Türkiye’nin Suriye ve Ege’de yaşamakta olduğu sorunlar; Osmanlı Devleti’nin son elli yılında yaşadıklarının adeta tekrarı oluyor. “İbret alınsaydı hiç tekerrür edermiydi tarih” özdeyişinin yeniden ispatı gibidir.

Özellikle “Yeni Osmanlıcılık” iddiasında olan siyaset, İttihat ve Terakki ‘ye rahmet okutuyor.

Kırım ve 93 Harbi sürecinde meydanı Fransa ve Çarlık Rusya’sına bırakmak istemeyen İngiltere’nin uyguladığı “denge politikası” sayesinde Osmanlı Devleti tuş olmaktan kurtulmuştu. Fakat çare olacğı inancıyla 1908 Meşrutiyet devrimini başarmış olan İttihatçıların şımarıklık, deneysizlik ve panislamist-merkeziyetçi anlayış nedenleriyle, kaş yaparken göz çıkarmıştır. Slav hamiliğine soyunmuş panislavist Rusya’nın himayesinde Balkanlardaki gelişmeleri görememiş. Trakya’da 80 bin askeri  terhis etmişti! 

31 Mart ayaklanmasından itibaren ordu, bir türlü istikrar kazanamamış. Paşaların hepsi sadrazamlığa göz diktiği için birbirlerine destek olmak yerine köstek olmuşlar. Padişahın vazgeçmediği alaylı asker ile mektepli asker ikilemi giderilememiş.  Ordu; Yemen’deki isyan ve İtalya’nın Trablusgarp’ı işgal olaylarından sonra patlayan Balkan Savaşlarıyla yorgun ve bitap düşmüş. Devlet yapısından derin yaralar açılmıştı.

Damadı şehriyarı Enver Bey ise, yaraya tuz biber ekercesine, ”yenilik” adına reorganizasyona girişmiş. Ama 31 Mart olayı ile boyut kazanan “mektepli-alaylı” rekabetinin düşmanlık boyutuna ulaşmasını önleyememiş. Alman hayranlığıyla, gençleştirdiği orduyu Alman generallerin emir ve komutasına sokmuş. “Babı Ali Baskını”ndan sonra kendisi, binbaşılıktan tuğgenarelliğe terfih etmişti. Akabinde Harbiye nazırı ve ordunun tek amiri olmuş. Genelkurmay Başkanlığına General Bronzart Von Schellender, Harekat Başkanlığına General Feldman, İstihbarat Başkanlığına General Von Toverney adlı Alman subayları getirmiş. Dünya savaşında cephe genişletmek amacındaki Almanya’nın isteğini bunlarla yerine getirmiş. İngiltere’nin parasını aldığı halde teslim etmediği dretnotlar yerine Akdeniz’den kaçıp İstanbul’a gelen iki Alman savaş gemisine Osmanlı Bayrağı çekerek Karadeniz’deki Rus limanlarını topa tutmuş. Devlet kararı olmadan devleti savaşa sokmuş. Liman Von Sandres’in isteğiyle Sarıkamış dramını yaşatmış (bunun haber yapılmasını yasaklamış) vb. 
Yanlış politikaların sonunda, kurtarmaya çalıştığı Osmanlı Devleti’ni (hasta adamı) teneşire yatırmanın gözyaşlarıyla yurdu terk etmiştir.
    *******                      
Yakın tarihimizdeki bu dramı anımsamanın nedeni; BOP “Eş Başkanlığı” ile başlayan, İhvan sevdasıyla sürdürülen, komşu Suriye’ye düşman olunan saplantılar nedeniyle,  Ege’deki gelişmeleri görememe körlüğünün yaşanmasıdır.   

Kamil Paşa (Kıbrıslı) kabinesinin Hariciye Nazırı olan Noradonkyan; “Osmanlı ülkesi taksim edilmeğe maruzdur” derken, Sofya Büyükelçisi Asım Bey “Balkanlardan imanım kadar eminim” diyecek kadar gaflette olmuştur.

Türkiye’nin günümüzdeki dış politikasının “monşer” aşağılamasına kurban edildiği günümüzde, yakın geçmişten ders alınmadığını gösteriyor. 

Çünkü Osmanlı döneminin doymaz sömürgeci devletlerin yerini ABD almış. BOP uygulamalarıyla BİP’i gerçekleştirmeye çalışıyor. Bu nedenle terörle mücadele aldatmacasıyla Ortadoğu’ya kalıcı şekilde yerleşmiş bulunuyor. Bunu da Ortadoğulu “eş başkan” eliyle gerçekleştiriyor. İsrail’i rahatsız eden dikeni; Müslüman eş başkanlar eliyle çıkarıyor!

