Bazen bir tabloya bakarsınız, ilk bakışta her şey yolunda gibi görünür. Renkler canlı, şekiller yerli yerindedir. Ama biraz durup dikkatle incelediğinizde, o güzelim tablonun aslında bir trajediyi anlattığını fark edersiniz. İşte TÜİK’in 2024 kırmızı et üretim verileri de tam olarak böyle bir tablo.
Rakamlar şatafatlı. Üretim rekor kırıyor. 2005’te 491 bin ton olan kırmızı et üretimi, 2024’te 1 milyon 483 bin tona ulaşmış. Büyükbaş hayvan kesimi 2,5 milyondan 5 milyona çıkmış. Üç katı üretim… Kulağa güzel geliyor değil mi?
Ama sofradaki tabağa bakınca işler değişiyor. Çünkü artan sadece üretim değil; fiyatlar da almış başını gitmiş. Asgari ücretle et alım gücü düşmüş, halkın büyük bir kısmı ete sadece uzaktan bakar hale gelmiş. Yani “var ama yok” dedikleri tam da bu.
2023’te kişi başına düşen kırmızı et üretimi 19,57 kilogramdı. 2024’te bu rakam 17,31 kilograma geriledi. OECD’ye göre tüketim ise sadece 11,7 kilogram. TÜİK diyor ki üretim yüksek. OECD diyor ki tüketim düşük. E, geriye kalan et nerede? Soruyorsun, cevap yok. Belki ihraç edildi, belki zengin sofralara yığıldı, belki de hiç halka inmedi bile… Kimse bilmiyor.
Ama bildiğimiz bir şey var: Bu ülkede artık et gramla satılıyor. Kasaptan 250 gram kıyma isteyen vatandaşın vitrinlere sadece iç çekerek bakıp, ayda bir “belki kıyma alırız” diyen emeklilerin ülkesiyiz. 2005’te asgari ücretle 40 kilo et alınabiliyordu. 2024’te ise maaşın tamamıyla bile ancak 28 kilo. O da hiç başka harcama yapmadan, sadece et alırsan. Ki bu, gerçek dışı bir varsayım.
2020’de asgari ücretlinin en çok et alabildiği yıldı: Tam 46 kilo. Ne oldu da buharlaştı? Cevap net: Enflasyon. En temel gıda maddeleri bile artık orta sınıfın değil, üst gelir grubunun alışveriş listesinde. Markete gidip iki çocuğa yetecek kadar et almak, bazı aileler için ayın lüksü haline geldi.
Etin artık besin değil, statü simgesi olduğu bir noktadayız. Kimi sofralarda haftada üç kez biftek yenirken, kimi evde ayda bir kıyma hayal ediliyor. Oysa et, sadece zengin sofraların süsü değildir; çocuk gelişimi için proteindir, kas gücüdür, sağlıktır. Yani bir lüks değil, temel bir ihtiyaç.
Tarım ve hayvancılığa destek olmadan, gelir adaletini sağlamadan, üretim planlamasını doğru yapmadan bu tablonun düzelmesi mümkün değil. Her yıl daha fazla üretip daha az yedirmek kimin başarısı olabilir? Bu rakamlarla övünmek mi gerek, yoksa utanmak mı?
Gerçeği görmek için çarpıtılmış istatistiklere değil sofralara, boş tencerelere bakmak gerek. Bugün Türkiye’de doymayan çocuklar, protein yoksunluğuyla büyüyen nesiller var. Bu mesele sadece ekonomi meselesi değil vicdan meselesi.
Etin gramla değil, gönül rahatlığıyla alındığı günleri görmek dileğiyle...