29 Nisan, gelecekte Türkiye’nin iç ve dış politikasıyla sosyal yapısı bakımından dönüm noktası olarak anılacak önemli bir tarih. 2011 yılında o gün, Suriye’den 252 kişilik ilk sığınmacı kafilesi Hatay’ın Yayladağı sınırında tel örgüyü aşarak Türkiye’ye girdi. Dönemin Hatay Valisi Mehmet Celalettin Lekesiz’in, “ülkelerindeki baskıdan kurtulmak isteği” ile gelenlerin bir spor salonunda “geçici olarak misafir edildikleri” açıklamasını yapmasının üzerinden tam 11 yıl geçti. 2011 yılının Haziran ayında, o dönemde şimdilerde ‘muhalifi’ olduğu AKP’nin Dışişleri Bakanı olan Ahmet Davutoğlu, Hatay’daki Suriyelilerin barındığı çadır kentleri ziyaretinde gazetecilere “Suriyeli kardeşlerimize herhangi bir şekilde kapı kapatmamız, (sığınmacı sayısının) 10 binden sonra durması gibi bir şey söz konusu değil” demiş ve eklemişti: “Ancak tabi bu çok büyük bir dalga haline dönüştüğünde, bu bölgesel ve uluslararası bir mesele olayına dönüşme potansiyeli de taşır.” Davutoğlu, konuşmasının devamında “gönlümüz ve hedefimiz böyle bir göç dalgasının artarak devamını engelleyecek sürecin bir an önce başlaması” ifadesini kullanmıştı. O süreç bir türlü başlamadı. İçişleri Bakanlığı’na bağlı Göç İdaresi’nin resmi rakamlarına göre “Türkiye’de kayıt altına alınmış geçici koruma statüsündeki Suriyeli sayısı 24 Mart 2022 tarihi itibarıyla toplam 3 milyon 754 bin 591 kişi.” 
AKP kurmayları, ‘hedefimiz böyle bir göç dalgasının artarak devamını engelleyecek bir sürecin başlaması” gibi ifadeler kullansalar da bundan kasıtları Suriye’nin seçilmiş Devlet Başkanı Beşer Esad’ın ve meşru iktidarı BAAS Partisi’nin cihatçılara karşı verdiği savaşı kaybetmesi ve Suriye’de Müslümanlar Kardeşler çizgisinde bir yönetimin kurulmasıydı. Çok beklediler, fakat olmadı. Nitekim Suriye’de kitlesel terör eylemlerinin başlamasından bir yıl sonra Suriyeli sığınmacı sayısı 30 bini geçmişken Tayyip Erdoğan, “Şu anda Suriye’deki olaylar sebebiyle ülkemize göç eden insan sayısı 31 bine ulaşmış vaziyette. Ve biz bu insanlara kapımızı kapayamayız. Kapımızı açtık ve ne kadar gelirse kabul etmeye mecburuz” diyordu. Erdoğan, konuşmasında sözlerine şöyle devam etmişti: “Bu gerçekten yola çıkarak kendi ülkemizi büyütürken kendi ülkemizde huzur refah ve istikrara kavuştururken bölgemizin de aynı şekilde büyümesi refah ve huzura kavuşması için çok aktif politika izliyoruz.” Suriye, Erdoğan’ın istediği ‘refah ve huzura’ hiçbir zaman kavuşmadı. Ülkemizin Suriye yönetimiyle diplomatik ilişkileri durmuş vaziyette. Savaşın büyük ölçüde sona erdiği bu dönemde dahi düzensiz göç akını belli ölçülerde devam ediyor. 

