Umut Taştan

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, dün gerçekleştirilen Koronavirüs Bilim Kurulu toplantısı sonrası yaptığı açıklamada 'milli çıkarlar uğruna' sakladığı gerçek vaka sayılarını duyurdu.

Dün Bakan Koca’nın açıkladığı 28 bin 351 yeni vaka sayısı ile Türkiye, Avrupa’da en kötü durumda olan 1’inci, dünya genelinde ise 3’üncü sıraya yerleşti. Bakanlık tarafından açıklanan rakamlar toplumda infial yarattı.

Türkiye’de salgının günden güne kontroldel çıkışı huzursuzluk yaratmışken, aşı karşıtlarının söylemleri de yurttaşlardaki kaygıyı iyice arttırdı. Aşı karşıtı güruhun önden gelen isimlerinden Soner Yalçın da Covid-19 aşı çalışmalarına ilişkin, Sözcü gazetesinde bir yazı kaleme aldı.

Soner Yalçın'ın aşı çalışmaları ile ilgili yazısı

Ebola aşısının 43, Hepatit B aşısının 24 yılda bulunduğunu belirten Yalçın, bu aşıların bulunduğu dönemki teknolojiyle günümüz teknolojisini bir tutarak, Covid-19 aşı çalışmalarını "nasıl oldu da ışık hızıyla yapıldı bu buluş" ifadeleriyle sorguladı.

Covid-19 virüsünün mutasyona uğrayarak 'grip' seviyesine indiğini öne süren Yalçın şu ifadeleri kullandı:

Virüs hızla mutasyona uğrarken, yani sıradan nezleye, hadi bilemediniz gribe dönüşecekken, alelacele bulunup, piyasaya sunulması arasında nasıl bir ilişki var?

Halk Sağlığı Uzmanı Doç. Dr. İlker Belek ise, aşılarda domuz ürünlerinin, alüminyum ve cıvanın kullanılması; ‘sol görünümlü’ Soner Yalçın gibi aşı karşıtlarının ‘sermaye düşmanlığı’ kılıfına bürünerek yapmış oldukları propagandaya ilişkin Toplumsal’a önemli açıklamalarda bulundu.

BUNLAR CAHİLCE LAFLAR
Doç. Dr. Belek, virüsün mutasyona uğradığı, grip, nezle gibi seviyeye indiği iddialarını "cahilce laflar" olarak nitelendirdi. Koronavirüsün mutasyona uğramasının böyle yorumlanmaması gerektiğini belirten Belek "dünyanın her yerinde binlerce mutasyonu var. Ama bu mutasyonların hiçbirisi, etkisinin azaldığına yönelik bir değişim değil. Bulaşıcılığının azaldığına, bulaştıktan sonra hastalık yapıcı etkisinde, hastalık yaptıktan sonra da öldürücü etkisinde virüsün hiçbir değişiklik yok" ifadelerini kullandı.

BİLİME DEĞİL TEKELLERE KARŞI DURUN
Doç. Dr. İlker Belek, aşı karşıtı söylemlerin arkasına sığındığı anti-emperyalistliğin bilime, aşıya karşı değil; aşıları ellerinde bulunduran tekellere karşı yapılması gerektiğini dile getirdi.

Doç. Dr. İlker Belek, aşı karşıtlarını deşifre etti
-Doç. Dr. İlker Belek

"Antiemperyalist iseniz eğer kapitalizme karşı, tekellere karşı sosyalizm mücadelesi vereceksiniz" diyen Halk Sağlığı Uzmanı Doç. Dr. İlker Belek’in açıklamaları şu şekilde:

Aşı deneylerinin, yani hayvan deneylerinin kimi genetik olarak insana en yakın hayvanlarda yapılıyor. Bunlar fareler ve domuzlar. Fakat orada üretilen, denenen bir aşının herhangi bir şekilde insanın genetik yapısına geçeceği, genetik yapısını değiştireceği ya da kanına geçeceği anlamına gelmez, öyle bir şey yok. Hatta bu konuda bir dönem Diyanet’te açıklama yapmak zorunda kalmıştı.

‘AŞILARDAKİ CIVA ORANI, GÜNLÜK YEDİKLERİMİZDEN AZ’

Aşıların korumak ve etkinliğini arttırmak için içine alüminyum ve cıva ekleniyor. Alüminyum etkinliğini arttırıyor, cıva da koruyucu olarak kullanılıyor. Fakat cıva son yıllarda hemen hemen bütün aşılardan çıkarıldı yapılan eleştiriler üzerine. Alüminyum ise bazı aşılarda hala etkinliğini arttırmak için kullanılıyor. Fakat bilim kurullarının, Dünya Sağlık Örgütü de içinde bulunduğu, Amerika’daki Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi CDC de, İngiltere’deki ulusal sağlık sistemi yönetim de dâhil olmak üzere ortak açıklama, ortak görüş şu; aşılarda alüminyum ve cıva olsa bile, bunların aşılardaki dozları, bizim zaten her gün değişik şekillerde vücudumuza almakta olduğumuz dozla neredeyse eşit, hatta az derecede bulunuyor. Mesela hava kirliliği nedeniyle ya da yediğimiz gıdalar üzerinden almakta olduğumuz dozlardan çok çok az zaten. Yani günlük olarak yediğimiz gıdalarda almış olduğumuz doz, bir kere olduğumuz aşıda almamız söz konusu olabilir en iyi ihtimalle.

