Tarih 28 Nisan 1998’di… Akşam Gazetesi’ndeki köşemde uzunca bir yazı yazarak Tayyip Erdoğan’ı savunmuştum.

Yargıtay, Erdoğan’a verilen 10 aylık hapis cezasını onaylamıştı. “Camiler kışlamız/Minareler süngümüz!” diyen bir şiir okumuştu ya… Gerekçe buydu.

Bu küçük bir ceza idi ama büyük sonuçları olacaktı. Bunu anlamıştım ve Yargıtay’daki o yargıçları eleştiriyordum. Erdoğan’a verilen hukuki ceza aslında ona verilen büyük bir siyasi destekti. Onu diğer suçlamalardan kurtaracak ve mazlum haline getirecekti… Ve dediklerim de bir bir çıktı.

Üstüne üstlük; Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu dönemde hakkında bir düzine yolsuzluk iddiası gündeme getirilmişti. Bu parasal işler dururken bir başkasının şiirini okumak neden hapis cezası gerektirsindi ki?

NAKL-İ KÜFÜR, KÜFÜR DEĞİLDİR
Yazımda, Yargıtay’ın bu kararının Osmanlı şeriat hukukunun bile gerisine düştüğünü dile getirmiştim. Çünkü padişahlık döneminde şöyle bir hüküm vardı: “Nakl-i küfür, küfür değildir!

Yani birisinin ettiği küfrü kullanmak, suç oluşturmaz. Biraz daha açalım: Bir kişi, başka birisine doğrudan küfrederse suçtur. Ama bu işi başka birisinin başka birisine ettiği küfrü naklederek yaparsa suç oluşturmaz. Daha da açalım: Birisine, içinde küfür bulunan bir şiirle eleştiri yönetmek suç sayılmaz.

Hal böyle olunca, modern hukukta da içinde suç olsa bile bir ozanın şiirini okumak, nakil olduğu için suç oluşturmamalı…

Tayyip Erdoğan’a 1998’de verilen o ceza yanlış ve haksız ise bugün de şunun bunun tvitini yayımladı diye insanlara ceza vermek o kadar yanlıştır. Ne acıdır ki Erdoğan yönetiminin ağzının içine bakmak zorunda bırakılan yargımız, önüne gelene basıyor cezayı.

Baştan söyleyeyim: HDP’nin politikasını asla beğenmedim ve bu zihniyeti en başından beri eleştirdim. Ama buradan milletvekili seçilmiş bazı kişilere verilen cezalar, insanı düşündürüyor. Örneğin Gergerlioğlu, başkasına ait bir mesajı kendi sosyal medya sayfasından tekrarladığı için hapis cezasına çarptırıldı. Yetmedi, milletvekilliği de palas pandıras düşürüldü.

Eğer bu kişinin PKK ile somut bağı olduğuna ilişkin kanıtlar varsa kendisi en şiddetle biçimde cezalandırılmalıdır. Ama bu cezasının gerekçelerine bakınca bunların yüzlercesini AKP’lilerin de söylediğini görüyoruz. PKK elebaşısı Öcalan’ı AKP yöneticilerinden övmeyen kaldı mı acaba?

Tayyip Erdoğan’ın İçişleri Bakanı yaptığı Efgan Ala, Avrupa’dan gelen PKKsever konuklarını karşılarken Diyarbakır meydanına, “Kürdistan’a Hoş Geldiniz!” diye pankart astırmadı mı? PKK değil mi oralara Kürdistan diyen?

Ya Erdoğan’ın diğer İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın söyledikleri? 2014 yılında Çözüm Süreci denilen ve HDP’lilerle el ele yürüttükleri süreçte Öcalan’ın İmralı’dan yolladığı mesajlar için, “Bunlar bizim de düşüncelerimiz!” demedi mi? Beşir Atalay için soruşturma var mı acaba?

Hele şu İmralı Tutanakları’nı bir okuyun da görün: AKP’nin Adalet Bakanı ile bu HDP’lilerin iş birliği yaparak CHP’yi birlikte tuzak kurduklarını Sırrı Süreyya Önder, elebaşısı Öcalan’a naklediyor.

Burada, daha 2019’da hapisteki Öcalan’a elçi yollayan ve yine kırmızı bültenle aranan Osman Öcalan’ı TRT’ye çıkartıp oy isteten AKP’lilerden bile söz etmiyorum.

Bunların, Gergerlioğlu’ndan geri kalır neleri var?

KAPATAMAZLAR
Gerçeği görelim: HDP üstünden yaratılan kargaşa ve şamata tamamen bugünkü ekonomik krizin üstünü örtmeye yönelik. Halka, “Cambaza bak!” yapıyorlar.

Göreceksiniz: HDP’ye dava açıldı ama bu partiyi kapatamayacaklar. Çünkü AKP böyle bir durumda Güneydoğu’dan istediği kadar oy alamayacağını biliyor. Üstüne üstlük dünyada demokrasi sicili iyice bozuk olan AKP yönetimi bu kapatmanın uluslararası tepkilerini göğüsleyecek dirence de sahip değil.

Anayasa Mahkemesi HDP’yi yargılayacak ama tıpkı 2008’de AKP davasında olduğu gibi kapatma dışı bir ceza vererek işi geçiştirecek…

Üstelik 2002’de Güneydoğu iyice ezilmiş, dağ başlarına atılmış PKK’yı Kürt kökenlilerin oylarını alabilmek için canlandıracaksınız, dağ başlarından şehir merkezlerine girmelerine göz yumacaksınız…(İnanmayan varsa AKP-PKK Oslo görüşme tutanaklarına baksın ve MİT Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş’in ne dediğini görsün…)

Onlarla yıllarca birlikte açılımlar yapacaksınız. Askerin, PKK’ya operasyon yapmasını engelleyeceksiniz… Şimdi oy alamayınca kalkıp terörle mücadele havalarında böyle operasyonlar yapacaksınız?

Hey hey PKK ile mücadele eden kahramanlar! 2011 yılında BDP (HDP) Milletvekili Sabahat Tuncer, milletin ortasında polis müdürünü tokatladığında neden onun hakkında bir fezleke hazırlayıp Meclis’te gereğini yapmadınız?

BU KAÇINCI BAHAR?

Şarkı öyle diyor ya: “Bu kaçıncı bahar/Ne zaman geleceksin?”

Ben de soruyorum şimdi: Bu kaçıncı dönüş?

Bir zamanlar. “Darbeci sisi!” idi… “Zalim Sisi!” idi.

Kemer sıktı.

“Bir tık altında”yız şimdi:

“Dostum Sisi!”

Diyecekler yakında…

Bu kaçıncı dönüş?

Ne zaman duracaksın?