Bugün 27 Mart.

Ortalık viran.

Sokaklar boş.

Birkaç insan oraya buraya koşuşturuyor. Esnafların çoğu kepenkleri indirmiş. Kepenkleri indirmeyenler ise biçare… Ne bir müşteri var nede bir gelip geçen…

Boyacı Mustafa…

Her zamanki gibi aynı meydanda, boya sandığının başına oturmuş müşteri bekliyor. Meydan dediysek öyle Taksim Meydanı gibi filan değil. Çeliktepe Meydanı… Buranın da kendine has güzellikleri, değerleri var. Buralarda bir kere, insanlar birbirini tanır. Birbirini gördü mü selam verir, sohbet eder, hal hatır sorar... İşte Çeliktepe Meydanı’nın da böyle kendine has güzellikleri ve değerleri var.

Güneş yine yüzünün olanca güzelliğini göstermek için doğmuş. Güneşin parıltılıları arasında parlayan, maviyle beyazın karışımı bulutlar insanı öyle büyülüyor ki bu yalancı bahara kanmamak elde değil. İnsanın bir an gömlek ya da tişört ile sokağa çıkası geliyor.

Mustafa da öyle yapmış sanki. Boya sandığının arkasındaki küçük iskemlesinin üzerine oturmuş. Üzerinde ince bir bordo kazak… Kazağın kolları eskimekten tel tel sökülmüş. Öylece oturmuş boya sandığının başında, belki bir müşteri gelir diye. Soğuktan iki büklüm olmuş ellerini ovuşturuyor. Belki de evden çıkarken güneşin sahte güzelliğine aldanmış, havanın soğuyacağını hesaplayamamış.

Yanına gelerek Mustafa’ya “Merhaba!” dedim.

Mustafa hemen toparlanarak, “Merhaba gazeteci ağabey!” dedi. Dedim ya Çeliktepe’de herkes bir birini tanır; kim ne iş yapar, ne eder bilir… Mustafa da benim gazeteci olduğumu biliyordu. Ardından “Boyayacak mıyız ağabey?” dedi. “Boyayalım Mustafa.” dedim.

Hemen boya sandığının içinden çıkardığı mavi terliği verdi. “Ağabey bunları giy.” dedi. Ben de ayakkabılarımı çıkartıp Mustafa’ya verdim. Mustafa ayakkabıları fırçalamaya başlamıştı. Ben de bu fırsatı değerlendireyim dedim, ne zamandır Mustafa’yla bir röportaj yapmak istiyordum, bir türlü fırsatını bulamamıştım.

Mustafa’ya sordum: “Epeydir ortalıkta yoktun?..”

Mustafa, “Ağrı’ya köye gitmişem ağabey.” dedi.

Üşümekten sürekli ellerini ovuşturuyordu. "Mustafa hasta olacaksın kazakla mı çıktın evden?" diye sordum. "Yok ağabey, aha montum var benim." diyerek yanındaki poşetten lacivert bir mont çıkararak giydi. "Ha şöyle be kardeşim! Üşütüp hasta olacaksın yoksa." dedim.

Bir elli, bir elli beş boylarında, kavruk yüzlü olan Mustafa’ya tekrar sordum: “Yahu Mustafa neden köyden geldin, ortalığı görmüyor musun? Virüs yüzünden bak, ortalıkta kimseler yok; hasta masta olursun, keşke kalsaydın köyünde!” dedim.

Mustafa, “Ağabey, bende var altı nüfus, dört çocuk bir hanım birde ben.” Mustafa haklıydı. “Mustafa köyde yapacak başka hiçbir iş yok mu? Bir süre idare etseydin be kardeşim.” dedim.

Mustafa gülümseyip, “Ağabey nerede..? Ben tam tamına 36 yıl önce gurbete gelmişem. İstanbul’a, şu Kâğıthane’ye geleli tam 36 yıl oldu. Ağabey, 36 yıldır bu Çeliktepe Meydanında ayakkabı boyamışam. Beni buralarda herkes tanır evelallah. Allaha şükür kendime ve aileme yetecek üç beş kuruş bir şeyler kazanmışam. Aha şu gördüğün dükkânlar kaç kez el değiştirdi, kaç kez batan çıkan oldu. Ben hep buradaydım, halen de buradayım…”

Dedim: “Mustafa esnafın hali harap. Vergi, kira, çalışan personel… Hâliyle bütün bunların altından kalkamayan ya iflas edecek ya da iflasa gitmeden başının bir hâl çaresine bakacak. Sana göre kolay, senin ne kiran ne de bir vergin var!”