SIĞINMACILAR MÜLTECİ Mİ?
Öncelikle kavramları bir netliğe kavuşturalım. Geçici koruma statüsü ne demek; göçmen, düzensiz göçmen, sığınmacı, mülteci ne demek… Göç İdaresi’nin Geçici Koruma Yönetmeliği’ne göre “geçici koruma; ülkesinden ayrılmaya zorlanmış, ayrıldığı ülkeye geri dönemeyen, acil ve geçici koruma bulmak amacıyla kitlesel veya bu kitlesel akın döneminde bireysel olarak sınırlarımıza gelen veya sınırlarımızı geçen yabancılardan haklarında bireysel olarak uluslararası koruma statüsü belirleme işlemi yapılamayan yabancılara uygulanır.” Bu geçici koruma yönetmeliği koruması altında ülkemizde bulunanlara sığınmacı deniyor. Bu noktada bir soru daha ortaya çıkıyor. Geçici koruma statüsünde bulunanlar sığınmacıysa mülteci kime deniyor. Mültecilik bir iltica başvurusunun kabul olunması durumudur. Başvurusu kabul olanlar o statüye erişiyor ve farklı haklara sahip olabiliyorlar. İltica başvurusuna yapan herkesin başvurusu da kabul edilmiyor. Bu başvuru sırasında kişi araştırılıyor ve onay gelirse de uluslararası korunma kimliği alınıyor. Ülkede barınabilmeleri ve haklardan yararlanmak için bu başvurunun olması gerekiyor. Yani Türkiye’de bulunan Suriyelilerden çoğu mülteci değil, düzensiz göç sonucu gelen sığınmacı. 

DÜZENSİZ GÖÇMENLER YASADIŞI MI? 
Peki düzensiz ve göç ne demek? Yine Göç İdaresi’nin resmi tanımına göre “düzensiz göç; bir ülkeye yasadışı giriş yapmak, bir ülkede yasadışı şekilde kalmak veya yasal yollarla girip yasal süresi içerisinde çıkmamak anlamına gelmektedir.” Düzensiz göç eden kişi, hem vardığı ülkede hem de vatanında çeşitli yaptırımlara tabi tutulabilir. Zira göç idaresindeki tanıma göre “düzensiz göç, hedef ülkeler için ülkelerine yasadışı yollardan gelen veya yasal yollarla gelip yasal çıkış süreleri içerisinde çıkmayan kişileri kapsarken kaynak ülke için ülkesini terk ederken gerekli prosedürlere uymayarak ülke sınırlarını geçen kişileri içerir.” Bazı düzensiz göçler, bir üçüncü taraf daha içermektedir: transit ülkeler. “Transit ülkeler içinse; kaynak ülkelerden hedef ülkeye ulaşmak için yasal ya da yasal olmayan yollarla ülkeye girip bu ülkeyi bir geçiş ülkesi olarak kullanıp ülke sınırını terk eden kişilerdir.” Aynı şekilde düzensiz göçmenler bu ülkelerde de sınır dışı etmek yaptırıma tabi tutulabilir. Kişilerin kendi ülkeleri dışındaki herhangi bir ülkede, kendi ülkelerinin, topraklarından transit geçiş yaptıkları ülkenin ve gittikleri ülkenin yasal prosedürü çerçevesinde kısa süreli veya süreli konaklaması durumuysa “düzenli göç” olarak tanımlanmaktadır. Bu arada hatırlatmakta fayda var: Türkiye’de bulunan Suriyelilerin çoğunluğu düzensiz göçmen olsa da geçici koruma statüsünde bulundukları için yasadışı sığınmacı değildir. Bir de Türkiye vatandaşı olmuş Suriyeliler var. Bunların sayısı en son 31 Aralık 2021 tarihinde İçişleri Bakanı Süleyman Soylu tarafından açıklanmıştı. Soylu’nun açıklamasına göre 31 Aralık itibariyle 193 bin 293 Suriyeliye Türk vatandaşlığı verilmişti. Vatandaşlık verilenlerden 84 bin 152’si 18 yaşın altındaydı. 

Geçtiğimiz 11 yılda köprünün altında çok sular aktı. Yaklaşık 4 milyon Suriyeliye ek olarak yüz binlerce Afganistanlı ve son aylarda Pakistanlı da ülkemize giriş yaptı. Suriyelilere ek olarak bu insanların göçleri de siyasi iktidarca teşvik edildi. Zira hem ucuz işgücü olarak burjuvazinin ihtiyacını karşılıyorlar hem de AKP iktidarının Batı'yla pazarlığını kolaylaştırıyorlar. Bir de fon meselesi var tabii. Bunlar da önümüzdeki haftaların konusu olsun...