Batı düşmanı ve Hıristiyan karşıtı kimi kesimlerin olması gibi… Gerçek şu ki Türkiye ve İslam dünyasındaki Batı karşıtlığı, Avrupa’daki yabancı düşmanlığı ve İslam karşıtlığından çok daha ileri düzeyde…

Peki, Türk Devletleri Teşkilatı toplantısı sonuç bildirisinde bu konuda neden yer alıyor?

Çünkü mevcut Türkiye yönetimi Türk devletleri ile birlikte Batı’ya mesaj vermeye çalışıyor. Batı bunu ciddiye alır mı? Hiç sanmıyorum. Zira gerçek dışı bir itham bu… Sadece Almanya 1milyondan fazla Suriyeli göçmeni ülkesine kabul etti. Daha ne yapsın? Bizim gibi 5 milyon mu alsın? Sonra o 5 milyonluk nüfus Almanya’da İhvanu Müsimiyn’in diaspora gücü mü olsun?

Türkiye’ye doldurulan yaklaşık 8 milyonluk göçmen gelecekte Türkiye’yi bir Türk devleti olmaktan çıkarmak üzere bir demografik unsur olarak mı kullanılacak? O zaman Türkiye’nin Türk Devletleri Teşkilatı’ndaki yeri ne anlama gelecek? Mevcut Türkiye yönetimi önce Türkiye’yi sonra da Türk Devletleri’ni İhvanu Müslimiyn’e yahut onun ümmetçilik ideolojisine mi yönlendirecek? Türkiye’nin mevcut yönetiminin bu yönde gizli bir gündeminin olmadığına inanmak istiyoruz.

Türk devletleri, kendilerine yönelik dinci, siyasal İslamcı hareketlere karşı teyakkuz halinde olmalılar. Türk devletleri laikliği esas alan rejimler tarafından yönetiliyor. Ancak Türkiye’de laikliğin yıpratıldığı gibi Türk ülkelerinde de laikliği yıpratacak girişim ve çalışmalar ne pahasına olursa olsun önlenmelidir.

Bildiride yer alan aşırıcılıkla mücadele maddesi öyle anlaşılıyor ki Türkiye dışındaki öbür Türk devletleri tarafından önerilmiş ve onların isteğiyle bildiriye girmiş. Burada aşırıcılıktan kastın dinci hareketler olduğu anlaşıyor.

Son yıllarda Türk dünyasında dinci hareketlerin çalışmalarına hız verdikleri çok net olarak görülüyor. Gerek Suudi kaynaklı Vahhabi hareketler gerekse başta Diyanet İşleri Başkanlığı olmak üzere Türkiye kaynaklı kimi dinci cemaat ve tarikatların çalışmaları Türk devletlerinin laik yapısını tehdit ediyor. İhvanu Müslimiyn daha çok Türkiye üzerinden Türk dünyasına egemen olmaya çalışıyor. Öte yandan Vahhabi Suudi rejimi de Türk dünyasına dincilik ihraç etmeye çalışıyor. Aynı şekilde Azerbaycan’da da İran kaynaklı Şii mezhepçi hareketlerin etkili olmaya başladığını kaygıyla gözlemlemekteyiz.

Türk Devletleri Teşkilatı’na üye devletlerin biri dışından hepsinin nüfusunun çoğunluğu Müslümanlardan oluşuyor. Macaristan ise çoğunlukla Katolik Hıristiyanlardan oluşuyor.

Azerbaycan dışındaki Türk ülkelerinin nüfusunun çoğu Müslümanlığın Sünnilik mezhebindendir. Azerbaycan ise nüfus olarak % 85 dolayında Şii Müslüman’dır. Bu arada Türkiye nüfusunun yaklaşık % 20’sinin Alevi Türklerden oluştuğunu da belirtelim.

