Hakan Yurdanur

Hakan Yurdanur yazılarıKontrol altına alınmış birey, vatandaşlıktan çıkıp kör bir tüketiciye dönüşüyor. Bu dönüşüm sonucu birey, egemen sınıfların parçalanan güçlerinin bir yansıması olarak kimliğini, sınıfsal aidiyetini vd. kaybediyor. Toplumsal şizofreni artarken küfür, beddua gibi aşşağılayıcı sözlü eylemler, heyecan katsayısı maksimize olmuş biçimlerde karşımıza çıkıyor. Bu tedirginlik içinde "imkansız"lık kavramı yok oluyor. Entelektüel gerilemeyi bedensel vahşileşme ardından da şiddet ve saldırganlık izliyor. Gerçek yerini hayale, birey yerini hayalete bırakıyor...

Yaşamın gerçeklerinden kaçma, öteleme, siyaset dışı olmayı hakikat sayma, büyük sorunlardan kaçarak kurtulmaya çalışma... Bu dünyayı yaşanmaz bir topluluk olarak gören birey, bedensel mutluluğa yönelip tüketimi (moda-marka) bir haz nesnesine yükseltiyor. Bu hazzın ana maddesi "para"yı ve para kazanmayı erdemlerin en üstüne çıkarıyor.

Öte yandan duygular basitleşip abartılırken, şüphelenme ve sorgulama kavramları uçup gidiyor. Teslimiyet yaygınlaşırken manik ruh hali kolaycılığa yöneltiyor. Bu kolaycılık beraberinde "güçlü" kavramını öne çıkarmakta. Güçlünün koruyucu olması duyulan korkunun dışa vurumu olsa gerek. 

Siyasetten uzaklaştırılan toplumsal çoğunluk korku imparatorluğuna hapsolmuş durumda. İklim krizi ve ekolojik yıkımın getirdiği doğal afetler ve açlık korkusu, Covid-19 ile yeniden gündeme gelen salgın hastalık korkusu, çarpık kentleşme sonucu şiddetle zarar verecek olan deprem ve sel korkusu, artan şovenizmle beslenen savaş korkusu, cinsiyetçi şiddet korkusu, ekonomik krizlerin getirdiği iş bulamama ve işten atılma korkusu...

2007 yılından bu yana yaşanan finans ağırlıklı krizler gösterdi ki; neoliberal sistem sürdürülebilirliğini kaybetmiş durumda. Bu sürdürülemezliğin yaydığı korku sisteminde kendisini rant - rüşvet - talan - yolsuzluk - yoksulluk beşgeninde bulan soyulmuş vatandaş çaresizlik çemberinde tur atmakta. Parti - hükümet - devlet birlikteliğinin önce parti - devlet halini alıp hükümetin etkisiz elemana dönüşmesini, eş çocuk akraba ve küçük azınlığın oluşturduğu parti - devlet - şirket üçgeni izlemekte. Şirketin en başa geçtiği bir ekonomik modelde, bu kez de sahneye şirketin yöneticisi liderin korkusu çıkmakta. Model böyle olunca şirketin temel gelir biçiminin "rant" olması kaçınılmaz. Rantın elde etme biçimi de haraççı yöntemlere dayanmakta. Modelin temeli rant gelirlerinin iki ana kaynağı : devlet destekli ihaleler ve imara açılan arazilerdir. Bu gelirlere vatandaştan alınan vergileri de eklemeliyiz. Aşırı vergi yükü ve kredi borcu altında sefil bir yaşama zorlanan vatandaşın korkuları bunlarlada bitmiyor. Her şeyin tek elde toplanması ile, isteğe göre düzenlenen kanunlar torbadan çıkarılırken, sosyal haklar torbaya tıkılıyor. Korku sahnesini bu kez ırkçı şoven gerici faşist saldırılar alıyor. Rant gelirinin ardında gerçek üretim, gerçek gelir olmadığı için oluşan ekonomik, sosyal, siyasal çöküş işte biraz önce sözünü ettiğimiz faşist saldırılarla önlenmeye çalışılıyor. 

Şirket sınai ya da finansal bir oluşum olmadığı için iktidarın getirdiği hegemonik güçle zenginliğini korumaya çalışır. Zenginliğin ana paydasında da beton ekonomisi bulunmakta. Bu sektörde (tüm dünyada örnekleri görüldüğü gibi) işçi ve emekçi sınıflar için ayrı bir korku alanı. Kısa dönemde hızlı kâr getiren sektör; kuralsız taşeronlaşma, ucuz iş gücü, güvencesiz iş güvenliği, yasalara uymayan istihdam, kolay işten çıkarma, ödenmeyen ücretler vd ile lokomotif durumda. 

Artan yoksulluk ve yolsuzluk cinayet ekonomisine de işlerlik kazandırmakta. Ormansız orman kanunları toplum ve doğanın her yerini sarmış durumda. Korkutulan vatandaşın "kul" oluşunu, yakılan ormanların "kül" oluşu izliyor. Doğal afetler karşısında "doğa bizi affet" diyeceğimiz günler hızla yaklaşmakta. Beton kafalı müteahhitlerin kurduğu şehirler yaşayan mezarlığa dönmüş durumda.

Egemen sermaye birikim modelinin artık yönetemez olduğu krizlerinin toplamı anlamına gelen "çöküşü" sosyal anlamda da bir şey vaadedemeyeceğini belgeliyor. Bu belgelemenin yarattığı korku, telaş ve panik beraberinde rasyonel olanın kavranmasındaki zorluğu yaratıyor. 

Bir şeyler yapmak için gerekli olan zaman daralmakta. Zamanın genişlemesi fizik kuralları gereği bu dünyada mümkün değil. Zamanı genişlettiği sanılan korkununda ecele faydası yok.