Dolayısıyla aşı karşıtlarının yok domuz malzemeleri, alüminyum, cıva falan gibi iddiaları tamamen gerçek dışı iddialardır.

COVID-19 GRİP GİBİ BİR ŞEKLE DÖNÜŞÜR MÜ?

Bunlar çok cahilce laflar. Virüs mutasyona uğramadı. Şöyle virüs mutasyona uğruyor, dünyanın her yerinde binlerce mutasyonu var. Ama bu mutasyonların hiçbirisi, etkisinin azaldığına yönelik bir değişim değil. Bulaşıcılığının azaldığına, bulaştıktan sonra hastalık yapıcı etkisinde, hastalık yaptıktan sonra da öldürücü etkisinde virüsün hiçbir değişiklik yok. Birincisi bu, dolayısıyla virüs bundan sonra sıradan bir grip virüsü haline gelecek, bu hastalıkta bir grip hastalığı gibi toplumda endemik hale gelecek, endemik bir sağlık sorunu haline gelecek gibi iddiaları, çok sıradan bilimsel bilgileri yadsıyan son derece cahilce fikirler bunlar. Öyle bir şey yok.

‘HER YIL YÜZBİNLERCE İNSAN GRİPTEN DE ÖLÜYOR’

Kaldı ki, grip hastalığını sıradan bir şey olarak nitelendirmiş Soner Yalçın ama gripten de çok fazla ölüm var dünyada. Covid-19 kadar olmasa da her yıl yüzbinlerce insan gripten de ölüyor. Zaten bütün kurullar, bilimsel çevreler gripte de riskli gruplara yönelik aşı öneriyorlar, her yıl düzenli olarak. Dolayısıyla Covid, grip haline gelmiş olsa bile aşısından vazgeçilecek, aşı yapılmayacak gibi bir durum söz konusu değil.

İkincisi bu diğer aşıların geliştirilme süreçleri. Bu doğru dünyada şuan da kullanılmakta olan, çoğu çocuklara yapılan 25-30 civarında aşı var. Menenjitten tutunda tetanoza, vereme kadar birçok aşı var. Bunların bir kısmı 19. yüzyıl sonlarında geliştirildi. İlk mikrobiyoji ile ilgili, mikroorganizmalarla ilgili keşifler 19.yüzyıl sonunda yapıldı. İlk kez Robert Koch, Almanya’daki Bilim Enstitüsüne adı verilmiş olan bilim insanı, ilk kez verem vasilini bulmuştu. O yıllarından itibaren de aşı çalışmaları dünyada başlamıştı zaten.

İlk aşıların uzun süreler içerisinde geliştirilmiş olmasının nedeni, gerçekten kimisi 15 yılda, kimisi 20 yılda, 30 yıla yakın sürede, mesela AİDS ile ilgili aşı çalışması hala devam ediyor. 2000’li yılların başından beri ve hala bir sonuca ulaşmış değil.

ESKİ AŞILARIN GELİŞTİRİLMESİ NEDEN UZUN SÜRDÜ?

Bunun iki nedeni var ama temek nedeni şu; o yıllarda mikrobiyoloji, biyoloji, moleküler biyoloji, genetik bilimleri bu durumda değildi ki. Moleküler biyoloji dediğimiz bilim dalının ömrü dünya da neredeyse 20 yıldır, 25 yıldır var. Tıbbi genetik diye bir bilim dalı keza öyle.

Dolayısıyla o eski aşılar o kadar sürede geliştirildi, bu neden bu kadar sürede geliştiriliyor’ gibi bir soru hiç anlamlı bir soru değil. Bugün bilimin geldiği noktayı dikkate alırsak son derece normal.

