Günlerdir hava sıcaklıkları mevsim normallerinin üzerinde seyrediyordu. Diyanet, yağmur duasına çıkılmasını tavsiye ediyor; bilim insanları da yağmur bombası atılmasını öneriyordu. Derken, yurdun birçok yerinde yağmur yağmaya başladı. Ardından kar…

Ne Diyanet yağmur duasına çıkmıştı ne de bilim insanları yağmur bombası atmıştı.

Yer İstanbul…

Yine salgın hastalığa karşı önlem amaçlı kısıtlama var. Günlerden pazar… Pazar olmasının tadını çıkarıp biraz tembellik yaptıktan sonra camın önüne geçip sitenin bahçesine doğru bakmaya başladım. Sitede bulunan çam ve ardıç ağaçlarının üstüne, ince ince kar yağıyordu… Bütün zarifliğiyle, ardıç ve çam ağaçlarının iğne yapraklarının her bir yerine narin narin dokunuyordu.

Her taraf bembeyaz… Kısıtlama olmasına rağmen site içindeki parkta çocuklar, çılgıncasına her bir tarafa koşuşturuyorlardı. Kimi kartopuyla arkadaşını kimi de çatılardan yiyecek aramak için dalış yapan martı ve kargaları kovalamakla meşguldü.

Camdan kar yağışını ve çocukların koşuşturmalarını büyülenmişçesine seyrederken telefonuma gelen bir mesaj sesiyle tüm büyü bozuldu. Gelen mesaj, genç bir okuyucumdandı.

Okuyucum Bilal Zengin 26 yaşında. EYT’li bir babanın ve işsiz bir annenin dört çocuğundan ikincisi. 2016’da Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nden tıbbi laboratuvar teknikeri olarak mezun olmuş. Olmasına olmuş da tıbbi laboratuvar teknisyenliği dışında garsonluk ve inşaat gibi işlerde çalışabilmiş. Devlet büyüklerine sitemini şöyle dile getiriyor: “Ben tıbbi laboratuvar teknikerliği mezunuyum. Pandemi döneminde meslektaşlarıma çok büyük yük biniyor. Şu salgın hastalık döneminde adeta cephede düşmana karşı savaşır gibi gecelerini gündüzlerine katarak salgın hastalığa karşı savaşıyorlar. Sağlıkçılar üstündeki yükü hafifletmek üzere adaletli bir atama bekliyoruz.” diyor ve ekliyor: “Tıbbi laboratuvar bölümü 70 bin mezuna sahiptir. 70 bin mezuna karşı verilen kadro 137 kişi. Bu çok azdır. Bakanlık bizlerin mağduriyetinin farkında değil.”

Ve biraz duraklıyor. Ben de bu arada camdan kar yağışını izlemeye devam ediyorum. Bir elimde de telefon, Bilal başka ne anlatacak diye bekliyorum. Nihayet Bilal tekrar yazmaya başlıyor. “Ağabey,” diyor; “Laboratuvarlar ve tıbbi laborantlar hastanenin beynidir. Laboratuvar sonuçları olmadan ne bir doktor tedavi planı oluşturabilir ne de bir hemşire tedavi uygulayabilir. Doktorların eli ayağı, hastanenin olmazsa olmazı olan tıbbi laborantlar en çok ihtiyaç duyulan branşlardan biri olmasına rağmen iki yılda yapılan alım sayısı, geçmiş dönemlere de bakıldığında ne yazık ki 1000-1500 civarında kalmaktadır. Tanı ve tedavide, hele de Covid-19 pandemisi sürecinde, hastanenin en önemli birimlerinden biri laboratuvarlarken aralık ayında, 12 bin kişilik alımında önlisans 137, ortaöğretim 68 tıbbi laboranta yer verildi. Mezun sayısı sadece önlisans laborantlarda 70 bin ve her yıl ortalama 10 bin kişi mezun oluyor. Sağlık Bakanlığımızdan 5000 laborantın atamasını istiyoruz.” Ve ekliyor: “Hakkımız olan kan alma birimleri, hemşirelere değil tıbbi laborantlara verilmelidir. Taşeron sorunu acilen çözülmeli, taşeron işçi yerine özellikle yeni açılan şehir hastanelerine laborant kadrosu açılmalıdır. Cihaz elemanları, sadece cihaz bakımıyla ilgilenmelidir.”