Mustafa, “Öyle deme ağabey, ben de kira veriyorum!” dedi.

“Nasıl yani? Buraya kira mı veriyorsun Mustafa?” diye sordum.

“Yok, yok ağabey ev kirası ödüyorum.” dedi.

“Kaç para kira ödüyorsun Mustafa?” diye tekrar sordum.

Mustafa, “Altı yüz kayme kira ödüyoruz ağabey.” dedi.

“Ödüyoruz derken..?” diye tekrar sordum.

Mustafa yine gevrek gevrek gülerek, “Ağabey biz üç arkadaş bekâr evinde kalıyoruz, adam başı iki yüz kayme veriyoruz.” dedi.

Hava güneşli olmasına rağmen güneş etkisini yitirmiş, soğuk yavaş yavaş kendini hissettirmeye başlamıştı.

Mustafa’ya, “Corona virüs seni de etkiledi mi?” diye sordum.

Mustafa dertli dertli, “Etkilemez olur mu? Ağabey bir haftadır sen üçüncü müşterisin. Bak berber Saadettin ve kardeşi Hasan, dövizci, Siirtli balıkçı, yandaki dürümcü, fırının yanındaki çiğ köfteci, Ofluoğlu Simit Kafe… Hepsi kapalı, nasıl etkilemesin ki ağabey?” dedi.

Mustafa’ya, “Mustafa, virüs sana bulaşır diye korkmuyor musun?” diye sordum.

Mustafa, “Ağabey herkes ölüp gidiyor, bir ben mi hayatta kalacağım? Ha iki gün az yaşayacağım, ha iki gün çok yaşayacağım… Herkes ölüyorsa varsın şu garip Mustafa da ölsün! Ne güzel işte, ölürsem ateşte kül, toprakta gül olurum. Ağabey önemli olan yaşarken insan olabiliyor muyuz, ona bakmak lazım; öyle değil mi gazeteci ağabey?” dedi.

“Vayy be… Sen de ne laflar varmış öyle Mustafa?” dedim.

“İşte öyle ağabey… Ben 36 yıldır burada boş boş oturmamışam. Bazen sinema, bazen de tiyatroya gitmişem. Boş kaldıkça da bol bol Mevlana’nın güzel sözlerini okumuşam…” dedi.

Mustafa’nın bu sözleri karşısında şaşırmıştım. Neye şaşırdıysam…

Mustafa’ya tekrar sordum: “Peki, Mustafa, Tiyatro sence ne demek?” Sorumun ardından alaycı alaycı gülerek, “İnsanı insana, insanla anlatma sanatı ağabey.” dedi. “Eyvallah Mustafa” dedikten sonra Mustafa’nın emeğinin karşılığını verdim. Ayakkabılarımı giyerek haber merkezine doğru ilerledim.

Röportaj dizime bugün de Boyacı Mustafa’yı eklemiştim eklemesine ama Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca’nın açıklamaları pek iç açıcı değildi. Vaka sayısı bugün itibariyle 5 bin 698, can kaybı da 92 olmuştu. Belki de tek sevindirici haber, virüse yakalanan hastalardan 42’sinin hastalığı yenerek hastanelerden taburcu olmasıydı.

AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, akşam saatlerinde yaptığı açıklamada, Corono virüsle mücadele kapsamında 30 Büyükşehir'de yeni tedbirlerin alındığı duyuruyor ve şunları söylüyordu:

1- Şehirlerarası seyahatler bundan böyle valilik iznine bağlanmıştır.

2- Kamuda olduğu gibi özel sektörde de minimum personelle esnek çalışmaya geçilecektir.

3-Toplu taşıma araçlarında seyrek oturma düzeni uygulanacaktır.

4-Piknik alanları hafta sonu kapalı olacak hafta içi de buralarda toplu olarak bulunulmayacaktır.

5-Askerlerimiz 14 gün kuralına uygun olarak celp uygulamasıyla tayin olacaktır.

6-Yurt dışı uçuşlar tamamen sona erdirilmiştir.

7- Tüm illerimizde valilerin başkanlığında pandemi kurulu oluşturularak gerektiğinde ilave tedbirler kararlaştırılacaktır.

27 Mart 2020 itibarıyla Küresel düzeyde hasta sayısının 600 bine, ölü sayısının 27 bine yaklaştığı bu büyük felaket ülkemizde de can almaya halen devam ediyor.