Çünkü 6'yı çevirip 9'a bakınca 2023’te de huzuru göremeyeceğimiz, sosyal ve ekonomik sorunların geçmeyeceği kesin.

"Cumhur İttifakı'nın 2023'te açık ara öne geçeceğinin simgesi" 9 kollu değnek biçimli “Halifetullah” simgesine bakmayı neden sürdürelim?

Bu ittifakın huzuru kaçırdığını, halkı altından kalkamayacağı 706 milyar TL borç batağına[1] sürüklediği görülmedi mi?

80’li yılların bir savaş coğrafyasında 6 yıl geçirmiş kişi olarak yazıyorum

Kamuoyunun merak ettiği "Rusya ve Ukrayna arasındaki olayda kısa ve orta vadede Türkiye herhangi bir zarara uğrar mı?" sorusuna Cumhurbaşkanımız "neler yapmamız gerekir, ne gibi adımları atmamız gerekirse onu yaparız." dedi.

"Bu iki ülke arasındaki net tavrımız kimden yana olacak veya nasıl bir süreç düşünüyorsunuz?" sorusunu da "bizim derdimiz öyle bir adım atalım ki hiçbirinden vazgeçmeden bu işi inşallah çözelim. NATO Liderler Zirvesi’ni çok önemsiyorum. Burada bütün liderlerin ne düşündüklerini göreceğiz. Ondan sonra da biz kendi içimizde arkadaşlarımızla çalışmamızı yapacağız" diye yanıtladı.

Öte yandan S-400 füzeleri için "müttefiklerimizin vermediğini Rusya'dan temin ettiğimiz bir sistem" diyen Cumhurbaşkanımızın "savunma ve güvenlik konusu günlük siyasetin dışında tutulması gereken, 84 milyonun tamamını, yani ülkemizin bekasını ilgilendiren bir konudur. Özellikle bugün yaşadığımız Rusya-Ukrayna krizi bu silahların gerekliliğini yeniden ortaya koyuyor."[2] sözleri de çok anlamlı.

Çünkü Türk hukukunda savaşın tanımı:

"Türk hukukunda, 2941 sayılı Seferberlik ve Savaş Hali Kanunu’nun 59 3. maddesinde SAVAŞın bir tanımı […] “devletin bekasını temin etmek, milli menfaatleri sağlamak ve milli hedefleri elde etmek amacıyla, başta askeri güç olmak üzere, Devletin maddi ve manevi tüm güç kaynaklarının, hiçbir sınırlamaya tabi tutulmadan kullanılmasını gerektiren silahlı mücadele […]”[3]

Bugün Rusya ve Ukrayna çatışması sırasında dünyada “yaşananlar İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana Avrupa’da en büyük savaş ve felaket tehdidi” ise;

“NATO müdahale gücü en yüksek seviyesinde, yüzün üzerinde jet alarmda bekliyor” ise;

Barışı savunuyoruz

Çünkü şiddetli çatışmalar birçok yönden öldürür.

Sayıları kesin bilinmeyen sivil ve askeri kayıplar gerçekleşir.

Yaygın hastalıklar, şiddet içeren suçlar artar. Büyük göçler başlar.

Ağır ekonomik sonuçlar olur.

Farklı kültürel suç biçimleri artar.

Çatışmadan çıkan ülkeler düşmanlıkların yeniden şiddetle canlanma riskiyle karşı karşıya kalır.[4]

Savaşın ne olduğunu yakından, içerden, görmemiş ve yaşamamış olan, ülke sınırlarına tek bir aile bireyi göndermemiş, şehit vermemiş devletlilerimiz, siyasilerimiz, konunun derinliğini kavramak için arşivlere başvurabilir.

Bugün Türkiye’nin yönetimini elinde tutanlar "NATO’nun Türkiye’yi savaşın ‘uzaktan’ tarafı yapmaya zorlayacağı"[5]meselesini diplomatik yöntemlerle çözmeliler.

‘Uzaktan’ bile savaşta

Türkiye’nin uğrayacağı zararlar ölçülemeyecek; güncel ekonomik durumu aratan bir huzursuzluğa sürüklenecek.

Belki bombalanmayacak ama şirketlerin, bireylerin, sivil toplumun, devlet tarafından tazmin edilmesi belirsiz maddi zararları olacak.

Devletin iletişim ağlarının, altyapısının, kamu binalarının güvenlik harcamaları artacak, ordununkiler de eklenecek.

Hadi bombalanmadı, onarımlardan kurtuldu; gene de 2023’ün Türkiye’sine savaşın yansıması büyük ölçekli olacak. ‘Uzaktan’ savaşta AKP’nin 2023 Türkiye’sini yapılandırma maliyeti; Avrasya Tüneli, İstanbul havalimanı, "halka maliyeti her yıl bir köprü" olan Yavuz Sultan Selim köprüsü gibi, biz halkın üzerine kalacak.

Mesela 1815 Napolyon zamanı gibi kararnameyle savaş mağduru yoksullara yardım etmek üzere ‘Olağanüstü Fon’ kurulur mu? Ya da Covid 19 döneminde Almanya Federal yönetimi ve eyalet yönetimleri gibi, küçük şirketlere ve tek başına çalışan serbest meslek sahiplerine doğrudan yardım ve vergi indirimi için 150 milyar avroluk borçlanmaya[6]gidilir mi?

Bizde ulusun bütünlüğü ve bölünmezliği ve vatandaşlar arasında eşitlik ilkeleri de kalmadı. Covid 19 zamanı olmayan bir tazminat hakkı, ‘uzaktan’ savaşın mağduru olacak halk için beklenir mi?

Hele içimizden bir yurttaşın çıkıp savaştan yana durduğunu, bunu halkın ortak dava kararı gibi benimsediğini, toplumsal yapımıza zarara dönüştürdüğünü görmek hukuken de bir güvencemiz olmadığını göstermez mi?

Savaşa ‘uzaktan’ katılmak iletişim ağlarında, sosyal medyada, gene kuvvetin en yoğun, kapsamlı, etkili biçimde kullanılması değil mi?

Saha savaşı niteliklerine sahip bu türden savaş hukukun özüne aykırı sayılmaz mı?


[1]https://www.dw.com/tr/t%C3%BCrkiyede-vatanda%C5%9Flar-bor%C3%A7-bata%C4%9F%C4%B1nda/a-54132554

[2] https://www.gercekgundem.com/dunya/327968/erdogandan-ukrayna-yorumu-nato-artik-ne-yapacaksa-yapmali-herkes-sadece-laf-yapiyor

[3] http://tbbdergisi.barobirlik.org.tr/m2008-79-470

[4]https://www.afdb.org/fileadmin/uploads/afdb/Documents/Publications/rap-2008-2009_p012-023.pdf;Rapport sur le développement en Afrique 2008-2009.

[5] Serdar Yüce, «Bize Bir Savaş Gerek», Toplumsal, 21-27 Şubat, s.9. https://www.toplumsal.com.tr/dunya/natoya-baglilik-rusyayla-denge-ve-kabaran-karadeniz-bize-bir-savas-gerek-h78126.html

[6] https://www.deutschland.de/tr/topic/ekonomi/korona-ve-ekonomi-alman-yonetiminden-yardim-eli