Bir zamanlar Devlet Güvenlik Mahkemeleri (DGM) vardı.

Demokrasi güçlerinin mücadelesi sonucunda o mahkemeler kaldırıldı.

Şimdi onların yerine SGM’ler kuruldu. Adı konulmamış bu mahkemelere ben Sarayı Koruma Mahkemeleri (SGM) diyorum.

Dün, Gezi davasını karara bağlayan mahkeme de böyle bir SGM olmalı.

Anlaşıldı ki:

Saray yönetimi tir tir titriyor.

Neyden mi titriyor? Ya bu halk sokaklara dökülüp de Gezi Parkı’nda olduğu gibi yine direnme hakkını kullanırsa?...

Erdoğan belli ki en çok bundan korkuyor.

Hatta tir tir titriyor.

İktidardan düşerse hakkında düzinelerce ağır suçlamadan dava açılacak.

Bu yüzden de tir tir titriyor.

Bu yüzden de 2023 seçimlerinde “Atı alan Üsküdar’ı geçti!” demeye hazırlanıyor.

Bu oldubittiye milletin direneceğini de biliyor.

İşte, kendi otokrasisine direneceklerin başına çok kötü işlerin geleceğini göstermek için Gezi direnişçilerinin cezalandırılması gerekiyordu.

Saray’ın hukuk dışı uygulamalarına direnenlerin gerekirse idam cezasına eş cezalarla hapse konulup çürütüleceği gösterilmeliydi.

Kamuoyunun böylece korkutulması gerekiyordu.

O yüzden de Gezi ruhuyla aslında ilgisi olmayan Osman Kavala gibi birisine bile ağırlaştırılmış müebbet cezası verdirildi ya…

Böylece, Erdoğan hazretlerine sanki uluslararası bir komplo varmış havası da yaratılacaktı.

FETÖ YARGISINDAN SARAY YARGISINA
Gerçek gün gibi ortada: Bu dava baştan sona Tayyip Erdoğan tarafından yürütülen bir dava oldu.

Davanın savcısı da oydu yargıcı da o oldu.

Karar beni hiç şaşırtmadı.

İyi biliyorum ki:

Türk yargı sistemi, Saray yönetimi tarafından kuşatılmış, kıstırılmış, teslim alınmıştır.

Bu teslim alınma, Yargıtay, Danıştay, AYM gibi yüksek yargının üyelerinin Tayyip Erdoğan tarafından atanmasıyla tamamlanmıştır.

Bugünkü Türkiye’de şeklen bir hukuk varsa bile adalet kalmamıştır.

Her ilde bir veya birkaç tane SGM oluşturulmuş; buraya atanan 3 hakimden 2’si kesinlikle Saray’dan gelen işarete göre karar verecek isimlerden seçilmiştir. Bunlar, yargıç cüppesi giydirilmiş AKP militanları konumunda çalışmaktadırlar.

Gezi davasını güya karara bağlayan mahkeme de çoğunluk olarak böyledir.

Dünkü Ergenekon, Balyoz, Şike davalarının yargıçları neyse bugünkü Gezi Davası yargıçları da aynı işlevi yürütmüşlerdir. Dünküler FETÖ’den bugünküler Saray’dan gelen işaretlere göre karar vererek şerefli Türk yargısını lekelemişlerdir.

KEMALİZMLE SAVAŞACAKTI
2004 yılında, herkes Tayyip Erdoğan’ın çevresinde toplanmış ondan demokrasi kahramanı yaratmaya çalışıyordu. Osman Kavala da onlardan birisiydi.

Ben ise o sırada yazdığım Güneş Gazetesi’nde, Tayyip Erdoğan’dan bırakın demokratı, “muhafazakar demokrat” bile olamayacağını dile getirdim; elbette ki mahkemeye verildim.

Osman Kavala, Murat Belge, Ahmet Altan, Ali Bayramoğlu vb… gibi sözde liberaller; Erdoğan’a sarılmışlar, onun gücüyle Kemalist ideolojiyi yıkmaya çalışıyorlardı. 2010 yılında anayasayı değiştirip hukuku FETÖ’ye teslim eden Erdoğan’a “Yetmez ama Evet!” diyen bunlardı.

Çünkü, ABD; Erdoğan’ı, bölgemizi parçalayacak bölücü projesi BOP için eşbaşkan seçmişti bile. Avrupa Birliği de Erdoğan’ı alkışlamaktaydı. (Bu sürecin belgelerini MUAVİYE’DEN ERDOĞAN’A DİN VE SİYASET adlı çalışmamda ortaya koydum.)

Bizler, Kemalistler, Erdoğan’dan demokrat olamayacağını, din üstünden gidilerek demokrasi kurulamayacağını yazıp söylerken onlar laikliği karalayarak siyasal dinci İhvancı Erdoğan’ı alkışlıyorlardı. Yetmiyor; Ahmet Altan adlı çürük vicdanlı adam benim de arasında olduğum 134 yurtsever yazarı-aydını, Erdoğan iktidarına karşı darbe hazırlığı yapmakla suçluyordu.

Kemalistleri susturacaklarını söyleyen bu ekibe bir bakın: Bugün onlar susturulmuş, korkutulmuş, çöpe çevrilmiş durumdalar.

Biz Kemalistler 2002’de, 2004’te, 2007’de, 2011’de, 2015’te ne diyorsak bugün de aynısını diyoruz ve ortadayız?

Nerede o “Yetmez ama evet!” diyen adamlar?

Niye ortaya çıkıp da Osman Kavala için bir pankart göstermediniz?

ABDE VE AB SUÇA ORTAKTIR
Türkiye’de bugün yargı çiğnenmiş, mahkemeler SGM’ye çevrilmişse, bunda AKP yönetimi kadar Birleşik Amerika’nın ve Avrupa Birliği’nin de payı büyüktür. Çünkü, Batı dünyası, Türkiye’deki Kemalist rejimi yıkmak için Tayyip Erdoğan’a her türlü desteği verdi. ABD, Erdoğan yönetimine dolar yağdırdı, 1 dolar neredeyse 1 lira kadar ucuzladı. AB, psikolojik ve ticari desteğini sonuna kadar açtı. Bunları kullanan Erdoğan, ülkemizin bütün kurumlarını teker teker ele geçirdi ve partizan örgütlere çevirdi.

Türkiye bugün Saray otokrasisinin tırnağında çırpınırken ABD’den ve AB’den gelen cılız kınamalar da tam bir utanmazlıktır. Hükümete hiçbir yaptırım uygulamayıp sözde kınamalarla işi geçiştirmek Batı’daki Kemalizm düşmanlığının halen yaşadığını gösteriyor.

ABD ve AB kesinlikle Erdoğan iktidarını tutuyor.

Erdoğan iktidarı demek, Türkiye’nin ABD’ye ve AB’ye muhtaç olması demektir çünkü…