Bir zamanların meydanı Rusya’ya bırakmak istemeyen İngilteresi gibi, şimdi de Rusya meydanı Amerika’ya bırakmak istemiyor. Emevi Camiinde Cuma namazı kılma ihtirası içindeki “eş başkan” eliyle Suriye’nin Iraklaştırılmasını engelliyor. 

İngiltere, parasını aldığı halde iki dretnotu Dünya Savaşı bahanesiyle Osmanlı’ya teslim etmeyince; Osmanlı da iki Alman savaş gemisini satın aldığını ilan etmişti.

Ne var ki Karadeniz’e çıkarmakla da sonunu hazırlamış olmuştu! 

Günümüzde de Amerika parasını aldığı F 35 uçakları –Ortadoğu’daki kaos bahanesiyle- vermekten kaçındı. “Eş başkan” da Enver Bey aksiyonunu yineledi. NATO bağlayıcılığına rağmen, uçağını düşürdüğü Rusya’dan S 400 alarak hamle yaptı. Ne var ki “stratejik ortak” fırçasıyla hangarlarda paslanmaya bıraktı!  
 *******                            
Türkiye; “İhvan” sevdasıyla “Adana Mutabakatı”nı görmezden gelen monşer olmayan hariciyecilerin fetvasıyla; kadim komşunun içişlerine burnunu soktu. PKK’dan rahatsızken, Suriye’deki ABD “kara gücü” PYD’yi farklı gördü. Üstüne de “rejim” (Suriye devleti)  düşmanı olan diğer maceracıları destekleyerek eğit-donat yöntemiyle Suriye’ye saldırttı. ABD’nin 1946’dan beri önerdiği İslam liderliği hayali içinde “stratejik derinlik” allameliğiyle kendisini yalnızlığa sürükledi.

Bu yüzden Ege’de edilgin kaldı: 18 adacık ve kayalığın Yunanistan tarafından fiilen ele geçirilmesi ve uluslararası anlaşmalara aykırı şekilde silahlandırması karşısında sessiz kaldı (!) 

Cumhuriyet rejimini gözden düşürmek için, Cumhuriyet’in bütün kazanımları yok edildi. “Da’rül harp” anlayışıyla devlet, dinci örgütlere soyduruldu. “Velinimet”  olarak görülen Suudi kralının ayağına gidilerek laik Cumhuriyet ilkeleri yerle bir edildi. “Keşke Yunan kazansaydı” diyen zavallılar kutsandı. Çağdaş uygar dünyaya entegre edecek eğitim sistemi yerine Türk Milli Eğitimi meczup şehylerin öğretisine bırakıldı. Liyakatszlık kutsandı. Yemine sadakat göstermeyen eylemlerle Anayasa bile önemsiz hale getirildi. TBMM, baypas edilerek adeta bir istişare kurumu durumuna düşürüldü!

Türkiye’yi yönetenler, tarikat liderlerinin kerametiyle XXI. yüzyıl dünyasında yaşanılacağını sandı. Onlarca yıl işbirliği yaptığı yoldaşlarının hain darbe girişimini bile “Allah’ın lütfu” olarak değerlendirdi. Sivrice depremi gibi, Bahçesaray çığ facıası olaylarında bile parti yararı gözetildi. 

 Ama Devletin ne denli aciz duruma düşürüldüğü bir daha ortaya çıktı. 

“Kader” denerek geçiştiriliyor!

Bir yardım kuruluşu olan Kızılay’ın arpalık haline getirilmesinden utanç duyulmuyor!

ABD’nin Halkbank yargılamasını rafa kaldırması uğruna; Ukrayna’ya 200 milyon dolarlık askeri yardım anlaşması yapıldığı duyuruldu! Arap feodalitesi hatırına milyar dolarlık  “deli” Kanal İstanbul deli projesi için kaynak olduğu savunuldu. Bir yardım kuruluşu olan Kızılay yöneticlerine 16-35 bin liralık maaşlar uygun görüldü. 

Ama Bahçesaray yolunu güvenli hale getirecek para bulunamıyor! Ya da Elazığ depremzedelerine yardım için 10 liralık SMS ile yardım dileniliyor!

Suriye gibi komşu olan ve enerji bağımlısı olduğumuz Rusya’ya karşı ABD çıkarlarına göre manevra yapma riski göze alınmaktan kaçınılmıyor…

Bütün bunlara rağmen hükümet mensupları, “Türkiye uçuyor” diyebiliyor!