İkincisi bu tür araştırmalarda finansal sorun çok önemli, araştırma geliştirme süreçlerinde. Yani özellikle kapitalist sistemde para yoksa böyle çok maliyetli araştırmaları, aşı ve ilaç geliştirme çalışmalarını mümkün değil yapamazsınız. Türkiye neden yapamıyor, bu gibi çalışmalara fon ayrılmadığı için yapamıyor. Oysa şimdi Covid-19’da şöyle bir şey var; hastalığın çok bulaşıcı olduğu anlaşıldığında ve öldürücülüğün de yüksel olduğu ortaya çıkınca bütün dünya hep birlikte bir alarm durumunda aşıya yatırım yapmaya başladı. Mikroorganizmayı ilk izole eden Çin oldu. Çin hükümeti devlet kurumları aracılığıyla, devasa bir kaynak ayırarak eş zamanlı olarak, 4 aşının araştırmasına Ocak ayı içerisinde başladı. Şubat gibi aynı çalışmalara Amerika ve İngiltere de başladı ve Trump yönetimi, firmalara Şubat ve Mart aylarında yaklaşık 1’er milyar dolar para ödedi. Ortada olmayan bir ürünü, ‘siz bunu geliştirdiğinizde ben bunu satın alacağım, bana 100 milyon doz, 150 milyon doz verin’ diye sipariş etti ve siparişin parasını da peşin ödedi. Amaç tabii ki orada bu araştırmaları finansal olarak desteklemekti. Aynı şeyi İngiltere hükümeti, AstraZeneca firması için yaptı. Ortada aşı yokken, araştırma daha yeni başlamışken İngiltere, yaklaşık 50 milyon dozluk bir sipariş için peşin ödeme yaptı bu firmaya. Sonrada 1-1,5 ay öncesinde artık aşı adaylarının etkinlikleri yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlayınca Avrupa Birliği, Kanada, Japonya, Tayvan gibi ülkeler daha ortada yine aşı yokken bu üretici firmalardan sipariş vermeye ve ödemeler yapmaya başladılar.

‘DÜNYA TARİHİNDE BİR İLK’

Dolayısıyla dünyada tarihinde belki de ilk kez olarak bütün dünya bir aşı çalışması için birlikte koordineli bir şekilde hareket etmeye başladı. Bütün bilim çevreleri ellerindeki bütün bilgileri, neredeyse birbirleriyle paylaştılar ve bütün hükümetlerde öyle ya da böyle araştırma yürüten şirketlere ve üniversitelere büyük paralar veriler. Bu aşı çalışmasının bu kadar hızlı yürümesinin nedeni budur.

‘O aşı 40 yılda geliştirilmişti, bu nasıl oluyor da bir yıl bile olmadan keşfediliyor’ gibi iddiaların bir gerçekçiliği yok. Ama tabi bu şu demekte değil; üretilen aşılarda hiçbir sorun çıkmayacak anlamına da gelmez. Bu sorunların ne olduğu araştırma sürelerinde saptanmaya çalışılıyor. Gözden kaçan şeyler olabilir, en nihayetinde araştırma sürecinde 60-70 bin kişi üzerinde deneniyor. Milyonlarca hatta milyarlarca insan üzerinde denenmeye başladığında örneğin, o 60-70 bin kişide gözlenmemiş, ortaya çıkmamış yan etkiler, milyarlarca insana yapıldığında ortaya çıkabilir. Bunların hepsi mümkündür ama o eski üretilmiş aşılarda, bu deneme sürecindeki sayılarda yine bu zamanda denenen sayılar kadardı. Yine 60 bin, 70 bin, 100 bin kişi de deneniyordu. Bütün ilaçlarda ve aşılarda araştırma süreci zaten böyle ilerler. Hepsinde araştırma sürecine geçildiğinde önceden saptanmamış yan etkiler saptanabilir. Hani sonradan da ‘biz söylemiştik, bak bu yan etkilerde ortaya çıktı’ gibi kendilerine bu aşı karşıtları bir haklılık payı çıkarmasınlar diye söylüyorum bunu da.

HEM SAĞDAN HEM SOLDAN AŞI KARŞITLIĞI

Aşı karşıtlığının iki türü var. Ben buna biri sağdan biri soldan derim. Solu tırnak içine alıyorum, sol falan değil ama öyle görünüyorlar. Sağdan aşı karşıtlığını anlamak mümkün ama soldan olanlarda dediğimi gibi kendilerini antiemperyalizm gibi kılıflar içerisinde düşünlerini savunuyorlar ya da o şekilde sunuyorlar. Ama sonuçta nereden olursa olsun aşı karşıtlığının vardığı nokta bilim düşmanlığıdır. Bu kadar basit.

‘AĞRI KESİCİ TEKELLERİN OYUNU MU?’

Bugün ilaç ve aşı işi tamamen tekellerin elinde bulunuyor. Tekellerin en önemli amacı para kazanmak ve para kazanmak için de her şeyi yaparlar, en azından yapmayı denerler. Ama şimdi bunlar böyle diye ilaca ve aşıya karşı çıkabilir misiniz? Bunlar böyle diye idrar yolu enfeksiyonu olduğunuzda, kulak enfeksiyonu olduğunuzda, zatüre olduğunuzda antibiyotik kullanmayacak mısınız? Karnınız ağrıyor diye acile gittiğinizde, bir sürü ağrı kesici veriliyor. ‘Bana ağrı kesici vermeyin, bunlar güvenilmez şeylerdir, tekellerin oyunudur’ mu diyeceksiniz? Hayır, böyle bir şey yok. Dolayısıyla bu işin tekellerin elinde olduğu ve tekellerin niyeti de belli. O zaman burada yapılması gereken şey şu... Tekellerin bilimi, aşıyı manipüle etmesini istemiyorsanız; bilime, aşıya, ilaca karşı değil tekellere karşı mücadele edeceksiniz. Yani antiemperyalist iseniz eğer kapitalizme karşı, tekellere karşı sosyalizm mücadelesi vereceksiniz. Bu kadar basit.