Kendisine WhatsApp’tan yazarak şu an çalışıp çalışmadığını soruyorum: Yine WhatsApp’tan yazarak cevap veriyor: “Başta da söylediğim gibi maalesef laboratuvar dışında ne iş bulursam çalışıyorum. Şu an da Kuzey Irak'tayım. Ancak işimizde henüz anlaşma olmadığından beklemedeyiz.”

Ardından yazarak tekrar sordum: “Özel sektörde iş bulamadın mı?” Bilal, tekrar ağabey diye yazmaya başladı: “Özel sektör her zaman tecrübeli eleman veya tecrübe olmasa bile iyi bir referans -torpil- istiyor. Tecrübe istiyorlar, ancak işe almazlarsa tecrübe edinemiyoruz. Stajı devlet hastanesinde yaptım. Belki orda hata yaptım. Eğer özel bir hastanede yapsaydım, belki bir ihtimal özel hastanede iş bulurdum. Bu arada ilk 3 ay asgari ücret altı, sonra azar azar artırıp asgari ücreti geçmeyen bir ücret veriyorlar. Çalışan arkadaşlarımız bazen 2 ay maaş alamadıklarını söylüyorlar.” Görüldüğü gibi stajyerler üzerinde de korkunç bir sömürü var. Sömürü, her alanda olduğu gibi burada da devam etmekte…

Kuzey Irak’ta Covid – 19’la mücadelenin sürüp sürmediğini sorduğumdaysa aldığım cevap çok ilginçti: “Burada kendimiz tedbir alıyoruz. Çünkü kimse maske takmıyor. Pazarına gittik ve kendimi Çin veya Hindistan'da zannediyordum. Halk buranın covid-19’u atlattığını ve hükümetin covid-19’un bittiği konusunda halka mesaj attığını söylüyor. Yılbaşında burada kutlama oldu ve kısıtlama yok. Aşı konusunda konuştuğum buradaki doktorlar bile aşı olmayacaklarını söylüyorlar.” diye yazıyordu.

Kar şiddetini artırarak lapa lapa yağmaya devam ediyor; düştüğü yerleri, sanki buse buse okşayarak şehri kirinden ve siyasetçilerin kirli dillerinden arındırıyordu.

Bu hafta yine siyasetçilerin kirli dilleri sebebiyle bazı gazetecilere ve siyasetçilere, kimlikleri belli olmayan kişilerce hain saldırılar oldu. Eskiler, “Beyaz, şeriat rengidir.” derler. Şeriat; yani hukuk, yani düzen, yani dirlik… Umarım, bu beyaz da ülkemize ve şehrimize dirlik ve huzur getirir.

17 Ocak 2021 itibarıyla Sağlık Bakanlığı'nın internet sitesinde yer alan Türkiye Günlük Koronavirüs Tablosu şöyle:

Türkiye'de koronavirüs nedeniyle 165 yurttaş daha yaşamını yitirdi. 6 bin 436 kişiye vaka, 803 kişiye de hasta teşhisi konulduğu bildirildi.

Koronavirüs nedeniyle 23 bin 997 kişi yaşamını yitirirken, koronavirüs vaka sayısı 2 milyon 387 bin 101'e yükseldi. Bugün iyileşen sayısı 8 bin 812 oldu.

AĞIR HASTA SAYISI 2 BİN 201

Tabloya göre toplam test sayısı 27 milyon 372 bin 81, toplam ağır hasta sayısı 2 bin 201, toplam iyileşen hasta sayısı 2 milyon 262 bin 864. Bugünkü test sayısı 148 bin 636 olarak kayıtlara geçti.