Türk Keneşi ve onun devamı olan Türk Devletleri Teşkilatı tarihsel anlamda iki bakımdan çok önemli. Birincisi, Türk halkları ve devletleri tarihte ilk kez dil vurgusu ile bir araya geldiler. İkincisi ise tarihte uzun bir sürenin ardından açıkça üst kimliklerinin Türklük olduğunu kabul ettiler. Üstelik bu iki gelişme de Türk devletlerinin gönüllülüğü temelinde gerçekleşti. Türklük üst kimliği ile birleşme olayı Türk Kağanlığı’ndan sonra ilk kez gerçekleşmekte.

Tarihte bütün Türkleri birleştiren üç kişilik var. Biri Oğuz Kağan’dır ki daha çok efsanevi bir kimliği vardır. Öbürleri ise Cengiz Han ve Timur’dur. Türklük kimliği vurgusu açısından gerçekleşen birleşme için Bumin Kağan’ı ve Bilge Kağan’la Tonyukuk’u da anmalıyız. İşte şimdi bu halkaya 21. yüzyılda, yukarıda da belirttiğimiz üzere Sayın Nazarbayev’i de ekliyoruz.

Altını çizerek belirtelim ki, Türk Devletleri Teşkilatı Türklerin tarihteki ilk gönüllü birleşmesidir.

O halde o tarihi önerimizi yapalım…

Madem üye ülkeler üst kimliklerinin Türk olduğunu kabul ettiler, o halde yapmaları gereken çok önemli ve çok yaşamsal bir şey daha var: Resmi dillerinin yeniden tanımlanması konusu.

Kazakistan’ın resmi dili Kazakça,

Kırgızistan’ın Kırgızca,

Özbekistan’ın Özbekçe,

Azerbaycan’ın Azerbaycanca,

Türkmenistan’ın Türkmence,

Türkiye’nin Türkçe…

Artık şöyle olmalı; Kazak Türkçesi, Kırgız Türkçesi, Özbek Türkçesi, Azerbaycan Türkçesi, Türkmen Türkçesi ve Türkiye Türkçesi…

Kanımca bu çok önemli bir konu ve en kısa sürede bu düzenleme yapılmalı. Türk Devletleri Teşkilatı’na üye ülkeler anayasal anamda gerekli değişiklikleri yapıp dillerinin Türkçenin bir kolu olduğunu belirtmeliler.

Azerbaycan, rahmetli Elçibey döneminde resmi dilini anayasasında Türkçe olarak belirtiyordu. Haydar Aliyev bunu bir takım siyasi ve uluslar arası gerekçelerle Azerbaycanca olarak değiştirdi. O günün koşullarında bu, belki de gerekli bir düzenlemeydi ama artık bu yanlıştan vazgeçilmeli.

Kanımca ileriki aşamada yapılması gereken bir başka değişiklik daha var. O da ülke adları…

Kırgız Cumhurbaşkanı Sayın Sadır Caparov, doruk toplantısında yaptığı konuşmada Türkiye’den bahsederken Türkeli, Özbekistan’dan bahsederken Özbekeli dedi. Bu, çok önemli bir noktayı işaret ediyor asında. Mademki Türk ülkeleriyiz o halde devletlerimizin adı da Türkçe olmalı. “İstan” ekinin Farsça kökenli olduğu bilinmektedir. Türkçesi, “el” sözcüğüdür. Nitekim Sayın Nazarbayev’e “ Elbaşı” denilmekte. Elbaşı, ülkenin önderi demektir.

Türk Devletleri Teşkilatı’na üye devletlerin adları şöyle olsa ne güzel olur:

Kazakistan yerine Kazakeli,

Kırgızistan yerine Kırgızeli,

Özbekistan yerine Özbekeli,

Türkmenistan yerine Türkmeneli,

Türkiye yerine Türkeli… (Türkiye sözünün sonundaki “iye” eki Rumca kökenlidir ve Arapçaya geçmiştir. Arapçadan da Türkçeye geçmiştir. Ülke anlamına gelmektedir.)

Azerbaycan’a gelince, bu ad Farsça kökenli ve anlamı “Ateşin Koruyucuları” demektir.

Azerbaycan için önerimiz doğrultusunda bir değişiklik yapılması olanaklı görünmemektedir. Ancak Azerbaycanlı kimi şairler yazdıkları kimi şiirlerde Azerbaycan için “Odlar Yurdu” başka bir deyimle “Ateşler Ülkesi” demektedirler. Bilindiği üzere “od” öz Türkçe ateş demektir. Ateş sözcüğü ise Farsçadır.

Azerbaycan’a da “Odlareli” denilebilir ama bunun yakın gelecekte yaşama geçmesinin olanaksızlığını ebetteki görüyorum.

Türkmeneli sözü Irak ve Suriye Türkmenlerince de kullanılıyor. Yaşadıkları bölgelere Türkmeneli demeleri son derece doğru bir seçim ancak Türkmenistan’a da Türkmeneli denildiğinde ayırt edici başka bir sözle adlandırma yapılabilir. Irak Türkmeneli, Suriye Türkmeneli ya da her ikisine birden Güney Türkmeneli denilebilir.

Macaristan’a gelince… Macarlar kendi ülkelerine Macarca olarak “Magyarorszag” diyorlar.

Dolayısıyla Macaristan sözünün sonundaki “istan” ekini biz söylüyoruz. Macarlar öyle demiyor.

Ayrıca belirtelim ki Macar dili artık Türkçeden ayrı bir dil haline gelmiş durumda. Dilbilimsel açıdan Türkçe ile aynı dil topluluğuna üye olsa da Macarcanın kendi başına bir dil durumuna geldiği gerçeği herkesçe kabul edilmektedir.

Ancak belki yakın gelecekte Türk Devletleri Teşkilatı’nın ortak resmi dili Türk dilinin kollarından biri olabilir. Kim bilir o da Türkiye Türkçesi olarak belirlenebilir. Bu durumda Macaristan da en azından simgesel olarak ortak resmi dili kendi devleti için de kabul edebilir ve böylece teşkilata tam üyelik olanağı doğabilir. Bu, Macar halkı ile Türk halkları arasındaki bağı daha da güçlendirecek bir gelişme olacaktır.

Yazdıklarım kimilerine son derece düşsel (hayali) gelebilir. Bunu şimdilerde ütopik sözüyle söyleyenler var. Unutmayalım ki bundan 30- 40 yıl önce Türk Devletleri Teşkilatı gibi bir örgütün kurulması da kimilerine göre gerçekleşmesi olanaksız boş bir hayal olarak görülüyordu. Fakat gerçekleşti işte…

Türk Devletleri Teşkilatı’nı ve bu teşkilatın fikir babası olan, Atatürk’ün izinde yürüyen, büyük önder, çağın başbuğu Sayın Nursultan Nazarbayev’i övünç, kıvanç, saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Türk Devletleri Teşkilatı 8. Doruk Toplantısı kapanış konuşmasında Macaristan Başbakanı Sayın Viktor Orban’ın dile getirdiği şu sözleri yüreğimize kazıyalım:

"Yüzyıllarca Türk halklarıyla birlikte yaşadık, bundan gurur duyuyoruz. Bizi Avrupa'da Barbar Hunlar ve Atilla'nın halkı diye aşağıladılar. Ancak bizim halkımız bu tarihsel mirasla gurur duymaktadır. Türk halklarının Avrupa Birliği içinde haklarını savunmak için elimizden geleni yapacağız."

Macaristan’ın Kazakistan, Türkiye, Kırgızistan ve Özbekistan ile Stratejik Yüksek İşbirliği Anlaşması var. Macarların, Asyalı köklerine verdikleri önem göz yaşartıcı bir güzelliği yansıtıyor.

O halde bizim de son sözümüz şu olsun:

Yaşasın Türk halklarının birliği!